○●~9= Bir Ölü, Dört Kayıp =~●○

37 7 16
                                    

"Anne? "

"Emir'im, oğlum."

"Anne ben, ben verdiğim sözü tutamadım. Meris'in yanında olamadım."

"Güzel oğlum, sen verdiğin sözü tutuyorsun."

"Nasıl anne? Ben onu bırakıp gidiyorum."

"Gitmiyorsun. Sen her zaman onun yanında olacaksın. Yeter ki bunu kalpten iste. "

"Onu çok seviyorum."

"Biliyorum Emir'im. O yüzden şimdi güçlü kalmak zorundasın."

"Nasıl?"

"Dediğim gibi ,elini kalbine koyarak gözlerine baktı, kalbine ses ver oğlum."

----------------------------------------------------------------

Nabzı düşüyor, hastayı kaybediyoruz..Kafasının içinde dönüp duran bu sözlerle birlikte bacakları yorgun bedenini daha fazla taşıyamadı ve yere yığılıp kaldı.

Berke ve Alp o kadar perişan bir haldeydi ki. Bir savaşın ortasında kalmış gibilerdi. Bir taraftan Melih diğer taraftan Meris...

Alp hemen Meris'i kucağına alıp yan tarafta boş olduğunu bildiği odaya taşıdı. Hemen arkasından da bir hemşire girdi.

Bulundukları koridorda olan birkaç hasta yakını uzaktan onları izliyordu.

Berke daha fazla dayanamıyordu. Bağırarak gözyaşları içinde yumruğunu duvara vurdu.

"Yeterrrrrr abi...yeterrr!"

Duvarın dibinde diz çöküp ağlamaya başladı.
Alp'te yanına gelip oturdu. Berke'nin aksine daha sakindi. Güçlü kalması gerekiyordu. Onun da gözleri kıpkırmızıydı ama ağlamamaya çalışıyordu. Meris ve Berke ona emanetti. Melih tüm yükü onun omuzlarına yüklemiş gidiyordu. Belki de çoktan gitmişti.

Saat gece'nin 5'iydi ve dışarıdan şiddetli bir gök gürlemesi duyuldu ardından da yağmur yağmaya başladı. Gök sanki onların duygularına tercüman oluyordu. Adeta gözyaşlarını onlar için akıtıyordu.

Soğuk, karanlık ameliyathanede hayata gözlerini yummakta olan Melih, dışarıda perişan bir halde yere çöküp ağlamakta olan iki genç adam ve sevdiği adamın ne halde olduğunu bilmeden baygın bir şekilde yatan Meris..

-------------------------------------------------------------------

Meris'in Anlatımıyla :

Gözlerimi açmamla gördüğüm ilk şey dışarıda yağmakta olan yağmurdu. Kalbimde acısı hissedilir koca bir boşlukla nefes aldım. Belki de alamadım. Öyle büyük bir bilinmezliğin, bunalımın ve kaybolmuşluğun içine düşmüştüm ki.

Saat altıyı vururken  tarifsiz bir acı saplandı soluma. Onun gitmiş olduğunu kabullenmek istemiyordum. Gölgelerimiz bir daha asla yan yana gelmeyecek miydi? Ela gözlerine bir daha bakamayacak mıydım?

Elimdeki bandajları söküp ayağa kalktım. Yalpalaya yalpalaya kapıyı açarak koridora çıktım. Alp ve Berke yerde oturmuş ağlıyorlardı. Benim gözlerimdeki yaşlar kurumuştu, içime içime akıyordu.

Bakışlarım ameliyathane kapısına kayınca kalbime tekrar bir ağrı saplandı. Yere düşmemek için duvarlara tutuna tutuna koridordan çıktım.

Üzerimde hala Melih'in kazağı vardı, kanıyla boyanmıştı. Hepsi benim suçumdu. Beni korumak için hayatını tehlikeye atmıştı. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken etrafımdaki bakışlara aldırmadan çatıya çıkan merdivenlere yöneldim.

Her basamakta bacaklarım daha çok güçsüzleşiyordu. Gözyaşlarım daha fazla akıyordu. Melih ile olan anılarım teker teker gözlerimin önüne geliyordu. Nihayet çatıya gelmiştim. Yağmur şiddetini arttırmıştı, yeni yeni sabah oluyordu. Melih artık başka sabahlara uyanamayacaktı.

Yavaş adımlarla ilerlemeye devam ettim. Yüzüme düşen yağmur gözyaşlarımla birleşmişti. Melih bir daha yağmur'un sesini duyamayacaktı, bir daha asla gökyüzünü göremeyecekti. Hepsi benim yüzümden...

Gökyüzüne karşı haykırarak tekrar ettim.

Benim suçumm! Neden onu benden aldın? Annem gitti babam gitti, şimdi o da gitti. Neden beni almıyorsun Rabbim! Dayanamıyorumm..

Baştan aşağı sırılsıklam olmuştum, bedenim titriyordu. Melih'te üşümeyecek miydi? Toprak onu ısıtabilir miydi ki? Hem Melih karanlıktan korkar, beni ister.

Biraz daha ilerleyip yaşlı gözlerle aşağıya baktım. Çok yüksekti, zaten intiharın ölçü birimi yükseklik değil miydi? Ne kadar yüksek o kadar iyi.

Sen beni almayacaksan ben kendim gelirim Rabbim...

İMKANSIZ  ( ASKIYA ALINDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin