Kyungsoo
Busan Üniversitesi sadece bir ana cadde, iki düzine dükkân ve restorandan oluşan Nampo-dong kasabasına on kilometre uzaktaydı. Kasaba o kadar ufaktı ki yarı zamanlı bir iş bulmam bir mucizeydi ve her gün şanslı yıldızıma bu yüzden dua ediyordum, çünkü okul zamanı öğrenciler çalışmak istiyorlarsa Busan merkeze olan bir saat uzunluktaki yolu çekmek zorunda kalıyorlardı. Bense, on dakikalık otobüs veya beş dakikalık araba mesafesinden sonra ilk yılımdan beri garsonluk yaptığım Denova kafede oluyordum.
Bu akşam şanslıydım ve oraya giden bir araç bulmuştum. Benim katımda yaşayan çocuklardan biri olan Hoshi ile bir anlaşmamız vardı. Arabasını fulleyip geri götürmem şartıyla ihtiyacı olmadığı her zaman arabasını kullanmama izin veriyordu. Güzel bir anlaşmaydı, özellikle kışın bütün bölge kayak pistine dönüştüğünde. İşimi pek sevmiyordum ama nefret de etmiyordum. İyi kâr sağlıyordum ve kampüse yakındı, o yüzden pek şikâyet edemezdim.
Üstünü çiziyorum. Bu akşam kesinlikle şikâyet etmekte özgürdüm. Çünkü vardiyamın bitiminden yarım saat önce Kim Jongin'i benim bölgemdeki masalardan birinde gördüm.
Cidden.
Bu çocuk işin peşini hiç bırakmaz mıydı?
Yamna gidip ona hizmet etmeyi istemiyordum ama başka şansım yoktu. Görevde olan diğer garson Naeun odanın diğer tarafındaki masada bir grup fakülte üyesine servis yapmakla meşguldü ve patronum Eun-bin uçuk mavi formika tezgâhın arkasındaki büyük dönerli taburelere oturan üç tane birinci sınıf öğrencisine pekan turtası kesiyordu. Çenem gerildi ve Jongin'in yanına hızla yürürken gözlerim kıpırdaşan i gözleriyle karşılaşınca hoşnutsuzluğumu açıkça belli ettim. Bana yamuk bir gülümseme gönderdi.
"Merhaba Kyungsoo. Seninle burada karşılaşmak ne kadar güzel."
"Evet, ne güzel," diye mırıldanırken önlüğümün cebinden sipariş defterimi çekip çıkardım. "Sana ne getirebilirim?"
"Özel öğretmen."
"Üzgünüm, bu menümüzde yok," diyerek tatlı bir şekilde gülümsedim. "Onun yerine çok güzel bir pekan turtası verebilirim."
"Dün akşam ne yaptım biliyor musun?" derken iğneli laflarımı görmezden gelmişti.
"Evet. Mesajlarla bana sapıklık yapıyordun."
Gözlerini devirdi. "Ondan önce demek istedim." Düşünüyormuş gibi yaptım.
"Hmm... Bir amigo kızla ya da taraftar oğlanla kırıştırdın? Hayır, kız hokey takımından biriyle beraber oldun. Hayır, dur o da değil, sanırım onlar senin için yeterince aptal değiller. O yüzden ilk tahminimden yola çıkarak taraftar oğlan ya da amigo kız diyorum."
"Kızlar birliği öğrencisi aslında," dedi kendini beğemişçesine. "Ama ondan önce ne yaptığımdan bahsediyordum." Tek bir kaşını kaldırdı. "Ama seks hayatıma karşı ilgin merakımı cezbetti. Eğer istersen başka zaman sana detayları verebilirim."
"İstemiyorum."
"Başka zaman," diye baştan savan bir tonda sesi yankılanırken mavi, beyaz damalı masa örtüsünün üzerinde ellerini birleştirdi.
Uzun parmaklı büyük elleri, kısa tırnakları vardı ve ellerinin boğumları hafifçe kızarmış, çatlamıştı. Yakınlarda bir kavgaya dahil olup olmadığını merak ettim ama sonra mahvolmuş boğumların hokey oyuncularına sürekli olan bir şey olduğunun farkına vardım.
"Dün çalışma grubundaydım," diye beni bilgilendirdi. "Orada benden başka sekiz insan daha vardı ve grubun en yüksek puanı neydi biliyor musun?" Tahmin yürütemeden ağzından cevabı kaçırdı. "C-. Hepimizin ortalaması D. Benim kadar aptal insanlarla çalışmam gerekiyorsa, bu testi nasıl geçeceğim? Sana ihtiyacım var Do'rella."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Deal\\KaiSoo
FanfictionKim Jongin, Kyungsoo'yu aradığı adamın kendisi olduğuna inandırmalıydı.