Ya büyük oyna yada evine git

667 78 39
                                    

Kyungsoo

"İddiayı kaybettin," dedi Jungkook şüpheyle.

"Evet." Yatağımın kenarına oturdum, sol ayağımdaki botun fermuarını çıkarmak için eğilirken bilerek oda arka­daşımın bakışlarından kaçıyordum.

"Şimdi onunla çıkacaksın."

"Hı-hı." Başparmağımla botun kenarını ovdum ve deri­deki bir lekeyi siliyormuşum gibi davrandım.

"Kim Jongin ile çıkacaksın."

"Hı hı."

"Bu işte bir oyun görüyorum."

Elbette görürdü. Kim Jongin ile çıkmak mı? Lee Jong-suk ile evlendiğimi duyursam yeriydi. O yüzden hayır, Jungkook'u bu kadar şaşırmış göründüğü için suçlamıyordum. İddiayı kaybettim bahanesi aklıma gelenin en iyisiydi ve kötü bir taneydi. Şimdi itiraf edip ona Minho'yu anlatsam mı diye merak ediyordum.
Veya daha da iyisi, randevuyu komple mi iptal etsem diye düşünüyordum.

Jongin'i, o zamandan... öpücüğü artık adlandırdığım şekliyle, büyük hatadan beri görmüyordum. Bana dün bü­tünleme sınavından sonra mesaj atmıştı.

İki cimri kelime. "Çocuk oyuncağıydı."

Yalan söylemeyeceğim, iyi geçtiği için heyecanlanmış­tım. Ama gerçek bir konuşma başlatacak kadar heyeca­nlı değildim. O yüzden sadece tek kelime, "güzel" yazdım ve yirmi dakika öncesinde beni parti için almaya geldiğini mesaj atana kadar tek bağlantımız o olmuştu. Bana göre öpücük olmamıştı. Dudaklarımız dokunma­mış, vücudum sızlamamıştı. O dilim ağzını doldurduğunda, ben de dudakları boynumun hassas noktasına yapıştı­ğında inlememiştik. Hiçbiri olmamıştı.

Ama... eh, eğer olmadıysa bu akşam partiyi atlatmam için bir sebep yoktu, değil mi? Çünkü ne kadar kafa karış­tırıcı ve şaşırtıcı bir öp..en büyük hata olsa da, hâlâ Minho'yu ders dışında görmek konusunda istekliydim. Ama Jungkook'a gerçeği söyleme cesaretinde bulunama­ mıştım. Genellikle hayatımın diğer kısımları hakkında öz­güvenim vardı. Şarkı söylemek, okul ödevleri, arkadaşlar. İş ilişkilere gelince tekrar normal hissedebilmesi için üç yıl tedavi görmüş on beş yaşındaki travma geçirmiş çocuğa dönüyordum. Eğer Jungkook bilse, Jongin'i Minho'yu elde etmek için kullanmamı onaylamazdı ama şu anda öğüt çekecek havamda değildim.

"Güven bana, oyunlar Jongin'in göbek adı," dedi kuru bir ses tonuyla. "Çocuk hayata bir oyunmuş gibi davranı­yor. Ve sen Kyungsoo, onunla beraber bu oyunu mu oynuyorsun?" Başını şaşkınlıkla salladı. "Bu çocuğa karşı bir şey hissetmediğinden emin misin?"

"Jongin'e mi? Yok öyle bir şey," dedim hemen.

Hı-hıh. Çünkü her zaman hoşlanmadığın erkeklerle öpüşürsün. İçsel alayı kafamdan attım. Hayır, Jongin'le öpüşmemiştim. Sadece bir iddiayı yerine getiriyordum. Kafamdaki alaycı ses yine baş gösterdi. Ve kesinlikle hiç­ bir şey hissetmedin, değil mi? Neden beynimin alaycı kısmı için bir kapama tuşu yoktu? Gerçi bunu yapmanın gerçeği değiştirmeyeceğini biliyordum. Öpüştüğümüzde bir şey hissetmiştim. Minho'nun içimde uyandırdığı o karıncalanmalar var ya? Geçen ak­şam onları Jongin ile hissetmiştim. Farklılardı ama. Kelebekler sadece kamımda uçuşmamışlardı. Uçup bütün vü­cudumda dolanarak vücudumu zevkten nabız gibi atacak bir hale getirmişlerdi.

Ama bir önemi yoktu. On gün içerisinde Jongin bir yabancıdan uyuz bir tipe, sonra da arkadaşa dönüşmüştü ama bu götürmeye niyetli olduğum en uzun mesafeydi. Ne kadar iyi öpüşürse öpüşsün onunla çıkmak istemiyordum. Jungkook beni daha fazla sorgulayamadan önce Jongin bu­rada olduğunu bildiren bir mesaj attı. Ona arabada beklemesini söyleyecektim ama sanırım buradan kasıtlarımız çok farklıydı, çünkü bir an sonra kapım yüksek sesli bir şekilde vuruldu.

İç çektim. "Jongin geldi. Onu içeri alır mısın? Sadece saçımı taramak istiyorum."

Jungkook sırıtıp kayboldu. Saçımı tararken oturma odasın­dan  itiraz sesinin yerini yatak odamı takip eden ayak sesleri aldı. Jongin kapıda koyu mavi bir kot pantolon, siyah bir sü­veter giyerek belirdi ve kötü bir şey oldu. Kalbim yunusa dönmüştü ve heyecandan taklalar atıyordu.

Tanrı aşkına, heyecandan. Tanrım, o öp... hata gerçekten kafamı mahvetmişti. Tek kaşını kaldırmadan önce kıyafetlerimi inceledi.

"Bunu mu giyeceksin?"

"Evet," diyerek kızdım. "Sorun mu var?"

Başını Gucci'de bir kıyafeti değerlendiren stilistmiş gibi yana eğdi. "Kot pantolondan ve botlardan hoşlandım ama o üstün gitmesi lazım."

Bol mavi-beyaz çizgili süveteri inceledim ama cidden sorun göremiyordum. "Ne sorun var ki?"

"Çok fazla bol. Sanırım striptizciliğini orta­ya çıkarman gerektiğini konuşmuştuk."

Arkamdan boğulurmuş gibi bir öksürük geldi. "Strip­tizci mi?" diye Jungkook'un sesi odaya girerken yan­kılandı.

"Onu görmezden gel."dedim ona. "Şovenistin teki."

"Hayır, ben bir yıldızım," diye düzelttikten sonra her zamanki ünlü gülümsemesini takındı. "Biraz stil gör­mek istiyorum."

"Bu süveteri seviyorum," diye itiraz ettim.

Jongin, Jungkook'a baktı. "Merhaba, ben Jongin. Senin is­min nedir?"

"Junkook. Kyungsoo'nun hem oda hem de en iyi arkadaşı."

"Harika. Eh o zaman oda ve en iyi arkadaşına deniz gösterilerinden elenmiş gibi göründüğünü söyler misin?"

Jungkook kahkaha attıktan sonra şansıma onunla aynı fikirdeydi. "Daha iyi bir şey giysen fena olmaz," dedi zarifçe.

Ona kaşlarımı çattım.

Jongin adeta ışıldadı. "Gördün mü? Herkes aynı fikir­ de. Ya büyük oyna ya da evine git Do'rella."

Jungkook benden Jongin'e baktı ve ne düşündüğünü bili­yordum. Ama yanılıyordu. Birbirimize ilgi duymuyor ve kesinlikle çıkmıyorduk. Ama sanırım başka birini etkilemek için onunla çıktığımı bilmesindense böyle düşünmesi daha iyiydi. Jongin sanki sahibiymiş gibi dolabıma doğru yürü­dü. Kafasını içeri soktuğunda Jungkook benden yana bir sırıtış gönderdi. Bütün bunlar onu çok eğlendiriyormuş gibi gö­rünüyordu.

Jongin dolabımı incelemek için askıları çekiştirdikten sonra şeffaf siyah bir gömlek çıkardı. "Buna ne dersin?"

"Hayatta olmaz. İçini gösteriyor."

"O zaman neden dolabında?"Güzel soru.
Bir başka askıyı tuttu. V yaka kırmızı bir süveterdi. "İşte bu," dedi başıyla onaylayarak. "Kırmızı sana yakışıyor."

Jungkook'un kaşları tavanı boylamıştı ve Jongin'e bütün o gereksiz detayları kafasına koyduğu için küfrettim. Ama aynı zamanda kalbim sıcacık ve erimiş bir hal almıştı, çünkü... kırmızının bana yakıştığını mı düşünüyordu? Yani geçmişte giydiğimde cidden dikkat mi etmişti?

Jongin bana üstü attı. "Pekâlâ, üstünü değiştir. Uygun bir şekilde geç kalmak istiyoruz, abaza gibi değil."

Jungkook kıs kıs güldü.

İkisine de sert bir bakış attım. "Biraz müsaade alabilir miyim?"

Sıkıntımdan ya habersizdiler ya da görmezden geliyor­lardı, çünkü oturma odasmda kolayca muhabbet ettiklerini duydum. Jungkook'un onu "randevumuz" hakkında sıkıştırdığından şüpheleniyordum ve Jongin'in iddia hikâyesine sadık kaldığını ummaktaydım. Boğuk kahkahası yatak odama dolduğunda istemsiz bir titreme omurgamda do­laştı.

Bana neler oluyordu? Ne istediğimi bilemez halde­yim. Hayır, kimi istediğimi. Minho. Kahrolası Choi Minho. Jongin'i öpmemeliydim veya Jacob'u. Bu duruma bakılırsa, ve içimde uyandırdığı sıcaklık dalgası tarafından aklım başımdan alınmamalıydı. Kafamı yerine getirip bu oyunu neden kabul ettiğimi hatırlamamın vaktiydi.

Tam da şu andan başlayarak.

                               ——————-

Hola Kaisoo ve ben geldik :)))

The Deal\\KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin