Jongin
Kyungsoo beni günlerdir görmezden geliyordu. Sanki meşgulmüş gibi davranıyordu ve evet, işi ile provası vardı ama çıktığımızdan beri çalışıyor, prova yapıyordu. Önceleri hızlıca bir yemek yemeye veya benimle yatmadan önce kısa bir sohbet etmeye engel olmadığı kesindi.
Dolayısıyla beni görmezden geliyordu.
Park'ın peşine düşüşüm yüzünden olduğunu tahmin etmem için Zekiler üyesi olmama gerek yoktu. Bana kızgın olduğu düşünebildiğim tek sebepti ve onu suçlayabileceğimden emin değildim. O pisliğe vurmamam gereki yordu. Özellikle arenanın önünde yüzlerce insanın şahitliğinde.Ama... Bilmiyorum... Benden şimdi korkuyor olması düşüncesi... Beni öldürüyordu.
Yurda habersiz gitmiştim, çünkü önceden mesaj atmasam bana ne kadar meşgul olduğuna dair bir bahane uyduracağını biliyordum. Evde olduğunu biliyordum, çünkü dünyadaki en zavallı hareketi yaparak Jungkook'a mesaj atıp öğrenmiştim. Sonra pislikçe bir hareketi yaparak Kyungsoo'ya sürprizim olduğu için geleceğimi söylememesi için yalvarmıştım. Jungkook'un yuttuğundan emin değildim. Yani, yurt arkadaşları birbirleriyle konuşurlardı. O yüzden Kyungsoo'nun en yakın arkadaşına onu neyi rahatsız ettiğini söylediği belliydi.
Beklediğim gibi Kyungsoo beni kapıda gördüğüne mutlu görünmüyordu. Sinirli de görünmüyordu, özellikle gözlerindeki pişmanlık parıltısını görünce huzursuz olmuştum.
Kahretsin.
"Merhaba," dedim kısık bir sesle.
"Merhaba." Yutkunurken boğazı aşağı yukarı oynadı. "Burada ne yapıyorsun?"
Her şey yolundaymış gibi, sadece sevdiğim çocuğu görmek için uğramış gibi davranabilirdim ama bu Kyungsoo ile olduğumuz şey değildi. Hiçbir zaman daha önce gerçek için ayak sürtmemiştik ve şimdi yapmaya başlamayacaktım.
"Erkek arkadaşımın beni neden görmezden geldiğini öğrenmek istiyorum."
İç çekti.
O kadar. İç çekiş. Dört gün sıfır fiziksel iletişim, kısacık birkaç mesajın ardından tek aldığım bir iç çekişti.
"Ne haltlar dönüyor?" diye sordum sıkıntıyla.
Tereddüt ederken gözleri Jungkook'un kapalı kapısına döndü. "Odamda konuşabilir miyiz?"
"Tabii, cidden konuştuğumuz sürece," diye homurdandım.
Yatak odasına gittiğimizde kapıyı kapattı. Bana döndüğünde ne söyleyeceğini tam olarak biliyordum.
"Tuhaf davrandığım için özür dilerim. Sadece biraz düşünüyordum da..."
Kahretsin.. Benden ayrılıyordu. Çünkü kimse, 'Artık birbirimizi görmememiz gerektiğini düşünüyorum.' ile bitirmeyi planlamadığı bir cümleye, 'biraz düşünüyorum da...' ile başlamaz.
Kyungsoo nefesini bıraktı. "Artık birbirimizi görmeme miz gerektiğini düşünüyorum."
Beklediğim halde sessiz kelimeler beni kalpten vurmuştu ve vücuduma bir acı fırtınası göndermişti.
İfademi görünce hemen devam etti. "Sadece... işler hızlı ilerliyor Jongin. Neredeyse iki ay oldu ve biz çoktan 'seni seviyorum' kısmına geldik. İşler birden çok ciddileşti ve..."
Fazlasıyla paniklemiş görünüyor, sesi kulağa üzgün geliyordu. Ben ise ne paniklemiştim ne de üzgündüm. Yıkılmıştım.
Boğazımda biriken acıyı yutkundum. "Gerçekten ne demek istediğini neden söylemiyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Deal\\KaiSoo
FanficKim Jongin, Kyungsoo'yu aradığı adamın kendisi olduğuna inandırmalıydı.