Jongin
Benden o kadar kolay kurtulamayacaktı
Belli ki Doh Kyungsoo pek fazla sporcuyla takılmamıştı. Fazlasıyla inatçı tiplerdik ve hepimizin ortak noktası ise asla ama asla vazgeçmememizdi. Tanrı yardımcım olsun ama eğer bu yol uğruna ölecek olsam bile bu çocuğu bana özel ders vermesi için ikna edecektim.
Ama şimdi Kyungsoo beni diğer garsona pasladığma göre onu kandırmam için sonraki şansın elime geçmesi uzun sürecekti. Sonraki yirmi dakika içinde bana servis eden garsonun bariz flörtöz tavırları ve açıkça ortada olan ilgisine katlanmıştım ama ona karşı nazik olsam da flörtüne karşılık vermemiştim. Bu akşam ilgilendiğim tek kişi Kyungsoo'ydu ve etrafta çalışırken gözlerim ona bir uhu gibi yapışmıştı. Bakmadığım bir anda kaçmasını istemiyordum.
Dürüst olmam gerekirse üniforması kısmen ateşliydi. Önde büyük düğmeleri olan beyaz gömlekle beraber pudra mavisi pantolon, belinin etrafında ufak beyaz bir önlük vardı. 1970'lerden çıkmış bir kıyafete benziyordu ki Denova eski yıllar temalı bir yer olduğu için kulağa mantıklı geliyordu. Doh Kyungsoo'nun o çağa uyum sağlayacağını kolayca hayal edebiliyordum.
Onu çalışma esnasında izlerken hikâyesini merak ettim. Çalışma grubunda soruşturmuştum ama kimse onun hakkında bir şey bilmiyordu. Bir eleman bana ufak bir ilçeden olduğunu söylemişti. Başka birisi ikinci yılı boyunca grupta olan birisiyle çıktığını söyledi. Bu iki ufak detay dışında tamamen gizemle doluydu.
"Sana başka bir şey getirebilir miyim?" diye istekli bir şekilde sordu garson.
Bana sanki ünlüymüşüm filan gibi bakıyordu ama ilgiye alışıktım. Gerçek şuydu ki eğer peş peşe ulusal unvanlar kazanmış asıl hokey takımının kaptanıysanız insanlar kim olduğunuzu biliyordu.
"Hayır, teşekkürler. Sadece fatura lütfen."
"Ah." Hayal kırıklığı barizdi. "Tabii. Hemen geliyor."
Daha yanımdan gitmeden aksi bir şekilde sorumu sordum. "Kyungsoo'nun vardiyasının ne zaman bittiğini biliyor musun?"
Hayal kırıklığını gösteren ifadesi şaşkınlığa döndü. "Neden?"
"Sınıflarımdan birinde. Bir ders hakkında onunla konuşmak istiyorum."
Garsonyn yüzü rahatladı ama gözlerinde hâlâ şüpheci bir bakış vardı. "Vardiyası şimdi bitiyor ama masasındakiler işini bitirmeden bir yere gidemez."
Restoranda orta yaşlı bir çiftin oturduğu diğer dolu masaya bakış attım. Adam cüzdanım çıkarırken karısı faturaya kemik çerçeveli gözlüklerinden bakış atıyordu. Yemeğimin parasını ödeyip garsona veda ettikten sonra Kyungsoo'yu beklemek için dışarı çıktım. Beş dakika sonra yaşlı çift restoranı terk etti. Hemen sonra Kyungsoo belirdi ama beni kapının yanında gördüyse bile çaktırmadı. Sade ceceketinin önünü bağlayıp binanın yanına doğru ilerledi.
Ardından koşturmak için zaman kaybetmedim. "Kyungsoo bekle."
Omzunun üzerinden bakıp sertçe kaşlarını çattı. "Tanrı aşkına, sana ders vermeyeceğim."
"Elbette vereceksin," dedim omuz silkerek. "Sadece karşılığında ne istediğini bulmalıyım."
Kyungsoo bir tornado gibi hızla arkasını döndü. "Sana ders vermemeyi istiyorum. İşte istediğim bu."
"Pekâlâ, parayla ilgilenmediğin besbelli," diye düşüncelere daldım sanki hiç konuşmamış gibi. "Başka bir şey olmalı o zaman." Bir anlığına üzerine kafa yordum. "İçki? Ot?"
"Hayır ve hayır. Defol git."
Tekrar yürümeye başlayıp hızla restoranın kenarında ki çakıllı araziye beyaz spor ayakkabılarını yere basa basa gitti. Jeep'imin yanındaki arkası düz gümüş bir Toyota'ya doğru yol aldı.
"Tamam o zaman. Sanırım parti konusundaki iyiliklere de yoksun."
Onu sürücü tarafına kadar takip ettim ama beni tamamen görmezden gelip kapıyı açarak sırt çantasını yolcu koltuğuna fırlattı.
"Randevuya ne dersin?" diye teklif ettim.
Bu ilgisini çekmişti. Sanki biri omurgasma metal çubuk sokmuş gibi doğrulup kafasmı şaşkınlıkla çevirdi."Ne?"
"Ah. Şimdi dikkatini çektim."
"Hayır, aslında tiksintimi kazandın. Gerçekten seninle çıkmayı istediğimi mi sandın?"
"Herkes benimle çıkmak istiyor."
Kahkahalara boğuldu.
Belki de cevabı karşısında üzerime alınmalıydım ama kahkahasının tonu hoşuma gitmişti. Melodik bir tınısı, kulaklarımı gıdıklayan boğuk bir ses perdesi vardı.
"Sırf meraktan soruyorum," dedi. "Sabahları uyandıktan sonra kendini ayna karşısında bir iki saat izliyor musun?"
"İki," diye cevapladım neşeli bir şekilde.
"Kendine beşlik falan çakıyor musun?"
"Elbette hayır," diyerek sırıttım. "Her bir pazımı öptükten sonra tavana doğru tutup yukarıdaki büyük adama böylesine mükemmel bir varlık örneği yarattığı için teşekkür ediyorum."
Alaycı bir ses çıkardı. "Hı-hım. Eh, mutluluğuna mani olmak istemezdim Bay Mükemmel ama seninle çıkmaya niyetli değilim."
"Sanırım beni yanlış anladın Kyungsoo. Seninle bir sevgi bağı kurmaya çalışmıyorum. Benimle ilgilenmediğinin farkındayım. Eğer seni mutlu edecekse ben de seninle ilgilenmiyorum."
"Bu beni gerçekten iyi hissettirdi. Gerçekten senin tipin olabileceğimden korkmaya başlamıştım ki bunun düşüncesi bile korkunç."
Arabaya girmeye çalıştığında parmaklarımı kapının etrafına açık kalması için yerleştirdim. "Görünüşten bahsediyorum," diye açıklık getirdim.
"Görünüş," diye tekrarladı.
"Evet. Kendine popülerlik kazandırmak için benimle çıkan ilk insan olacağını mı düşündün? Her zaman oluyor."
Kyungsoo tekrar kahkaha attı. "Sosyal basamaktaki şu anki yerimden oldukça memnunum ama 'popülerliğimi artırma' teklifin için çok teşekkürler. Tam bir prenssin Jongin. Cidden."
Sabrım taşmak üzereydi. "Fikrini ne değiştirir?"
"Hiçbir şey. Zamanını harcıyorsun." Başını iki yana sallarken benim kadar canı sıkkın görünüyordu. "Bilirsin, eğer beni taciz etmek için kullandığın bütün bu enerjiyi çalışmalarına yönlendirseydin şimdiye vizelerden A+++ almıştın."
Elimi çekerek araba koltuğuna oturup kapıyı kapattı. Bir an sonra motor çalıştı ve eğer zamanında geriye doğru kaçmasaydım ayağımın üzerinden geçeceğinden oldukça emindim. Doh Kyungsoo'nun başka bir hayatta sporcu olup olmadığını merak ettim, çünkü cidden inatçı bir insandı. İç çekerek yanıp sönen kırmızı tampon lambalarına bakıp sonraki hareketimi kararlaştırmaya çalıştım.
Kesinlikle hiçbir şey aklıma gelmiyordu.
————————
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Deal\\KaiSoo
FanfictionKim Jongin, Kyungsoo'yu aradığı adamın kendisi olduğuna inandırmalıydı.