Gül'den...
Kahvaltıyı bitirir bitirmez annemle babam gelmişti. İkisinin de yüzünden düşen bin parçaydı. Nereye gittiklerini söylememiş, ben de sormamıştım. Yapmam gereken daha anlamlı işler vardı çünkü.
"Yani bunu bana şimdi söylüyorsun! Aşk olsun Gül! Ne aşkı? Aşk olmuş zaten! Neden her şeyi benden sakladın?" İşte benim arkadaşım. Hem zeki, hem ilgili, hem de meraklı. Aslında 'meraklı' demek az kalır, Melin için yeni bir kelime türetmemiz lâzım.
"Sana zamanı gelince demiştim şirinonyumum. Bana bu kadar kızmak yerine üzerini değiştirsen iyi olacak. Okula gitmemiz gerek. Hem bugün uzun olacak gibi. Başımın etini rahatlıkla yiyebilirsin."
Kaç gün olduğunu bile bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var: Ediz hayatımı düzenliyor. Hayatıma açılan kapıdan henüz adımını atarken benliğini saçmaya başlamış, başımı döndürerek beni kollarının arasına almıştı.
Şimdi ya onunla kalıp farklı yönlere akan su görevindeki hayatlarımızı birleştirecek, ya da kendi -doğruluk ve sağlamlığından emin olmadığım- yoluma devam edecektim.
"Tamam o zaman. Senin için değil, sadece şanslı bey efendiyi görebilmek için yardım edeceğim."
Beklemediğim bir anda bu haberi duymak Melin'in yanına-yatağıma- zıplayarak ona sarılmama sebep oldu. "Teşekkür ederim, teşekkür ederim. Seni çok seviyorum şirinonyumum."
"Tamam. Sevdiğini zaten biliyordum, kuzum."
(...)
"İlkler ve sonlar her zaman önemlidir. Unutmamanızı söylüyorum çünkü onlar unutulmazdır. Nereye bakarsanız bakın karşınıza çıkacaklardır."
Tarih hocası, dersi anlattığını sanıp bana kendimi anlatıyordu...
İlk-son... Bu kavramlar beynimden kazınmış gibiydi. Kimin ilkim kimin sonum olduğunu bilmiyordum. "Kim?" bu sorunun cevabından bile emin değilim.
İşte bu yüzden kulaklarım hocayı dinlerken ellerim masanın ortasına kocaman bir YinYang çiziyor.
YinYang... Hayatın sembolü, siyah ve beyazın aşkı, iç içe duran kader... Beyazın içindeki siyah, siyahın içindeki beyaz nokta...
Sonra aniden elimi masadan çekerek düşündüm; siyah, beyazın sonu mu?
Kağıda beyaz boyayla düz bir çizgi çizersiniz. Sonra tam ortasından aşağıya doğru bir çizgi...
İşte o zaman beyaz çizginin sonu gelir. O artık siyah-beyaz bir çizgidir.
Kafama yediğim silgiyle arkama döndüm. Çatık kaşlarımın etkisiyle yüzünü ekşiten Kenan fısıldamaya başladı, "Bu kadar dalarsan çıkması kolay olmayacak. Sorun ne?" doğru, kolay olmayacak.
"Doğruyu söylemek gerekirse hayatım sorun." Kısa, net, kısmen doğru. Fakat bu kez bana cevap veren Kenan olmamıştı,
"Seni dersten bu kadar uzaklaştıran nedir Gül? Bizlerle paylaşmak ister misin?" Hoca sinirlenmiş ya da biraz şaşırmış gibiydi.
Hiç sırası değildi, ben böyle şeyler yapmazdım ama;
"Üzgünüm hocam, benim çıkmam lazım."
(...)
Uzun uzun yürüyüşler,
Varlığı hissedişler,
Yalnızlığın kollarında,
Gücünü keşfederek,
Haykırmak isteyişler.
Uçurumun kenarından,
Hayata selam olsun!
Yılan senin koynunda,
Dikkatli olmalısın.
Dalıp gitmek neyine?
Dimdik duracaksın.
Kimin kim, neyin ne olduğunu,
Kalbinden anlayacaksın.
Kendini sana anlatan,
Her zaman cesur olan,
Yalancının atası,
Yatsıda çıkar foyası.
Doğruyu söyleyenler,
Dudaklarla, gözler...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmkansızın Şarkısı
General Fictionİkisinin arasında olanlar imkansızı çağrıştırmıyordu belki ama yaşayacakları kesinlikle öyleydi... "İstemiyorum!" demişti ama o da sonunda karar değiştirdi işte. Olmaz dediğin şeyler başına geldiğinde ne yaparsın? Şimdi seçeneklerini bir daha düşün...