Ediz'den...
"Yeter artık anne!"
"Öyle deme Ediz! Bak nasıl acıtmışlar yavrumun canını. Baban onlara günlerini gösterir!"
"Anne, ona hiçbir şeyden bahsetmiyorsun. Anlaştık mı?"
"Neden bahsetmeyecekmişim? Bir an önce senin çektiğin acıyı onlar da çeksin."
"Benim acı falan çektiğim yok! Duydun mu beni? Yok!"
"Bağırma bana! Hem, canının yandığını görebiliyorum."
"Bundan o kadar emin olma. Senin yapacağın pansumandan daha güçlü bir ilacım var benim. Şimdi odama çıkıyorum. Sakın beni rahatsız etmeye kalkmayın."
Evet...
Daha güçlü bir ilacım olduğu kesin. Hem de vücuduma değil ruhuma dokunarak tedavi eden, yer yüzündeki en etkili ilaç...
Ona karşı atılan adıma cevap verdi ve şimdi kollarıma koşuyor. Onu, bu kollardan indirmeye asla niyetim yok.
Gül'den...
Bazen bir ezgi dökülür dudaklarından, Hasreti, acıyı anımsatan...
Dokundukça ruhuna, canını yakan...
İmkansızı anlatan bir kelime,
Aslında zorluğu anımsaran.
Kalbinden vurmuşsa seni hasretiyle öldüğün,
Acıtmaz canını hiçbir ölüm...Kimisi cezasını çeker işlediği suçun, Kimisinin içini kaplar huzur. Yargı zamanı geldi dediğin an, Hatalısın işte o zaman...
İnsanın emin olduğu bir şeyden zaman geçtikçe şüphelenmeye başlaması kadar hain bir duygu yoktur hayatta.
Gurur duyarak kabul ettiğin tekliften, gözlerinden hayatı gördüğün adamdan bir an bile kuşkulanmak insan yüreğinin kolay kolay kaldırabileceği bir acı değildir.
İşte ben pişmanlığı da Ediz'den öğrendiğimi şimdi anlıyorum...
Ondan şüphelenmemin tek sebebi deniz kenarında, hakkımda hiç bir bilgisi olmamasına rağmen beni bulması değil. Aynı zamanda işten atılmış olmamda da bir payının olup olmadığını merak ediyorum. Eğer öyleyse ne yaparım? Bunu nile bilmiyorum. Çünkü ben ona şüphesiz âşığım.
O hayatıma girmeden atladığım boşluklar mı yoksa boşlukların arasında yaşamaya fırsat bulduğum hayatım mı beni incitti bilmem ama yeterince darbe alan ruhrum Ediz'e teslim olmamı fısıldıyor.
Telefonu elime aldım ve mesaj yazmaya başladım;
Gönderilen: Kahramanım
Sana ihtiyacım var, onlarla tartıştık ve kendimi yalnız hissediyorum. Şimdi buraya gelirsen benim için çok şey fark eder. Seni seviyorum...
Göndermeden önce iki kez okuyup yanlış algılanmadığını test ettim. Ve çok geçmeden tuşa bastım.
Ondan gelecek olan mesajı beklerken düşünmeye başladım. Ediz beni evden bir sokak aşağıda bırakıyordu. Her zaman. Peki o zaman ailem Ediz'i görmediyse nasıl haberi oldu? Birinin söylediği çok açık fakat kim, neden bizi ispiyonlasın? Yada annem ve babam bir sevgilim olduğunu öğrenince neden bu kadar aşırı tepki verdi? Onlara Ediz'den söz eden kişi farklı bir şeyler de anlatmış olmalı. Aksi takdirde bana bu kadar bağırıp hiç bir kelimemi dinlememezlik etmezdiler.
Düşüncelerimin bir köşesinde bekleyen bomba o an patladı ve mesaj sesini duydum.
Gönderen: Kahramanım
Seni asla bırakmayacağımı öğrenmen lazım. Beş dakikaya ordayım. Seni seviyorum.
Okuduğum an yüzümde kocaman bir gülümseme belirdi ve koşarak alt kata indim. Esas amacım Ediz'in geleceğini haber vermekti ama kahveyi bahane edip mutfağa yöneldim.
"Anne kahve nerde?" sesimi normalden daha fazla yükselterek ilgi çekme çabalarındayım.
"Kahve içmesen iyi olur. Sinirlerini daha çok oynatırsa çekilmez olursun." tabii ya! Tek çekilmez olan benim zaten!
"Peki latte nerde?" sorumla birlikte mutfağa girdiğini gördüm. Bir-iki saniye boş boş yüzüme baktıktan sonra dolapcıklardan birini açarak latteyi aldı ve önüme koydu. Dönüp gitmek üzereyken söze başladım;
"Ha bu arada, Ediz sizinle tanışmak için geliyor." bunu söyler söylemez yüz ifadesini görmek için arkama baktım ama sadece hızla dışarı çıkan bir siluet görebildim.
Hemen ardından gelen çığlık sesi anneme ait değildi. Bu babamın oldukça tok ve gür sesi.
"Gül! Sen ne yaptığını sanıyorsun? Artık çok olmaya başladın! Elin serserisiyle olur olmaz yerde öpüşmene bile ses etmedik ama onu bu kapıdan içeri sokamazsın! Cesedimi çiğnesen bunu yapamazsın!"
Güvendiğiniz birinin, eline tutuşturulan ilk silahla sizi kalbinizden vurması nasıl bir duygudur bilir misiniz? Önyargıya bağlı olarak suçsuz yere beni azarlaması çok adaletsiz. Kullandığı sözler küstahça ve çok aşağılık. Beni küçük düşürüyor ve o gün o uçurumdan neden atlamam gerektiğini hatırlatıyor.
"Öyle mi baba? Peki. Kim olduğu belirsiz birinden duyduğun hikâyelere inan ve bana böyle davran. Hem de ilk kez. Hayatında ilk kez. Bana bir şans verdiğiniz için teşekkür ederim!"
Ejderhayı anımsatan gözleriyle ilk kez yaptığı bir işi yaparken görüyorum babamı: gözlerinden ateş saçıyor.
Saniyeler yılları aratmazken dışarıdan gelen kornanın sesiyle çantamı almak için askılığa yöneldim. İçinde durduğum ev, ailem ve çığlıklar bulanıklaşırken gözlerimden yaşlar akmaya başladı.
Annem bayılmış bile olabilir yada belki umrunda değilimdir. Babamın çığlıkları şiddetlenmiş ve arabanın içindeki Ediz'e sitem eder bir hale gelmişti. Arabanın kapısını açıp oturdum. Ediz soran gözlerle bana baksa da arabayı çalıştırdı. Emniyet kemerini takmaya çalışırken bir yandan da göz yaşlarımı siliyordum. Tam o sırada Ediz frene bastı ve sarsılarak karşıya baktım.
Anıl?
Kızdığını hissedebiliyorum. Ediz sanki birazdan Anıl'ın üzerine atılıp bir kurt adam edasıyla -kurt adam nasıl edalı olursa- onu parçalayacakmış gibi bakıyor. Hangisi daha kötü karar veremedim.
Ejderha baba mı?
Kurt adam sevgili mi?
Fantastik hayallerden çıkıp 'ding dong' puan sesini duymamı sağlayan Ediz oldu. Arabadan inip 'sen ne yapıyorsun lan!' tarzında bir konuşmayla Anıl'a yanaşması ona kötü olma yolunda koca bir puan kazandırdı.
Yakasından tuttuğu Anıl'a yumruğu geçirmek üzereyken çığlığı bastım;
"Yeter!"
Ve sonra hatırladığım tek şey bir bayılma sahnesi. İnsanlar yerini korkunç ve git gide büyüyen gölgelere bırakırken soğuk hava tenime keskin bir bıçak gibi batıyor ve unutulmazı yaşatıyor...
Evet! Kısa da olsa bir bölümün daha sonuna geldik. Yazmadığım süre için herkesten özür dilerim. Geçerli mazeretlerim var ama burada sizi sıkmaya hiç gerek yok :) Yaz tatili geldi yani hikayeden kopmayanlara bir müjde bundan sonra bölümler çok daha hızlı gelecek! Eleştiri ve sorulara hep açığım... Bilmenizi isterim ki SEVİLİYORSUNUZ CANLAR!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmkansızın Şarkısı
Ficción Generalİkisinin arasında olanlar imkansızı çağrıştırmıyordu belki ama yaşayacakları kesinlikle öyleydi... "İstemiyorum!" demişti ama o da sonunda karar değiştirdi işte. Olmaz dediğin şeyler başına geldiğinde ne yaparsın? Şimdi seçeneklerini bir daha düşün...