Çiftliğe alışmak tahmin ettiğimden de kolaydı. Bugün buradaki beşinci günümdü ve Jeno'nun Chenle'ya bağırmasının Heidi'ye mahsus bir durum olmadığını öğrenmiştim. Chenle asla uykusuna veda edemediği için bir şeyleri bahane ederek onu yataktan kaldırmaya çalışıyordu.
Aslında yalnızca uyku konusunda değil her yerde üşengeçlik yapıyordu Chenle. Çok kez beni tavukların yumurtalarını toplamaya, buğdaylarını vermeye yollamıştı. Huzur kaçırıp buradan da olmamak için dediklerine sesimi çıkarmıyordum. Eğer şehirdeki bir çalışma arkadaşım böyle davransaydı kısa kollusunun altından gözüken cılız kollarına rağmen Chenle'ya bir yumruk geçirirdim. Ama çiftlik sinirlerimi almış gibiydi, birkaç defa etraftakilere kendi isteğimle gülümsemiştim bile.
Dolabı açıp ince bir kazakla Jeno'nun dün bana aldığı kahverengi çizmeleri giyiverdim. Elimle yine soluk mavi saçlarımı kaşırken bağıran adama selam verip mutfağa girdim. Bugün öncekilerden daha sıcaktı, mutfağa giren güneş ışınları tatlı tatlı yüzüme vururken Moon'la iki kelam sohbet edip çayı demledim.
Jeno yanıma gelip pankeklerden aşırırken ona uyup Taeil görmeden bir taneyi de kıvırıp ben ağzıma attım. Bugün biraz keyifsiz gibiydi, her sabah bana sunduğu gülümsemesi henüz ortalıkta gözükmüyordu. Hep birlikte masaya kurulduk, hızlı hızlı yerken farkında olmadan bileğimdeki saati kontrol etmiştim. Buraya aslında olmaması gereken şekilde öyle çok alışmıştım ki kendiliğimden dün yerleşen balayındaki çift uyanır diye acele ediyordum.
Jeno'nun oldukça sessiz kaldığı günlük sohbet eşliğinde karnımı doyurdum, fincanımdaki çayı yudumlarken tabaklarını tezgaha bırakan Moon ve Chenle kahvaltı masasında bizi yalnız bıraktı. Bir şeylerden şüphelenip Jeno'ya dönünce soyuyor olduğu mandalinadan bir parçayı önüme koyarken sakince konuşmaya başladı.
"Sen buraya, biz de sana çokça alıştık Jaemin. İkisi de senin çiftlikte kalmanı istiyor. Ve tabii ben de. Ne dersin? Ben sana ehliyetini veririm sen de bizimle kalmaya devam edersin, olmaz mı?"
Bunu uzun zamandır düşünüyordum, beş gün kadar. Çiftliği gerçekten sevmiştim, şehirdeki işimden çok daha kolaydı. Kira ve fatura derdim de yoktu. Binlerce artısı vardı. İşlerini bazen bana yaptırsalar da Moon ve Chenle'dan da hoşlanıyordum, iyi iş arkadaşı çok önemliydi.
Bir de Lee Jeno vardı. Bir haftadır gözle görülür bir şekilde bana ilgili davranıyordu. Gözlerini üstümde hissediyordum ama bunu fark edip ona kötü kötü bakınca da koca yaşına rağmen sevimlice sırıtıyordu. İnkar etmeyeceğim, ben de ondan fena etkileniyordum. Çok yakışıklıydı, iyi kalpliydi ve sıcak bir gülümsemeye sahipti. Bunların hepsi de binlerce artı yapıyordu ama ortada bir şey yoktu. Ve bir şey yaşayacak halim yoktu. Bu yüzden Na Jaemin'e ters olarak ondan kaçıyordum. Normalde kimseden kaçmaz, köşeye ben sıkıştırırken bu defa kabuğa çekilmeye çalışan bendim.
Ne zaman patlayacağımı ya da onun patlayacağını bilmiyordum. Yanlış anlaşılmasın korkmuyorum, ben kimseden korkmam! Sadece aramızda yaşanabilecek herhangi bir şeyden endişeliyim. Bu yüzden kendimi bir çıkmazda hissetmiştim. Ancak hayatımda hiç tatmadığım bir rahatlık söz konusuydu. Tanrım çeşmeden sıcak su akıyordu, daha ne isterim ki?
Bu yüzden kabul ettim.
Pişmanlık da duymadım çünkü yanağını şişirmiş mandalinasıyla cevabıma karşılık gülümseyen tatlılığına değerdi. Hey, bu aramızda kalsın olur mu?
Kahvaltı sofrasını birlikte toplarken bana gelecek misafirleri anlattı ve yakınlardaki bir köyden alması gerekenler olduğu için onları benim yerleştirmemi istedi. Gelecek olanlar nişanlı bir çiftmiş ve bir hafta kalacaklarmış, genelde kısa bir kaçamak için gelenler oluyordu zaten. Çoktan odalar belliydi, ben sadece bir haftadır tanıdığım burayı bir de onlara tanıtacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeni dünya bebeği⋅nomin
FanficŞehirdeki eski, soluk hayatıma dönmektense her sabah Jeno'nun gülümseyince kısılan gözlerini görmek isterdim. Benim için çok imkansız bir şeydi ebeveyn olmak, bir aileye sahip olmak. Ancak o parlak gözlerini üstüme dikmişken, en büyük hayalinin baba...