8| şeftaliler, müjdeler ve aramalar

1.1K 119 164
                                    

Yedinci hafta, bugün bebekle yedinci haftamız. Merak, korku, heyecan ve daha birçok duygu içimdeki yaşam gibi adım adım büyüyor. Başa çıkılamayacak gibi değil, yanım daima doluyken çok zor değil. Henüz karnım bile şişmemişken bunca heyecan göz korkutucu, pek alışkın değilim ilgili ellerin üzerimde olmasına ama yalan söylemeyeceğim iyi hissettiren epey ağır bir yanı var. Yalnız olmadığını bilmek, seni mutlu etmek için etrafında dolaşan insanları fark etmek inanılmaz şeyler, inanılmaz ve benim için ilk.

Merak etmeyin, sizi yine karamsar geçmişimle boğmayacağım, ben bile sıkıldım artık. Geriye bakmaktan başım ağrıyor, ama ilerisi öyle mi? Göz kamaştırıcı, sevimli, heyecanlı bir dolu dünya hayal var, daha çok Jeno'nun hayali.

O anlatıyor ben dinliyorum, bazen boşluk bırakıyor doldurmam için; bu gelecek yalnız benim değil diyor, ben de saçmalıyorum birkaç. Seviyor benim küçük çaplı hayallerimi, ufak ama çok güzel diyor onlar için. Bir de gülümsüyor ki daha da konuşasım geliyor. Ellerini bazen usulca karnıma değdiriyor, temkinlice yüzümü kontrol ediyor, sorun olmadığını anlayınca daha bir merakla dokunuyor. Henüz küçükmüş diyoruz, dinlemiyor.

Avuçlarımdaki dolu şeftali tabağıyla oturduğum söğüdün dibinde uzaktaki silüetine bakıyorum gözlerimi kırpmadan. Arada başını kaldırıp beni kontrol ediyor, her şeyin iyi olduğundan emin olunca geri dönüyor yanındaki misafirlerle ilgilenmeye.

Artık onun tam anlamıyla yardımcısıyım, birlikte hareket ediyoruz hep, beni yanından ayırmak istemediğini biliyorum, yanından da ayrılmak istemiyorum zaten. Biberleri birlikte suluyoruz, misafirleri birlikte yürüyüşe çıkarıyoruz, kayısıları birlikte topluyoruz. Beni arada zorla izne çıkarıyor, oturtuyor gözünün önüne, eh ben de dinleniyorum bol bol. Yine kuruldum serin toprağa, üç arkadaşa patlıcanları ilaçlatıyor, iyi anlaştılar birbirleriyle, gülüşmeleri eksik değil. Onun mutluluğu da beni mutlu ediyor. Sevgi böyle bir şey herhalde diyorum; o gülünce güler, ağlayınca ağlarsın. Basit bir hoşlanmanın kırmızı çizgisini çoktan aşmış yalın ayak ona koşuyorum, bunun farkında. Benden pek de farklı değil, belki daha ileride bile, bana önce o gelecek. Bu beni rahatsız etmiyor, artık sevmenin güzel bir şey olduğunu anlıyorum yavaş yavaş. Bu konuda aramızda pek bir konuşma geçmedi, arada öyle bir bakıyor ki, öyle bir bakıyorum ki "Hah!" diyorum "Aşık olduk."

Sorun değil, ikinci, beşinci, bilmem kaçıncı olması sorun değil. İlk aşk zırvalıklarını geçtik, özel olduğuna da inanmıyorum pek. En başından almak gerekirse, aşkın öyle kutsallaştırılmasını kabul edemiyorum. Sevgi olsa yeter, sen içinde onun farkını ayırabilirsin. Kalbinin çarpıntısını inatla "aşk" diye isimlendirmeye gerek yok, birlikte tekrar tekrar keşfederiz duygularımızı.

Çokça molam olduğu için bunlara kafa patlatmak alışkanlık haline geliyor. İçim ferah oldu, tüm gün az az çalışınca, Chenle'nun hiperaktif davranışlarıyla, Moon'un özel ilgisiyle yoğuruluyorum. Jeno'nun sevgisi de ana malzemem oluyor, ağlayasım gelmiyor desem yalan olur, hüngür hüngür. Ama iyileşiyorum burada, gün gün birlikte iyileşiyoruz.

Planlarımız var, Jeno'nun zorla kabul ettireceği hediyeleri var, Chenle'nun diline düşmelerimiz var. Ha bir de bu akşam gidilecek bir yemeğimiz var. Dejun'un ailesinin daveti, oldukça istekliler.

Her şey güzel bir kaosun parçası gibi. Farkında olmadan ayak uyduruyorum, sanki yıllar önce dinlediğim bir şarkıyı tekrar işittiğimde sözlerini hatırlamak gibi, her zaman içimdeymiş adeta tüm bunlar. Jeno aslında bunca yıldır içimdeymiş. Göğsümde saklamışım ben onu, kalbimin hemen altında, zamanı gelince de solumdan çıkıp karşıma dikilmiş. Jeno benmiş, ben de Jeno'ymuşum; biz birmişiz de sadece bulunmayı bekliyormuşuz. Şimdilerde romantik ve belki biraz duygusal konuşmam, hep hamileliğin suçu, normalde böyle değildim; gizli kalmasını severdim hislerimin, düşüncelerimin.

yeni dünya bebeği⋅nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin