"Jaemin! Telefon sana!"
Elimdeki küçük boy, kahverengi saplı çapayı az daha yere düşürecektim. Belimi doğrultup kavurucu öğle güneşine karşı gözlerimi kıstım, verandada dar tişörtü ve çizgili spor şortuyla bana el sallayan Taeil'e baktım. Eli ile gel gel işareti yapıp içeri girdi, derince yutkunurken hobi bahçesindeki küçük oğlanlarla ilgilenen Jeno'yu kontrol ettim. Etrafındaki tellerden ve yapraklardan dolayı tam seçemesem de başı epey kalabalık gibiydi. Elimdeki kalın eldivenleri çıkarıp çapayı koyduğum yere attım, hızlı adımlarla evimize yöneldim.
Üstümdeki bana en az üç beden büyük gelen koyu mavi tişörtün ucuyla alnımı silip rahatsızca eve girdim. Etrafta kimse görünmüyordu, kalbim ağzımda atarken birkaç adımda telefonun önüne vardım.
Telefon haberini alalı dört gün olmuştu, geri dönüş almayınca bir süre sonra kurtuldum sanmıştım, vazgeçmiştir her kimse demiştim. Ama lanetim peşimi bırakmıyor gibiydi, ne kadar kaçarsam kaçayım onların dünyasında yaşayan zavallıydım sanki. Kim olabilirdi ki, bana ne zaman iyi bir haber gelmişti ki?
Telefon kutusunun üstüne bırakılan açık ahizeyi korkudan terleyen elime aldım, daha fazla köşekapmaca yoktu. "A-alo?" Bir nefes veriş sesi işittim, iki elimle telefona sarılıp gelecek cevabı tedirginlikle bekledim. "Jaemin... Sesini özlemişim." Derin yutkunmam adeta boğazımda takılı kaldı, zaman takılı kaldı, kalbimin atışı o an takılı kaldı. Cevap vermedim, nasıl verirdim ki? Onun sesini aylar sonra hattın diğer ucundan duymak karnıma kramp girmesine neden olmuştu. Telefonu tutan parmaklarım korkuyla titriyordu, biraz bekledikten sonra tekrar o konuştu, sinir edici sakinliğiyle.
"Beni tanıdığını biliyorum. Lütfen konuş benimle."
Görmeyeceğini bile bile başımı iki yana salladım, istemiyordum onu duymak, sadece beni yalnız bıraksın, mutluluğuma çomak sokmasın istiyordum. Ancak eğer şimdi telefonu kapatırsam tekrar tekrar arayacağını bilecek kadar tanımıştım maalesef onu. Bu yüzden sert bir sesle "Ne istiyorsun?" dedim, onu affedeceğimi düşünerek mi aramıştı beni, kızgın sesime güldü utanmazca. "Her zamanki Jaemin sesinle konuştun!"
Ellerimin titremesi geçmezken daha yüksek sesle "Beni nereden buldun Yanjun?" dedim. Sonra telaşla sessizleşip evin içine bakındım, kimse duysun, bilsin istemiyordum. "Seninle konuşmak istiyorum, buluşmak, her şeyi anlatmak..." Bu defa gülen taraf bendim ama alaycı bir tavırlaydı benimki, hâlâ bunları düşünebiliyor muydu cidden?
"Anlattığın hiçbir şeyi duymak istemiyorum. Tek istediğim beni bir daha aramaman ve peşimi bırakman!"
Hemen itiraz etti, onun koyu renk kaşlarının dediklerimle çatıldığını görebiliyordum adeta, reddedilmekten nefret ederdi. "Hayır Jaemin, hayır! Beni dinlemelisin."
Daha fazla tahammülüm kalmadığı için "Kapa çeneni!" dedim hırçınca. Susmadı, çevresindekileri avcunun içine almayı iyi bilirdi, öyle bir konuşurdu ki saatlerce ne anlattığını bile bilmeyen insanlar olurdu etrafında. "Bilmiyorsun." dedi burnu havada ses tonuyla, beni aramaya cürret etmesi dahi şaşılasıyken böyle konuşması kanıma dokundu.
Ahizedeki ellerimden biri devam etmesinden korkarken karnıma gitti, Jeno'nun daima yaptığı gibi aşağı yukarı okşadım, beni sakinleştirmesini bekledim. O olmadığı için işe yaramadı, yine de Yanjun'un anlatacaklarından bebeği korumak ister gibi avcumu kapattım göbeğime, ona fırsat vermedim. "Biliyorum Yanjun! Barda tanıştığın insanları nasıl ağına çektiğini, onlara önce güven, sonra da yapay bir sevgi verdiğini biliyorum. Diğer adımının ekonomik sıkıntı çekmek olduğunu, teklif edilse de sanki çok gururlu gibi reddedip ardından havada kaptığını da biliyorum. Benim açığımdan faydalanıp tüm borcunu bir anda bana yıktığını da biliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeni dünya bebeği⋅nomin
FanficŞehirdeki eski, soluk hayatıma dönmektense her sabah Jeno'nun gülümseyince kısılan gözlerini görmek isterdim. Benim için çok imkansız bir şeydi ebeveyn olmak, bir aileye sahip olmak. Ancak o parlak gözlerini üstüme dikmişken, en büyük hayalinin baba...