Sabah yataktan çıkmakta zorlanıyordum.
Kapıdaki Minho'nun, “Hasta olmadığına emin misin?” dediğini duydum.
Fei cevap verdi. “Sabah kontrol ettiğimde ateşi yoktu. Morali mi bozuk diye bir sorsan olur mu?”
Kapı tıklatıldı ve yavaşça aralandı. Bana yaklaşan adım seslerinin ardından yatağımın kenarına bir ağırlık çöktü.
Kollarımla yüzümü sakladım.
“İyi misin sen?” Minho ciddi bir ifadeyle bana bakıyordu.
Çarşafı başımın üstüne çektim. “Uykum var.”
“Hasta mısın?” diyerek örtüyü yüzümden çekmesiyle, “Aaa!” diye bağırması bir oldu. “Gözlerin şişmiş senin! Ağladın mı? Sorun ne?”
“Ağlamadım.” Kısık gözlerimle yatakta doğruldum ve, “Gece uyuyamadım,” diye devam ettim. Başım zonkluyordu. İlk defa bir gece kaçamağı yapmıştım ve sonuç başarısızdı. Buna alışık değildim.
“Kalk, bizi de endişelendirdin zaten.” diyerek gözlerini devirdi. “Kahvaltı yapmadan geldim. Kraliyet mülkünden yararlanmak istedim.”
Ellerimle yüzümü avuçladım ve sızlandım. “Aşağı in, az sonra gelirim.”
Minho çıktıktan sonra bedenimi zorlukla yataktan kaldırdım ve biraz toparlanabilmek için yüzüme su çarptım. Kendimi kahvaltı sofrasında onun karşısına atabildiğimde sırıtıyordu.
“Ne var?”
“Dün dışarı çıkmak mı yordu seni? Açık hava çarpmış olabilir, benden söylemesi.”
Kollarımı masaya koydum ve başımı ellerime yerleştirdim. “Sadece uyuyamadım. Boş ver gitsin.” Birden aklıma gelen şeyle doğruldum ve Minho'ya baktım. “Jisung'la nasıl tanıştın?”
Saniyeler sonra ağzındaki lokmasını yutup cevap verdi. “Pazarda.”
“Nasıl yani?”
“Ailesinin çok fazla meyve ağacı var. Jisung da pazarda meyve satmalarına yardım ediyor. Alışverişe benim çıkmam gereken bir gündü ve Jisung beni hırsız sandı.” Dudaklarının bir kenarının hafifçe kıvrıldığı gözümden kaçmıyor. “Büyük bir yaygara koptu. Burası önemsiz. Sonuçta ben bir Elf'im ve yanlış bir şey yapmam. Özür diledi ve bunu telafi amaçlı beni meyve ağaçlarına götürebileceğini söyledi. Ondan güneşin doğuşunu en güzel bu ağaçlardan izlenileceğini öğrendim ve bir kez olsun görmek istediğimi söyledim. Bunun üzerine sabah şafak sökmeden buluştuk. Ağaçların tepesine çıktı ve güneşin ormanın üzerinden nasıl yükseldiğini izledik. Jisung romantik biri. Gerçekten ortam nasıl oluşturulur anlıyor. Ağaçlara çıktığımız gün öğleye dek sohbet ettik ve birbirimizi tanıma şansı bulduk.”
Kafamda evirip çevirdim. Seungmin'i tanımak için ona ağaca çıkma teklifi etsem tuhaf kaçar mıydı? Şafak vaktinden öğleye dek konuşsak yine de onu tanıyamazmışım gibi geliyordu. Bana kalırsa çok gizemliydi.
“Peki başka arkadaşların? Onlarla nasıl tanıştın?”
“Diğer hepsini çocukluğumdan beri tanıyorum, Hyunjin. Nasıl tanıştığımızı hatırlayamıyorum bile.”
Anlayarak başımı salladım. Taktiğe ihtiyacım vardı. “Bir insanı nasıl tanırsın sence?”
“Yaşadığı şeyler onun dünyaya bakış açısına etki eder. Bence yaşadıklarını ve bu olaylara nasıl baktığını öğrenmen yeterli.”
Bence yeterli değildi. Seungmin hakkında bundan daha fazlasını öğrenmem gerekiyordu.
Tüylerimin diken diken olduğunu hissettiğimde Minho ile göz göze geldik. Minho açıkça bir telaşa kapılmıştı ancak ben daha soğukkanlı duruyordum. İçimde kötü bir his vardı ve onun da bu hissin farkında olduğuna emindim.
![](https://img.wattpad.com/cover/254809878-288-k100089.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wolf In Sheep's Clothing ;; Hyunmin
FanfictionHyunjin'in iki seçeneği vardı; ya kendisinin ve halkının yok olmasına neden olacaktı, ya da Seungmin'in ölümünü seyredecekti. tw // intihara eğilim, kendine zarar verme °•-•° | 2021 Mayıs [askıya alındı.]