7

3 1 0
                                    

“Her neyse, bir anda bunu hatırladım sadece. Ben sadece üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen bunun gerçekten şaka olup olmadığını öğrenmek istemiştim.”

    Neyden bahsettiğini çok iyi biliyordum. Kendimi Spooky’den tarafa bakmamak için oldukça zorlamaya başlamıştım ama yan gözle onun oturduğu yerden doğrulup konuşmayla daha bir ilgilendiğini görebilmiştim. “Bu da nereden çıktı? Akıl hastası olup olmadığını mı öğrenmeye çalışıyor? Bu saçmalık.”

    Derin bir nefes aldım. “Neyden bahsettiğinizi hatırlamıyorum bile.”

    “Elbette, çok uzun zaman önceydi bu.” Yüzünde bu sefer diğerlerinden anlamadığım bir şekilde farklı olan bir gülümseme belirmişti. “Sadece eğer o zamanlarda bir şeyler görüyorduysan bunu bana çekinmeden söyleyebileceğini düşünmüştüm çünkü bu… yardıma ihtiyaç duyulacak bir şey. “

    “Anlamıyorum.” dedim çatık kaşlarla. Bu konu da nereden çıkmıştı? O sırada kapı çift tıklamanın ardından açıldı ve Bayan’ın yardımcısı elinde bir tepki ile içeri girdi. Fincanları önümüzdeki masaya yerleştirirken Bayan gülümseyerek onu izliyordu. İşi bittikten sonra Felicia geldiği gibi sessizce dışarı çıktı.

    “Süt?”

    “Hayır, teşekkür ederim.”

    Bayan, kahvesine biraz süt kattıktan sonra ağır ağır karıştırmaya başladı. “Şöyle açıklık getireyim öyleyse. Çocukken şaka yaptığını söylemen yalansa ve bu durum hala devam ediyorsa bunu bana, bize söylemelisin Lilian. Çünkü birazdan sana söyleyeceklerim yüzünden ihtimal kapsamında olan bu durum yüzünden daha fazla içine gömülmeni istemem.”

    Kahvesinden bir yudum alışını ilerken içimdeki bir süre önce sessizliğe gömülen ses şimdi bağırarak Bir sorun olduğu konusunda haklıydım diyordu. Öncelikle Bayan’ın seneler önce Spooky ile olan diyaloglarıma şahit olup benden şüphelendiği şeylerden bahsetmesi arından da bana, sonunda aşırı stres yapabileceğimden bahsetmesi midemin ekşimesine, boğazıma kadar yükselmesine yol açmıştı. Spooky’nin aksini ısrarla kabul ettirmesine rağmen haklı çıkmıştım işte. Bir sorun olduğu barizdi. Hem de öncelikle akıl sağlımın yerinde olup olmadığını sorgulamasının gerektiği kadar önemliydi anlaşılan.

    Sebepsizce gerilme başlamıştım. Öyle ki ellerimi kucağımda birleştirmiş, dimdik oturur halde gözlerimi Bayan’a dikmiş öylece izliyordum. Ne demeli, neyden söz etmem gerektiği hakkında en ufak fikrim yoktu ancak hemen sonra anladım ki buna gerek yoktu. Çünkü Bayan fincanını yavaşça bırakıp bana döndü. “Seni buraya çağırmamın önemli bir sebebi var, çocuğum.” Hadi canım.

    “Eh, bu şaşırtmadı değil.” diye mırıldandı Spooky. Başımı sallayarak onayladım sadece.

     Devam etti. “Az sonra söyleyeceklerimi lütfen iyi dinle. Bunu anlayışla karşılayacağına inanıyorum.”

    “Sizi dinliyorum, Bayan.” Sabrım tükenmeye başlıyordu özellikle de onun yüz ifadesinin ağır ağır değişiyor olduğunu fark ettiğimde.

    Kadın öylesine derin bir nefes aldı ki akciğerlerinde bir problem olup olmadığından endişelendim. Sisli gözleri gözlerime odaklandı. “Buraya yerleştirilen tüm çocukların ailelerine ulaşma vizyonu taşıdığımızı biliyorsun. Buna herkes gibi sende dahilsin.”

    Gözlerim fal taşı gibi açıldı. “Yoksa?”

    Dudakları çizgi halini alırken başını iki yana salladı. “Üzgünüm, çocuğum. Sana o haberi veremeyeceğim.” Bakışları gözlerimin arasında mekik dokuyordu. “Buraya bir yaşındayken getirildin ve tam on yedi yıl boyunca burada, bizimle birlikteydin. Bu süre boyunca ailene ve ya herhangi bir akrabana dair en ufak bir bilgiye ulaşmak için tüm imkanlarımızın peşinde bu zamana kadar koştuk ancak, ne yazık ki çocuğum, herhangi elle tutulur bir bilgi edinemedik.” Hüzünlü bir sesle devam ederken gözleri ellerine düşmüştü. “Bu iki anlama geliyor. Ya ailen seninle alakalı olan tüm bağlarını yok etmiş ya da daha da kötüsü… artık hayatta değiller.”

    Başından aşağıya koca bir kova dolusu buzlu su boşalmış gibi irkiliverdim bir an. Uzun zamandır kendi anne ve babamdan bahsedilmemiş olmasının etkisi miydi yoksa bu sefer bahsedilirken somut bir şeylerden söz edilmesinin acısı mıydı bu? Hangisi olduğuna dair bir durum değerlendirmesi yapacak düşünce yetim kalmamıştı. Bu cümleyi gerçekten duymak istemiş miydim?

    Spooky doğrulup kollarını dizine dayadı. Bu, onu da etkilemiş, dikkatini oldukça çekmiş olduğunu biliyordum çünkü duyduğu şeyin ne denli önem taşıdığını çok iyi biliyordum. Eğer bir yüze sahip olsaydı dehşetle bizi izlediğini söyleyebilirdim. “Ne dedi o?”

    Melanie Stract konuşmaya devam etti. “Üzülerek sana, artık bu dosyanın bizim için kapanmak zorunda olduğunu söylemem gerekiyordu. Seninle bu yüzden görüşmek istedim, kızım. Artık daha fazla onların izini sürebilmemizin imkanı yok. Çok üzgünüm.”

    “Saçmalık! Onlara devam etmeleri gerektiklerini söyle, Lilian!” Spooky ayaklanmış, kollarını ikimizin arasına açmıştı. “Böylece bırakamazlar. Öldüklerini var sayıp öylece bırakamazlar!”

    “Sizce…” diye mırıldandım, “Sizce gerçekten benden bu kadar nefret mi ettiler? Varlıklarını dahi silecek kadar?”

    Bayan’ın gözleri yeniden gözlerimi buldu. “Bu ihtimal, öldüklerini kabullenmekten daha iyi, Lilian. Ancak elimizden daha fazlası gelemeyecek tüm imkanlarımızı tükettik. Dosyayı kapatma zamanımız geldi. Endişe etmemeni söylemek umut verici olur mu bilmiyorum ancak yetkililer, elbette, ellerine somut bir kanıt geçtiğinde hepimizi bilgilendireceklerdir.”

    “Dalga geçiyor olmalı.” Spooky sinirden köpürüyordu ve bu tanık olabileceğim en korkunç şeyler listesinde yer alabilirdi. “Resmen seninle uğraşmak istemiyor üstüne böyle aptalca şeylerle kendilerini kötü göstermemeye çalışıyorlar.”

    Başımı hafifçe iki yana salladım. Gözyaşlarım çenemden aşağıya, ellerime damlayana kadar ağladığımın bile farkında değildim. Biliyordum. Yurdun bana verdiği Wright soyadının yerini hiçbir zaman aslı alamayacaktı. Evraklarımda ebeveyn isimlerim, adsız bedenlere verilen Jane ve John’un yerlerini olması gereken isimleri alamayacaktı. Tüm bunları biliyordum. Acı versede biliyordum işte. Geri kalan tek şey bu gerçekte yaşamayı nasıl öğreneceğimdi. 

    “Pekala.” dedim. Sadece pekala.

    Bayan kollarını nazikçe omuzlarıma sardığını zar zor hissettim. Kulağıma, “Özür dilerim, sana hak ettiğini veremedim.” gibi zırvalıkları peşi sıra sıralıyordu. Onu duyabildiğimi bile söyleyemezdim. Yanaklarımı elimin tersiyle kurularken kollarını benden çözdü.

    “Ona gitmen gerektiğini söyle, Lil.” Spooky biraz olsun sakinleşmiş olacak ki sesi öncekine nazaran daha insancıldı.

    Kafamı salladı. “Pekala, her şey için teşekkür ederim, Bayan. Tüm çabalarınız için.” Bunda samimiydim de. Her ne kadar bir anda ailemden umutları kesip aramaktan vazgeçseler de bunu seneler boyunca sürdürmüşlerdi. Belki hemen sonra bulacakken vazgeçmiş olsalar da bunu hiçbirimiz bilemeyecektik, buna rağmen minnet duygusu hissedecek kadar saygı gösteriyordum. Biliyordum ki, bunu bile yapmayabilirlerdi. Biliyordum ki beni ta en başında ‘onlar artık yoklar’ diyerek bir kenarda aşamamı izleyebilir, umutsuzluğuma terk edebilirlerdi. İronik olarak şuanda da umutsuz hissediyordum ama her neyse, onlar ellerinden geleni yapmışlardı çoktan. “Şimdi izninizle, gitmek istiyorum. Benim… Benim  biraz olsun düşünmeye ihtiyacım var.”

    Bayan kafasını sallarken oturduğum yerden ayaklandım. Onun kalkmasını beklemeden, bunu daha sonra kabalık olarak hatırlayacağımı bilerek, odanın kapısına apar topar yürüdüm. Elim kapının koluna sarıldığında “Lilian,” diye seslenmesiyle duraksamıştım.

   Kendimi zorlayarak omzumun üzerinden ona baktım. Oturduğumuz kanepenin hemen önünde durmuş, ellerini karnının üstünde birleştirmişti. “Bunun için gerçekten çok üzgünüm. Umarım bunun, bizimle kendin aranda mesafe oluşturmasına izin vermezsin. Bizi ailen olarak gördüğün her an sende bizim çocuğumuzsun, bunu bilmesin. Buradan çıkmış olman bir şeylerin bittiği anlamına gelmez. Her ihtiyacında tam burada, yardıma hazır olarak bekliyor olacağız. Bunu sakın unutma, çocuğum.”

    Belki de en beklenmedik hareketi yaptım. 

    Döndüm ve o odadan def olup gittim.

SpookyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin