ellerim buz kesiyordu.
ellerim buz keserken gözlerim ile yaşlar ile dolup taşıyordu.
gözlerim minik damlalar ile dolup taşarken bacaklarım ise aciz bedenimi daha fazla taşıyamazmış gibi tir tir titriyor heyecanıma direnmeye çalışıyordu.ancak nafile bir çabaydı bu.
bunun nafile olduğunu söyleyip bilgiçlik taslamam vücudumda akseden tüm bu hadiselerin sebebine karşı ayakta durabilmek son bir senemi harcamamdan kaynaklanıyor.
bu illet beni her geçen gün daha da tüketiyor her geçen gün daha da dibe çekiyor.akıl sağlığımı ve otokontrolümü kaybediyorum.düşüncelerim saç tellerimden damlayacak gibi oluyor,uzamış saçlarımın dipleri bile ağrıyor kendi sancılarımdan.
kaçıyorum,kimden ve neyden olduğunu bilmiyorum.tek bildiğim kendimi her gün ay güneşe karışmadan bu koskoca opera binasının kapısında bulduğum.kimisi buna iş aşkı diyor,önemsemiyorum çünkü herkesin kendine ait fikirleri var benimle ilgili.asıl önemli olanın ise kendi fikirlerim olduğunu fark edeli çok olmasa da beni en iyi ben tanıyorum.
mesela şu an kimsenin olmadığına emin olduğum binada neden iki seyirci koltuğu arasında kalan bir ayak boşluğu kadarcık alanda sırtüstü yatıyorum,neden saçlarım kabarmış ve dağılmış,neden gözlerim sızlıyor,neden kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyor?
bunların cevabını kimse bilmez,bilemez.ben hariç.bir de benimle sabahlayan tahta kuruları var tabi.
kadim dostlarımı anmadan geçmeyeceğim bu gece.
yerden aydınlatma sonucu oluşan turuncu ışıklar gözlerimi alıyor yine de turuncu rengin beni sakinleştirdiğini bilerek yatıyorum her gün bu zemine.birazdan sönecek olmaları içimi hüzne boyuyor.turuncuya boyanmak istiyorum,siyaha boyandığımda ses etmiyorum.
tüm bu olaylar devinim içinde gerçekleşirken her bir metrekaresinde parmak izim bulunan duvarlarda bir 'tık' sesi yankılandı.turuncu ışıklar yavaş yavaş kaybolurken gözlerim de kavuştuğu karanlık için teşekkür etti.huzurla gülümsedim,içimde sanki yeni aldığı oyuncakla oynamayı dört gözle bekleyen bir çocuk koşturdu.
yumduğum gözlerimin ardından rüzgarı hissediyorum.saçlarım okşanıyor,yanaklarıma allar düşmüş,bir tutam yanaklarımın alına karışmış.kollarım iki yanımda açık bir buğday tarlasının ortasında sere serpe uzanıyorum.hayal,hepsi güzel bir hayal.
beni girdiğim büyülü dünyadan ayıran takırtılı tukurtulu adım sesleri olurken hademe jongin'den zor bela arakladığım anahtarlığın pantolonumun arka cebinden popoma batışını daha net hissediyorum.
izinsiz kamu alanında bulunuşum,bir hırsız gibi koltukların altında yatışım,anahtarları asıl sahibinin,hademe jongin, rızası olmadan çalışım.bütün bu durumlar çoktan kasabanın polisine teslim edilmem için yeterliyken yıllarımı buraya vermiş olmamın getirdiği özgüvenle içime yaz yağmurları yağıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Matisse|HunHo
Fanfictionminik bir kasabanın koca yürekli oyun yazarı huysuz sehun,histerik bir menajer tarafından hayatına kasten sokulan şehirli şarkıcıya aşık olur. Halsey-Sorry