minik bir kasabanın koca yürekli oyun yazarı huysuz sehun,histerik bir menajer tarafından hayatına kasten sokulan şehirli şarkıcıya aşık olur.
Halsey-Sorry
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
junmyeon beni seviyor mu?
ben bile kendimi sevebilme işini yeni kabullenirken,ağzım bu kadar bozuk,pantolonlarımın beli bu kadar düşük,düşüncelerim bir iğneden daha keskinken..aramızda onca kilometre onca beden onca fark varken..hiç yoktan o beni öperken yanaklarımı tutmayı sevip ben bana dokunulmasından hiç hoşlanmazken.
junmyeon beni sevebilir mi?
yüzü bu kadar temiz elleri hiç nasırsız,hayal dünyası gökyüzündeki bir uçurtmanın kuyruğuna bağlı,sahne ışıkları ensesinde değil tam da başının üzerindeyken..sabah kahvesi şekerli ve yulaf sütlü,en sevdiği tatlı mangolu donmuş mochiyken..haydi hiç yoktan o çok sevdiği bandana koleksiyonunun en nadide parçasını günlerdir arayıp benim evimde koltuk minderlerinin altında buldu bulacakken.
aklım gidiyor,benim aklım bende hiç durmuyor.
yetmiyor ki,yetmiyor.
peki ya ben,ben junmyeon'u seviyor muyum?
seviyorsam da hani yani junmyeon'u junmyeon olduğu için mi seviyorum yoksa ruhumun ondaki yankısını mı seviyorum? konuşurken heyecandan taşırdığı birkaç gevşek heceyi,uyurken yumruk yapıp saçlarına doladığı parmakları,aceleyle çıkarken kesinkes eşini yanlış giydiği çorapları,en fenası sehun'daki junmyeon'un öpücüklerini mi seviyorum?
ondaki beni sevmek,bendeki onu sevmem.
düşününce bana adımla seslen klişesinde bir şeylerin tadında yirmi küsür yıllık bedenimde artık tek bir ruh barındırmayacak olmak çocuksu bir heyecan doğuruyor içimde.kaçıp giden ilham perilerim evlerine dönüp lambaları yakıyor,çocukken dut ağaçlarının dibinde her hareketlerini izlediğim ipek böcekleri gibi izlemek istiyorum kendimi.
yeniden,aşık oluyorum ben.
kalemime akan mürekkep her zamankinden daha akışkan.yazmaya başladığımdan beri iki kelime hiç bu kadar kolay yan yana gelmiyor.zaman,mekan,karakterler ve hatta işim olmamasına rağmen kostümler bile gözümün önünde sanki daha önce gittiğim yerlerden birinin hayal meyali gibi canlanıveriyor.
junmyeon'u bir giydirip bir soyuyorum.
onu bir soylu kıyafetler içinde,yüz kişilik bir masanın en baş koltuğunda elinde kadehi, şeref konuşması yaparken hayal ediyorum.altın yüzükleri ince parmaklarını süslüyor,fırfırlı gömleğinin açık tutmayı sevdiği yakasından ipince bir zincir sarkıyor.tüm gözler onun üstünde,insanlar ağzının içinden yuvarlanacak tek bir kelimeye bakıyor.junmyeon pahalı kumaşlara sarılıp koca bir ülkeyi yönetirken geceleri gözyaşları içinde bana yalvarıyor..
yetmiyor,yetmiyor ki..
bazen de bordo, rengi solmuş yırtık dizli pantolonu ve sarı yakasına karanfil işlenmiş lekeli gömleğiyle ara sokak lokallerinden birinde cebindeki son kuruş parasını gecenin son içkisine yatırıp yatırmama kararını verirken hayal ediyorum onu.büzdüğü dudakları,kırışan alnı ve mekanın arka çıkışında bekleyen alacaklılarından yanağına konacak bir morlukla..junmyeon son parasını bana gelen yolda harcıyor,yanağındaki morluğu öpüyorum.