0.1 | sıcak kahve

6.4K 362 152
                                        

Sirius Black'in içerisine girdiği han, küçüklüğüne rağmen son derece sıcak ve samimiydi. Karamelin binbir tonundan birine boyanmış ahşap duvarları eski olmasına rağmen epeyce tatlıydı. Üstüne üstlük, duvarlardaki çerçeveli resimlere ve el yapımı süslere bakılırsa buraya bir kadın eli değmişti şüphesiz. Ortalama büyüklükteki hanın tamamı kare, ahşap masalarla döşenmişti ancak sağ tarafta, yine ahşap bir kasa kısmı seçilebiliyordu. Bu setin arkasındaki kapı, yüksek ihtimalle mutfağa çıkıyordu ve setin uzanmadığı köşeden kıvrıla kıvrıla yukarı çıkan basamaklar güç bela seçilebiliyordu.

Eğer derin düşüncelere dalmak yerine dikkatle bakmış olsaydı, girdiği kapının üzerinde 'Kadim Fener' yazdığını görebilirdi oğlan.

Sıcaklık karşısında, aslında ne kadar ıslanmış ve üşümüş olduğunu fark eden Sirius; ilk iş paltosunu çıkarmaya yeltendi. Aslına bakarsanız çoktan birileri tarafından karşılanmış olmayı bekliyordu, zira bu tür hanlarda gelen müşterileri karşılamak üzere illaki birileri bulunurdu. Ancak, tabii ki, bu pek umrunda değildi. Çıkardığı paltoyu kendisine en yakın sandalyeye asıp, etrafı incelemeye devam etti.

Eski görünümlü olmasına rağmen oldukça iyi bakılmış olduğunu fark ediyordu bu hanın. Her şey pırıl pırıl, üstelik bir yuva gibi sevecendi. Eğer tüm büyücülük dünyasını tehdit eden bir savaşın ortasında kalmış olmasaydı yaşamayı düşleyeceği türden bir yerdi. Yumuşak, neredeyse ses çıkarmayan adımlarla duvarlara yaklaştı.

Ahşap duvarlar son derece ince işçilikle süslenmişti. Çerçevelenmiş fotoğraflar haricinde birtakım resimler, parşömenler de duvarlara yapıştırılmış ve ipe dizilmiş boncuk ve çiçekler asılmıştı. Fakat Sirius'un dikkatini, birkaç metre ötesindeki çerçeveli fotoğraf çekti. Diğer tüm fotoğrafların aksine, bu fotoğrafta biri vardı. Yüzü yer yer çizgilerle buruşmuş olan bu adam, insanın yüzüne tebessümler kondurtacak biçimde çocuksu bir edayla gülüyor ve başında yamuk duran bir şapkayı düzeltmeye çalışıyordu.

Bir burun çekme sesi duyduğunda irkilerek fotoğraftan uzaklaştı genç adam.

Bakışları, kendisini izleyen fırtına grisi gözlerden habersiz bir genç kıza çevrildi. Kız, handaki en kuytu ve karanlık masada oturuyordu. Bunu kasten yapmıştı muhtemelen. Açık sarı saçları dağınık bir şekilde, âdeta şiddetli bir akarsu gibi her yerine dökülüyordu: Ensesine, omzularına, yanaklarına... Gözlerini gölgede bırakıyordu saçları. Ancak Sirius'un en başta nasıl fark edemediğini anlayamadığı bir hışırtıydı asıl dikkat çeken. Kızın ince, zarif parmakları arasında tuttuğu tüy kalem insanı şoke edecek kadar hızlı bir şekilde parşömen üzerinde kayıyor ve geride siyah mürekkebin izlerini bırakıyordu.

Islak saçlarından bir damla ensesine damlayınca irkildi. İstemsizce yaptığı sessiz hareketlerle, ağır ağır onun oturduğu tarafa yaklaştı. Hanı aydınlatan ampullerin azaldığı bu tenha köşede kızın masasını bir gaz lambası aydınlatıyordu. Kız, neredeyse sonuna geldiği bir parşömene şevkle bir şeyler yazıyordu.

Bunun farkında olmasa da uzaklaşmıştı oğlan düşüncelerinden. Birazcık umursamazca görünen bir yüz ifadesiyle, dikkat çekebilmek için bir adım daha attı kıza doğru. Açıkçası, tek bilmek istediği, kızın hanın sahibinin nerede olduğunu bilip bilmediğiydi. Birkaç saniye kadar öncesinde fark ettiği üzere epey acıkmıştı ve bu tür hanlarda onun karnını doyurabilecek türden yemekler olduğunu biliyordu. En sonunda kızın konsantrasyonunu parşömenden Sirius'a çeken, onun sahte öksürüğü olmuştu.

Öksürük karşısında sıçradı genç kız.

İri iri açtığı gözleri hemen yanında dikilen ve lüzumsuz derecede uzun olan adama çevrildiğinde belli olmuştu irislerinin parlak rengi. Kehribarlıklar, muhtemelen yaşadığı korkunun getirisi olan dehşet dalgalarıyla koyulaşmıştı. Yüzündeki şaşkın ifadeyi yok ettikten sonra paniklemiş sayılabilecek bir aceleyle masanın üzerini toparlayıp parşömenleri ters çevirdi ve ayaklandı. "Hiçbir şey görmedin, değil mi?"

𝐒𝐖𝐄𝐀𝐓𝐄𝐑 𝐖𝐄𝐀𝐓𝐇𝐄𝐑, 𝘴. 𝘣𝘭𝘢𝘤𝘬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin