Alyss kollarını bacaklarına dolamış, karargâhtaki odasında yer alan tek kişilik yatakta öylece oturuyordu.
Uzunca bir süredir Lily'e yardımcı olmak üzere sabahtan kadının yanına gidiyor, akşam geri geliyordu. Fakat James görevinden döndükten sonra, kendisine ihtiyaç olmadığını düşünerek gitmemişti. Doğrusunu söylemek gerekirse, çiftin tüm bu savaş hâli dolayısıyla birbirleriyle çok az zaman geçirdiklerinin farkındaydı ve onların kısıtlı vakitlerini de gidip baltalamak istemiyordu.
Soluk borusunu tırmanan bir hıçkırığı, iradesinin son kırıntılarını da harcayarak engelledi ve başını sertçe arkasındaki soğuk duvara çarptı. Büyükannesini kaybedişi üzerinden neredeyse üç ay geçmişti, üstelik büyükbabasının ölüm yıl dönümü de pek yakındı. Dışarıdan bakıldığında atlatmış gibi görünüyordu Alyss. Yeni hayatına alışmış, hiç yabancılık çekmiyormuş gibi görünüyordu.
Oysaki işler hiçbir zaman öyle yürümezdi. Bunu en başında iyi anlamıştı genç kadın. Kaybı yaşamamış insanlar, ilk birkaç gün akıtılan yaşlar ve çekilen burunlardan sonra sızının dindiğini sanarlardı. Unutulur, ölenle ölünmez sanarlardı. Lakin ölünüyordu işte, ölenle ölünüyordu! En azından Alyss, ölmüştü.
İlk darbe ailesinin dağılışı, ardından da babasının ölümü olmuştu. Babası, annesine âşık olduğundan, boşanmanın ardından alkolü fazla kaçırmış ve kaza yapmıştı. Annesiyse, kızının varlığını bile umursamadan başka bir adamla kaçmıştı. Alyss bunun son olacağını ummuştu. Başka kayıp vermek istemiyordu zira yeterli gelmişti tüm bunlar gözüne. Ancak sonra büyükbabası, büyük bir fırtınaya kurban gitmişti.
Şimdi tüm bunlar yetmezmiş gibi alevler yutmuştu büyükannesini! Yumruğunu ağzına bastırarak yanağından akan yaşları kontrol etmeye çalıştı, nafileydi. Acı dinmiyordu. Belki elinde onların fotoğrafları olsa... Ama hayır, yangında tüm fotoğraflar da yanmıştı. Büyükbabasının da, büyükannesinin de tek bir fotoğrafı yoktu elinde. Dudaklarından, acılı ruhunun ölüm şarkısı taştı ve yüzünü diz kapaklarına gömdü.
Yüzlerini unutuyordu! Büyükannesinin o sevimli, anaç, sıcak yüzünü ve büyükbabasının şakacı pırıltılarını, çocuksu kahkahalarını unutuyordu. Hafızasından gitgide siliniyorlardı. Artık dokunamıyordu onlara, göz kapaklarını kapattığında. Büyükannesi gelip üzerini örtmüyor, saçlarını okşamıyor ve başına şefkatli bir öpücük kondurmuyordu. Onun 'Ne kadarcık?' diye soran sesini duyamıyordu.
Kapı tıklatıldı.
Başını, gömdüğü diz kapaklarından kaldırdı. Yanakları çoktan tuzlu su damlalarıyla yıkanmıştı. Onları temizlemek istemiyordu. Birilerine yaralarının hâlâ kanadığını gösterebilmek istiyordu. Alyssandra Divesty, bir kez olsun çığlıklarını içinden atmamayı deli gibi istiyordu. Dudakları iki yana histerikçe gerilirken elleriyle yaşları temizledi ve birkaç defa burnunu çekti.
Yataktan usulca kalktı ve kapıya yöneldi. Yutkunarak göndermeye çalıştı boğazındaki yumruyu. Eli tokmağa sarıldı ve tüm gücüyle çevirerek kapıyı açtı. Sirius Black bedenini kapının kenarına dayamış, kapının açılmasını bekliyordu.
"Alyss." Sirius'un ses tonu aşk doluydu lakin Alyss, buna dikkat edemeyecek kadar endişelenmişti. Zira Sirius'un kendisine çevirdiği yüzü, çürükler ve hâlâ kan akıtan bir sürü yarayla doluydu. Saçları karışmış, bir kısmına kan bulaşmıştı. Oğlanın kaşları, Alyss'in kızarmış gözlerinin farkına vardığında çatıldı ve odadan içeriye girerek sevgilisine yaklaştı. "Sen ağlıyor muydun?"
"Boşversene beni!" diye haykırdı Alyss, kendini tutamayarak. Kolundan tutarak yatağa yönelttiği adamı omuzlarından bastırarak oturttu ve çehresi endişeyle buruşmuşken baş parmağını onun yaralarından birinin üzerinde gezdirdi. Dudakları bir kez daha belli belirsiz titremeye başlamış ve gözleri istemsizce, dehşet içerisinde kısılmıştı. "Sana ne oldu asıl!"
Hemencecik yatağın sol tarafındaki, tek kapaklı kıyafet dolabına yöneldi ve kapağı açtı. Ancak içinde kıyafetler değil, Horace Slughorn ile Madam Pomfrey sayesinde yapmayı öğrendiği iksirler yer alıyordu. Hemen çivit mavisi ve okyanus yeşili iki sıvıyı kaptı. Sirius'a yönelirken ikisinin de kapaklarını açmıştı bile. Şişeleri, "Yalnızca bir görev. Şifacılara uğramadan seni görmek istedi-" diyen adamın dudaklarına itekledi.
Nefes dahi alamadan; ilk önce okyanus yeşili olanı, ardından da çivit mavisi olanı midesine yollayan Sirius çokça şaşırmış görünüyordu. "Sen bunları nereden buldun?" diye sordu, en sonunda genç kadın onun nefes almasına müsaade ettiğinde. Alyss önemsizmişçesine omuz silkti. "Dumbledore beni Profesör Slughorn ile tanıştırdı. Boş zamanlarında bana ders veriyor, iksir yapmayı öğreniyorum. Yoldaşlık için olabildiğince iksir üretiyorum."
Uzun saçlı adam, sevgilisine bir defa daha hayran hayran baktı. Lakin bu hayran bakışları, gri gözleri Alyss'in kızarık gözlerine gittiğinde yitmişti. "Sen ağladın mı?" diye fısıldadı bir kez daha, bu defa çok daha şefkatli bir ses tonuyla. Sorusuna cevap vermek için dudaklarını aralayan Alyss'in gözleri, ağlarken hissettiği duygu fırtınasını anımsaması dolayısıyla sözünü geçiremediği yaşlarla dolmuştu.
"Şşş, buradayım." diye fısıldayarak onu kucağına çekti Sirius. Alyss, daha oturamadan hıçkırıklara boğulmuş ve sevgilisinden saklamak adına çabaladığı tüm duygular gün yüzüne çıkmıştı. Sirius, onun açık sarı saçlarını kendisine özgü bir şefkatle okşadı ve yasemin kokusunu doya doya içine çekti. Sormayacaktı. Sormasına gerek de yoktu ki. Biliyordu.
Alyss'in hıçkırıkları şiddetlenince adam, onun saçlarını omzundan geriye kibarca ittirip boynuna sevgi dolu bir öpücük kondurdu. Sesini çıkarmadan âşık olduğu kadının hıçkırıklarını dinliyor, birkaç teselli sözcüğü fısıldıyor ve elinden geldiğince destek çıkıyordu. Yapabileceği başka hiçbir şeyin olmadığının da ayrımındaydı. Acısını dindiremezdi.
Baş parmağını onun gözünün altına yerleştirdi ve oradaki çukurları dolduran yaşları acele etmeden, bunu seve seve yapıyormuşçasına sildi. Yerine anında yenileri geçmişti ancak bu önemli değildi. Alyss, kızarık gözleri ve kırmızılaşmış burnuyla ona baktı. Dudaklarındaki kırmızılık da yoğunlaşmış, onu bir cam bebek gibi güzel göstermişti.
Genç kadın, sevgilisinin ona sağladığı ruhsal desteğin pek tabii farkındaydı. Bunun için oğlana minnettardı da doğrusu. Çünkü Sirius onu yargılamıyor, her şeye rağmen koşulsuzca seviyordu. Tüm faydasızlığına, işe yaramazlığına ve kusurlarına rağmen. Bu düşünce, utançla başını eğmesine sebep oldu. Gerçekten de karargâhta bir oda işgal etmek ve sızlanmak haricinde hiçbir şey yapmıyor gibiydi.
Sirius, âdeta düşüncelerini okumuşçasına alnını onunkine dayadı ve saçlarından bir tutamda gezdirdi parmaklarını. "Sana çok ihtiyacımız var, Alyss. Sakın, sakın kendine yalan söyleme. Kendini küçümseme, sakın. Buna sen izin versen bile ben vermem."
Dudakları buluştu. Görevde olduğu, tahmini Ölüm Yiyen sığınaklarından birine baskın yapmak üzere uzaklarda bulunduğu sırada bu hissi çok özlemişti Sirius. Kokusunun aksine kadının dudaklarının tadı, kesinlikle ardıç veya yasemin değildi. Ağladığından olsa gerek, tuzluydu fakat Sirius hâlâ özlediği o şeker tadını alabiliyordu. Eli, şuuru dışında sevdiği kadının ensesine gitti ve biraz daha yaklaştırdı onu kendine, mümkünmüşçesine.
Alyss de ellerini çoktan adamın ensesinde birleştirmiş ve onun koyu saçları arasında parmaklarını gezdirmeye başlamıştı. Gözlerinden hâlâ yaşlar akıyordu, zira kontrol edemiyordu fakat bu ikisinin de umrunda değildi. Tüm acısı, bu aşk dolu öpücükle uçup gitmiş gibiydi Alyss'in. Burnundan derin derin nefesler alarak daha sıkı tutundu sevgilisi olan bu adama.
Dudakları mantıklarından bağımsızca hareket ediyor, birbirlerini her an parmakları arasından kayıp gidebilirlermişçesine sımsıkı tutuyorlardı. Sirius'un ellerinden biri kadının ensesindeyken, diğeri beline kaymış ve naif bedeni, onunla bütünleşmek istercesine kendine bastırmıştı. Bir olmuşlardı onlar.
Seni seviyorum, diye geçirdi Sirius içinden. Dillendirmeye, bunun için dudaklarının temasını bozmaya yeltenmedi. Zira Alyss bunu hissedebiliyordu. Oğlanın söylemek istediklerini zihninin derinliklerinde duyuyordu. Kollarını onun boynuna dolayarak, karşılık olarak geçirdi içinden. Seni seviyorum.
![](https://img.wattpad.com/cover/260918103-288-k83363.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐖𝐄𝐀𝐓𝐄𝐑 𝐖𝐄𝐀𝐓𝐇𝐄𝐑, 𝘴. 𝘣𝘭𝘢𝘤𝘬
FanfictionSirius Black, bulutların olanca gücüyle ağladığı ve yağmur damlalarının kurşun sertliğiyle yeryüzüne düştüğü soğuk bir günde yürüyüş yapmak için Hızır Otobüs'ten indi. ❈ 01.05.2021 | #magic kategorisinde birinci, 01.05.2021 | #marauders kategorisind...