"Günaydın!" diye şakıyarak mutfağa daldı ve büyükannesinin yanağına sulu bir öpücük kondurdu Alyss.
Yüzünde güller açıyordu. Her zaman parlak olan yüzü sanki bir başka aydınlıktı bugün. Kehribar gözleri, her zamanki hınzırlığının yanında başka bir neşe taşıyordu derinliklerinde. Normalde varla yok arasında olan gamzeleri bakanlara el sallıyordu, dolgun dudakları bir süre sonra ağrıtacak biçimde iki yana gerilmişti. Açık sarı saçlarını normalde başını ağrıtmasıyla homurdanacağı şekilde tepeden bir atkuyruğu yapmıştı ki bu, Alyssandra Divesty için hiç alışılageldik değildi.
"Günaydın, kızım." diye güldü Bayan Divesty tatlı bir şaşkınlıkla. Bu ani neşe karşısında hayret duysa da altını çok aramama taraftarıydı. Torununu böyle, enerji topu gibi görmekten zevk alıyordu. Ocağın altını kıstıktan sonra sırtını tezgâha yasladı ve ellerini rengi solmuş önlüğüne sildi. "Sabah sabah ne bu sevinç?"
"Bilmiyorum büyükanne!" diye yükseldi Alyss, neşeyle. Tepkilerinin hepsi çok ani olsa da bunun farkında değildi sanki. Aslına bakarsanız, aşırı dozda kafein almış gibi görünüyordu. Tabakların üzerine çatallar yerleştirerek hepsini kucakladı ve Bayan Divesty'e bir gülücük atarak yeniden mutfağın kapısına yöneldi. "İçim içime sığmıyor bugün!"
Ayağıyla kapıyı ittirdi ve barın arkasından çıkarak, hana kahvaltı edebilmek üzere gelmiş aileye doğru ilerledi. Onların masalarına tabakları, çatalları ve bıçakları yerleştirirken dans edercesine parmak uçlarında hareket ediyor; çiftin çocuklarının yanaklarından makas alıyor ve neşeyle istediklerini soruyordu. "Tamam, hemen getiriyorum!"
Yeniden mutfak tarafına ilerlerken, sol yanağında hissettiği sıcak bir baskıyla irkildi ve kehribar irisleri hemen o tarafa döndü.
Sirius Black, yüzünde genişçe bir sırıtışla ona bakıyordu. Yeni uyandığını belli edecek şekilde, hafifçe şişmişti gözleri ve yüzü. Âdeta uzun zamandır bu kadar iyi uyku uyumamışçasına parlıyordu fırtına grisi gözleri. Dağılmış saçlarını eliyle daha da dağıttı -bu alışkanlık James'ten bulaşmıştı- ve şapşalca gülümsedi. "Günaydın, sevgili."
"Sirius!" diyerek gözlerini belertti Alyss. Elmacık kemiklerinin üzeri zaten kızarıktı ancak daha da kızarmış gibiydi şimdi. "Öpmenin sırası mı şimdi?" Sirius onu hiç duymamış gibiydi. Kısa, atkuyruğuna sığamamış bir sarı saç tutamında parmağını gezdirdikten sonra pişmiş kelle gibi sırıttı. "Saçların güzel olmuş. Ama tabii, açık olduklarında daha çok hoşuma gidiyor. Kolayca dokunabiliyorum."
"Ya, demek öyle?" diyerek kıkırdadı ve ellerini lastik tokaya götürdü Alyss. Açık sarı, dalgalı saçları serbest kalana dek çekti lastiği. Sanki bunu bekliyormuşçasına omuzlarına dökülmüştü ipek saç telleri. "Daha mutlu musun şimdi?" diye fısıldadı ve ellerini kendisinden uzun olan adamın ensesine yerleştirdi. Bunu ilk yapışıydı ancak şimdi, Sirius'un koyu, yumuşak saçlarıyla oynamaktan epey zevk aldığını fark ediyordu. Oğlanın sırıtışı genişledi.
Tek kelime etmeden baktılar birbirlerine. Alyss'in dudaklarının her iki kenarı da arşa çıkmışken gözleri iki inci tanesi gibi parlıyorlardı. Sirius'un hâlâ uyku mahmuru sayılabilecek yüzündeki ifade de o kadar huzurluydu ki, hayatı boyunca bunu beklediğini sanabilirdiniz. Ne mekân, ne de zaman umurlarındaydı sanki. Ellerini genç kızın beline yerleştirdi ve hafifçe kendine doğru çekti genç adam.
"Biliyor musun?" diye fısıldadı Alyss'in kulağına, dudaklarını yaklaştırıp. Bu hareketi dahi genç kadının ensesindeki tüyleri diken diken etmeye yetmiş, göğüs kafesini yararak atan kalbini bir coşku dalgasıyla çıldırtmıştı. Dudakları arasından, bilmediğini gösteren bir ses çıkaracak gücü bulabilmişken o kadar yakındılar ki Sirius'un yüzünü göremiyor, çenesini onun omzuna yaslayarak öylece bekliyordu. "Bu ilişkide cesur olanın ben olacağını düşünmüştüm."
Alyss, duydukları karşısında kaşlarını çatarak doğruldu ve sevgilisinin yüzünü iyice görebilmek için belini biraz geriye yatırdı. "Demek cesaretimi küçümsedin?" dedi sorgulayan bir ses tonuyla. Bu sözleri o kadar ciddiye almıştı ki, adamın gözlerinde çakan muzır ışıkların ve şakacı pırıltıların farkında değildi. "Anlaşılan yanılmışsınız, Bay Black."
Sirius bir kez daha, bu defa sertçe, kadını kendine çekti ve yaseminle ardıç kokusunun ciğerlerine dolmasına izin verdi. Birkaç hafta önce, bir kokunun kendisine bu denli huzur verebileceğini söyleseler dinlemeye dahi tenezzül etmezdi. Çenesini kızın naif omzuna yasladı ve fısıldadı. "İyi ki yanılmışım."
Cümlesi, bir kez daha kocaman gülümsetmişti Alyss'i. Bu kadar kolay heyecanlanmanın zayıflık olduğunu düşünüyordu, sarıldığı adama karşı o kadar büyük bir zaafı vardı ki! Ancak onu daha da korkutan, bu zaafa aşkla bağlanmış olmasıydı. Kıkırdadı ve utançla yüzünü Sirius'un göğsüne gömdü. Sirius'un gülüşü hemen kulaklarına ulaşmıştı. "Tanrım, Alyss, bu ilişki işini nasıl yapacağımı gerçekten bilmiyorum."
"Ben de öyle," diyen kadının sesi, beyaz gömlek yüzünden boğuklaştı. Buna rağmen onun sesini duymak, tarifsiz bir huzurla dolduruyordu içini. Yüzünde, birini sinir edeceğinde takındığı sırıtış belirdi ve çenesini Alyss'in başına dayadı. "Sanırım, eskisi gibi olacak. Yalnızca daha fazla temas."
Omzuna vuran elle dudakları arasından bir kahkaha kaçtı ve Alyss, beline dolanan elleri ittirerek geriledi. Kaşları çatık olsa da dudaklarının gülme isteğiyle seğirdiği çok belliydi. Kollarını göğsünde kavuşturup dolgun dudaklarını birbirine bastırdı. "Çok kötüsün." diye homurdanarak mutfak kapısına yöneldi. "Müşterilerin siparişlerini getirmek yerine biraz daha oyalanırsam büyükannem beni çiğ çiğ doğrar. Sonra da kıyamayıp başımda ağlar."
Sirius, buna kahkahalarla gülerek, "Hey," diye seslenmişti. Bir eli ahşap kapıyı ittirmek üzere havadayken başını çevirip sarı saçlarını geriye attı ve oğlana baktı Alyss. Oğlan, elleriyle saçlarını karıştırdı. Öz güvenli yüzüne hafif bir tereddüt yerleşmişti. Yine de, fırtına grisi irislerindeki aşk bundan fazlaydı şüphesiz. "Boscombe Parkı'na gidelim mi?"
Bu nereden geldiği belirsiz soruyu garipsemişti Alyss. Alnı kırışsa da, omuz silkti ve başıyla onayladı. "Elbette. Tabii, gideriz, neden olmasın? Müşterilerin azaldığı öğlen saatlerinde yine burada buluşalım o zaman."
Sirius'un kafasını meşgul eden korkulardan habersizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐖𝐄𝐀𝐓𝐄𝐑 𝐖𝐄𝐀𝐓𝐇𝐄𝐑, 𝘴. 𝘣𝘭𝘢𝘤𝘬
FanfictionSirius Black, bulutların olanca gücüyle ağladığı ve yağmur damlalarının kurşun sertliğiyle yeryüzüne düştüğü soğuk bir günde yürüyüş yapmak için Hızır Otobüs'ten indi. ❈ 01.05.2021 | #magic kategorisinde birinci, 01.05.2021 | #marauders kategorisind...