Gözüme giren güneş ışığıyla uyandım. Başım resmen zonkluyordu.Kendimi biraz hareket ettirip bacaklarımı yataktan sallandırdığımda üzerimde yeşil bir elbise vardı. Ah doğru dün göreve gitmiştik ve ben yorgunluktan üstümü bile değişmeden kendimi yatağa atmıştım. Kalktım ve banyoya girdim. Aynada kendime baktığımda hala yüzümdeki makyaj duruyordu. Suyla biraz yıkadıktan sonra elbiseyi çıkardım ve sıcak suyun altına girdim.Bunu gerçekten seviyorum. Suyun tenime değdiğinde bıraktığı his ve gevşeme duygusu.Görevlerden sonra sıcak bir banyo en çok ihtiyacım olan şey.Biraz daha oyalanıp banyodan çıktım ve üstümdeki havluyla dolabımın karşısına gectim.Bu gün hicbir işim yok o yüzden rahat bir şeyler giyelim. Dolaptan beyaz kayık yaka ince göbeği açık bluzumu ve yine beyaz bilekleri lastikli eşofman altını alıp giydim. Saçlarımı kurutup,tarayıp açık bıraktım.Aynada kendime bakıp hazır olduğuma karar verdim."Friday saat kaç."
"Saat 11.30 Bayan Silver."
"NE??!!"
Gözlerim yerinden çıkacak gibi oldu. 11.30 mu? Kaça kadar uyudum ben? Niye kimse beni uyandırmadı? Salona doğru hızlı adımlarla ilerledim.Salona yaklaştıkça konuşma sesleri artıyordu.Koridorun köşesinde durdum ve ne konuştuklarını dinledim.
"Ve sonra Diana adamlara bir şeyler söyledi ve sonra yanıma gelip beni kolumdan tutup çıkışa doğru yürümeye başladı ama ne olduğunu ben de bilmiyorum."
"Onlara senin kalabalığı sevmediğini seni zorla getirdiğimi bu yüzden erken ayrılmak zorunda olduğumuzu ve daha fazla kalamadığım için üzgün olduğumu söyledim."
Dedim yerimden çıkıp salona ilerlerken Natasha'nın hikayesini tamamlayarak.
"Liz günaydın."
Dedi Clint.Bende gözlerimi devirdim.
"Öğleler demek istedin sanırım.Birileri beni uyutup ortalıkta tuhaf tuhaf hikayeler anlatıyor."
Dedim Nat'a yan gözle bakıp.Dolaba gidip Clint'in turşu kavanozlarından birini çıkardım.
"Hey onlar benim!"
Dedi Clint yüzündeki dehşet dolu ifadeyle.Sanki gözünün önünde adam öldürüyorum.Gerçi yapmışlığım var ama neyse.Bende elime aldığım bir tursuyu ağzıma atarken "Beni uyandırsaydın o zaman."Dedim.
Tabi ki Clint altta kalmadı ve bana "Sen bir canavarsın."Dedi yine dehşet dolu ifadesiyle.Ben de omuz silktim.
"Şey ajan Silver daha çok yakışıyordu ama öyle diyorsan öyle olsun."
Bunu dememle herkes kahkaha atmaya başladı.Sonra Bay Stark-babam- yanıma geldi ve bana bir kupa uzattı.
"Sabah sabah mideni bozacaksın."
Dedi bende tabi kahveyi görünce yüzüm aydınlandı ve elindeki kavanozu unutup kupaya uzandım. Ben bırakınca kavanoz düşmeye başladı tabi.Tam kavanoz kırılacak diye beklerken salonun öteki tarafındaki Clint bir anda önümde belirip kavanozu iki eliyle kavradı ve bebek tutar gibi tutmaya başladı.
"Oha görevlerde bile böyle hızlı değilsin!"
Bunu dememle bütün ekip yine kahkaha attı.Bende onlarla güldüm ve kahvemden bir yudum aldım ve almamla gözlerim parladı.Bu..."Black Coffe'nin en iyisi."
Babamla aynı anda söylediğimiz şeyle bu sefer ben gülmeye başladım.
"Clint hala o kavanozu bırakmayacak mısın?"
Natasha'nın sesini duymamla arkamı dönüp Clint'e baktım.Koltuğa oturmuş,kavanozu kollarıyla sarıp çenesini de kavanozun kapağına koymuştu.Ben bu haline gülerken Clint kafasını kaldırmadan "Bırakayım da yine o cadının eline mi düşsün?Çok sağ ol ama ben almayayım. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light In The Dark (Daughter of Stark)
Fanfic'Lütfen beni affet bir tanem.Seni hep ondan uzak tuttum ama unutma lütfen o hazır değil.Senin baban olmaya hazır değil bir tanem.' _______________________________ 25.02.2021 ..................🌟🌟🌟🌟...................