4.Bölüm

62 10 3
                                    

4.Bölüm

Şarkılar: Kadebostany- Castle In The Snow, Lil Peep- Broken Smile, Pomme- Soleil Soleil

Nady

16 Kasım

Beni gizleyen çalıların arasına iyice sindim. Bileğimdeki dijital saat 6.30'u gösteriyordu. Burası birazdan, saatlerce durmadan çalışan; çok değil birkaç hafta önce aramaya başladığım, Mısır firavunlarının soyundan gelenlerle dolu olacaktı. 2 gündür onları uzaktan gözlüyordum. Teb ismindeki, şuanda üzerinde bulunduğum büyükçe bir adada yaşıyorlardı. Gözlemlediğim kadarıyla üzerlerinde bir tedirginlik vardı. Savunmaları da çok sıkıydı. Tüm gece uyanık kalmak zorunda kalmıştım.

Tahminimce, çiftlerle çevrili, çalışma alanlarına saat başı kontrole gelen ve sayım yapan 20'li yaşlarındaki genç kadın liderleriydi. Onun karşısına geçip konuşmam gerekliydi. Burası doğru yerdi. Buna adım kadar emindim. Kitaplar, geçitler, geçmişim... Hiçbirisi tesadüf olamazdı. Kafamı iki yana sallayıp düşüncelerimden sıyrılarak gözlerimi çalışma alanlarına çevirdim. Onu gördüğümden beri her zaman erken gelen kumral saçlı çocuk yine erken gelmişti. Asasının metalik ucunu açmış kılıca çevirmişti. Gözleri saklandığım çalılıkla buluşunca gülümsedim. Enerjimi hissesiyordu ama beni göremiyordu. Her kıpırdandığımda sinirleniyor ve daha hızlı savuruyordu kılıcını. Sırf onu sinir edebilmek için sürekli hareket ediyordum. Kılıcını yere saplayıp bu tarafa doğru yürüdüğünde nefesimi tuttum ve hiç kıpırdamadan durmaya başladım.

"Dex!"Çalışma alanlarına yeni giren arkadaşının seslenişiyle arkasını döndü. Dikkati dağılmıştı. Derin bir nefes alıp çantamı koluma astım. Sürünerek çalılıktan çıkıp, çalışma alanlarının kenarındaki malzeme odasının arkasında ayağa kalktım. Tulumumun diz kısmındaki tozları silkeleyip siyah beremi taktım. Artık zamanı gelmişti. Hissediyordum. Son birkaç haftadır bu ada ve Mısır tanrıları hakkında gördüğüm rüyalar çok gerçekçi ve okulda öğretilenlerle uzaktan yakından alakası olmayan şeyler. İşin garip tarafıysa rüyaları gördüğüm zamanlar uyumadığıma yemin edebilecek olmam. Sırtıma batan sivri bir şey hissettiğimde adımlarımı durdurdum. Arkamı dönmeye çalıştığımda sırtımdaki baskı dahada arttı.

"Yakalandın, küçük fare." dedi kalın bir ses. Başımı dikleştirip sesimin itaatkar çıkmasını umarak "Beni liderinize götür." dedim.

"Bana ne yapacağımı söyleme!" Henüz yüzünü görmediğim ses sinirli bir tını aldı. Dikkatini dağıtabilmek adına "Tek olduğumu mu sanıyorsun?" diye sordum.

"Ne demek ist-" Sorusunu tamamlayamadan hızla arkamı dönerek bana doğrulttuğu mızrağı kavradım. Sivri tarafını ona çevirdim. Esmer, en fazla 19 yaşlarında bir çocuktu. Boyu 1.82 civarıydı. "Beni liderinize götür." Gözleri kısıldı, dilini damağına yapıştırdı. Bana öfkeliydi ama dikkati dağınık olduğu için açıkça belli edemiyorda.

"Beni uğraştırma. Ver şu mızrağı. Onunla bir şey yapabileceğini mi zannediyorsun?" dedi. Güldüm. Karşısındakini daha tanımadan küçük gören bir insandı. Yorumlaması kolaydı.

"Kim olduğumu bilmiyorsun." dedim. "Neler yapabileceğimi hiç bilmiyorsun. Üzerinde, şuan benim elimde olan ve sana doğrulttuğum mızrak dışında hiçbir şey yok. Bana karşı atakta bulunamıyorsun çünkü tek olmadığımı söylediğimden beri tedirgin ve kendini savunmaya almış durumdasın. Yaklaşık olarak 4 dakikadır beni izliyordun. Doğu tarafında tel örgü ile ayrılmış uzun ve kısmen daha güvenli bir yol varken sence neden malzeme odasının arkasından geçmeyi seçtim?" Yüzüne baktım. "Kireç gibi olmuşsun. Batıya doğru yürüdüğümüzde yeni doğan güneşi arkamıza aldığımızı ve gölgenin direkt önüme düştüğünü bilmediğini söyleme sakın." Ona doğru bir adım attım. "Kendimde gidebilirim ama kolay olması için son bir defa söyleyeceğim. Beni liderinize götür."

Sonun BaşlangıcıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin