8.Bölüm

64 9 50
                                    

8.Bölüm

Şarkılar: Macklemore- Can't Hold Us, Kaleo- Way Down We Go, Jacob Lee- Demons, Kodaline- Take Control, Taylor Swift- Bad Blood, Meımuna- La Tristesse Du Diable

Dex

16 Kasım

"Ne demek büyü kullanılamıyor?" diye sordum Hideo'nun kaygılı yüzüne bakarak.

"Olmuyor işte Dex. Sanki bir anda yok olmuş gibi." dedi. Bu imkansızdı. Büyü yok olamazdı.

"Tamam Hideo sen git, ben birazdan geleceğim." dedim. Hideo başını sallayarak uzaklaştı. Kapıyı kapatıp arkmaı döndüğüm an Nady ile burun buruna geldik. Yüzündeki, kahverengiye kaçan çillerinin hepsini sayabiliyordum. Nady, bu kadar yakın olmamızdan rahatsız olmuş olacak ki hemen geri çekildi. Haffifçe öksürerek sorularını peş peşe sıralamaya başladı.

"Büyüye ne oldu? Neden kullanılamıyor? Birisi bir şey yapmış olabilir mi? Az önce gelen çocuk da kimdi?"

Kaşlarını çatarak bana baktı ve "Ne? Niye öyle bakıyorsun bana?" diye sordu. Ne kadar inanmasam da yaşadığımız durumlar tamamen rastlantı olamazdı. Onu baştan aşağı süzdüm. Kötü birisine benzemiyordu. Hatta, bu kadar soru sormasa, tatlı bile sayılabilirdi. Ama yine de dış görünüşe aldanmamak lazım tabi. Onu sertçe kolundan tutup, kendime doğru çektim. Parlak, kahverengi gözlerinin içine baktım. Sert ve duygusuz bir sesle
"Sen yaptın değil mi?" diye sordum. Kolunu kurtarmaya çalışıyordu.

Titrek bir sesle, "Bırak beni, dokunma bana!" diye bağırdı.

"Neden sana güveneyim ki? Tam olarak kim olduğunu bile bilmiyorum." dedim. Ama o sanki beni duymuyordu. Sadece,"Bırak, bırak canım yanıyor." diye mırıldanıyordu. Daha fazla dayanamayıp kolunu bıraktım. Benden olabildiğince uzağa giderek, bana arkasını döndü. Gerçekten kolunu çok mu acıtmıştım? "Nady." Yanına yaklaşıp omzuna dokundum.

"Dokunma bana." diye bağırdı. Elimi geri çektim.

"Ben, özür dilerim." dedim. Koltuğa oturup başını kollarının arasına aldı ve derin nefesler almaya başladı. Ne yapmıştım ben? Ne olmuştu? O kadar çok sıkmamıştım ki. Kahretsin. Yapacağın işe sokayım Dex! "Gerçekten özür dilerim."

Bir süre sessizce oturduktan sonra bir şey olmamış gibi bana döndü ve "Büyü yok olmuştu en son. Ona bakmaya gitmeyecek miydik?" diye sordu. Oyununa katıldığımı belli ederek başımı salladım. Koltuktan kalktı. Elleri hala titriyordu.

"Yanımdan ayrılma ve saçma bir şeyler yapmaya kalkma." Başıyla onayladı ve tılsımı bileğine taktı. Çok yakınımda sayılmazdı ama uzağımda da değildi. Evden çıktığımızda tüm sokakta kargaşa hakimdi. Herkes ne yapacağını şaşırmış halde etrafta geziyordu. Onları anlayabiliyordum. Emilie ve Jack ne kadar iyi birer savaşçı olsalar da, John kadar iyi bir lider değillerdi.

"Ne kadar da kalabalık burası böyle" dedi Nady. Ana Bina'ya doğru ilerleyeceğimiz sırada birisi kolumdan tuttu. Bu Eric'ti.

"Dex, ne oluyor?" Ben beş altı yaşlarımdayken Eric babası ve kız kardeşi ile buraya, Teb adasına gelmişti. O günden beridir Hideo ve Summer ile beraber her anımda yanımdadır. Annem beni dünyaya getirirken ölmüştü. Babamsa... Onu hiç tanımamıştım. Kendi bildim bileli buradaydım. Annem, ben doğmadan önce ismimin, kendi adının ve onun gibi ufak birkaç şeyin yazılı olduğu bir kart hazırlamıştı.

"Bilmiyorum Eric. Az önce Hideo geldi. Büyünün olmadığını söyledi. Birazdan geleceğimi söyleyerek onu gönderdim." Eric'in gözleri yanımda duran olan biteni anlamaya çalışan Nady'e kaydı. Benim az önce düşündüğüm ile aynı şeyi düşünüyordu. Bunun Nady ile bir bağlantısı olduğunu. "Ana Bina'ya gidelim. Hideo da oradadır." Eric, koyu kahverengi gözlerini bana çevirdi.

Sonun BaşlangıcıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin