*39* Kırklareli

39.6K 3.1K 587
                                    

Hançerler Jöh Tabur Komutanlığı (Adıyaman)

Miraç Barış Şirin...

°

Elimi saçımdan sertçe geçirip ofladım. Daha sonra dayanamayıp direksiyonu yumrukladım. Bana karşı hiçbir şey hissetmemesinin yanında beni abisi olarak görüyordu. İçim acıyordu. Acı çekmek istemiyordum, sevmek istemiyordum. Umay'a bağlanmamalıydım. Canımı yakacaktı, hemde çok fazla! Ama yandıkça daha çok sevecektim. Bunu bildiğimden ona kızamıyordum bile. Onun suçu yoktu. Her hikayede olduğu gibi bizim hikayemizde pervane böceği misali yanarak seven ben olacaktım. Arabaya bindiğinde bir an, küçük bir an, onunda beni sevdiğini düşünmüştüm. Ben arabayı sürerken beni izlediğinde dedim ki tamam karşılıklı!

Daha onu tam anlamıyla tanımıyordum ama yanıyordum. Ne kadarda saçmaydı? Miraç Barış Şirin böyle şeylerle alay ederdi. Ama dışarıdan gözüktüğü gibi değildi. Belki tanıdıkça ondan uzaklaşacaktım? Belki ondan soğumam için bir hareket yapacaktı? O zaman bu ateşten kurtulurdum. Ama bu seferde ateş hayal kırıklığından alev almaz mıydı?

Unutacaktım. Kendimi dağa vurup sadece vatan aşkıyla kavrulacaktım. Anlatılan masallarda kavuşmak vardı ama o masaldı. Gözünü hırs bürümüş, eline onlarca piçin kanı bulanmış, baba sevgisini vatanında aramış ve aşkın ne demek olduğunu sadece mesleğinde görmüş birinin masalı olmazdı. Kötü sonlanırdı o hikaye. Ya şehitlik makamına kavuşacak ya kavuşacaktı. Tek hedefi buydu.

Umay beni sevse ne olacaktı? Onu üzecektim, yıpratacaktım. Belki de benim için gözyaşı dökecekti. İşte o zaman o gözyaşları ateşimi söndürmez daha da körüklerdi. Onun canı yandıkça ben çaresiz kalacaktım. Uzaklaşmalıydım. Gözden ırak olan gönülden de ırak olurdu.

Belki Umay, kalbimin her atışında benimle beraber olacaktı ama ben onunla olmayacaktım. Çünkü ben onun kardeşiydim. İlk günden beri ona göre kardeşiydim. O, ilk karşılaştığımız gece öyle söylemişti.

Daha fazla beklemeyip arabayı hareket ettirdim ve otele yol aldım. Düşünceler peşimi bırakmıyordu. Kafamın içinde "kardeşim" kelimesi dönüp dolaşıyordu. Şimdi yapılan o esprileri çok iyi anlamıştım. Sevdiğim kız bana abi demişti. Komikti ama bir o kadar da hüzün verici.

Otele vardığımda beklemeden yatıp uyudum. Gözüme uyku girmiyordu ama uyumak için ısrar ediyordum. En sonunda kendimi uykuya teslim ettim.

Bir ses yankılanıyordu odada. Yakınımdan geliyordu ama tam algılıyamıyordum.

"Poyraz komutanın telefonu, komutanım." Gölge'nin sesiyle nerede olduğumu hatırlayıp kalktım. Bulanık gören gözlerimi kırpıştırıp çalan telefonumu aradım. Cebimde olduğunu fark etmem uzun sürmemişti. Yatarken neden telefonu cebime koymuştum ki?

Ekranda Umay'ın adını görmemle arama kapanmıştı.

"Emrah komutan mı komutanım?" Ömer'e bakıp kafamı olumsuz anlamda salladım. Daha sonra yataktan tamamen çıkıp balkona çıktım.

Elimi balkon korkuluğuna yaslayıp cevapsız çağrılara baktım. Umay iki kere aramıştı. Adını telefonumda görmemle kalp atışım hızlanırken aramanın sonlanması kendime sövmeme neden oldu. Nasıl ilk arayışında duyup uyanmamıştım?

Onu geri arayıp telefonu kulağıma götürdüm. İkinci çalıştan sonra açmıştı.

"Alo, Umay?"

"Efendim."

"Beni aramışsın, uyuyordum. Kusura bakma." Sesimin titrek çıkmaması için üstün çaba göstermiştim. Onun sesi benim aksime soğuk ve yorgun geliyordu.

"Önemli değil. Ben şey için aramıştım, ev için."

"Ne evi?"

"Hani ben sizin evinizi kiralamıştım ya? Babam onu sormamı istedi." Babası istemese aramayacaktı yani. Ben neden heyecanlandım ki zaten?!

"Ev bıraktığın gibi kaldı. Sözleşme konusunda bir sıkıntı da yok. Geldiğinde yerleşebilirsin." Evet, evi bıraktığın gibi bende yaralı olarak kaldım vicdansız, diyemedim.

"Tamam o zaman. Teşekkür ederim, rahatsız ettim." Sen o rahatsızlığı kalbimi sahiplenerek yaptın da neyse!

"Önemli değil. Kızların sabah uyandırmasına alışkınım." Yüzümde tebessüm oluşurken yoldan gelen korna sesleri dikkatimi dağıtmıştı.

"Öyle mi? Peki!" Sesinden sinirlendiğini anlamıştım. Böyle yaptığında içimde küçük bir umut yeşeriyordu.

"Peki. Ee?"

"Ee'si yok. Hadi güle güle!" Kapatacağını anlayıp sesimi yükselttim.

"Dur kapatma!"

"Ne var?"

"Sence ben sarışın olsam yakışıklı olur muydum?" Sırf konuşmaya devam etsin diye saçmalamıştım. Miraç oğlum sen naneyi yedin, aferin!

"Ne alaka şu an?"

"Hiiç, rüyamda gördüm."

"Rüyanda kendini sarışın mı gördün?"

"E-evet."

"İlginç ama maalesef ki yeşil gözlü olmadığında sarı yakışmaz. Sen fıstıklı baklava hayranısın ya!"

"Göz rengimi iyi bildiğini bilmiyordum. Aşağıdan bakınca belli oluyor mu rengi?" Kulağımda telefon yoldan geçen arabalara bakıp sırıtıyordum.

"Hı hı, belli oluyor. Van kedisi gibi, biri farklı biri farklı."

"Allah Allah bak sen şu işe!" Gülmemle onunda güldüğünü işittim.

"Konu buraya nasıl geldi? Ben evi sormak için aradım senin gözlerini konuşuyoruz."

"Bilmem, nasıl geldi acaba?" Kısa bir sessizlikten sonra konuşmaya başladı.

"Neyse, kapatayım. Sende dinlenirsin görüşürüz." Görüşürüz müyüz gerçekten? Dün gece vazgeçmeye çalışırken şu an yaptığımla kendime kızıyordum.

"Allah razı olsun, çeneni daha fazla çekemem. Görüşür.." Telefonu yüzüme kapatmasıyla birkaç dakika bakakaldım. Sonra dayanamayıp kahkahayı bastım.

°
100.000 OKUNMAAAAAAĞĞ!

Ev Sahibim Asker Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin