Doruk
"Bu nasıl?" Elimde tuttuğum gömleği kameraya gösterdim. Darcy gözlerini kısarak baktı. "Bence olur."
"Ama fazla sıkıcı." Türkiye'ye döneli birkaç gün olmuştu ve ben yarın işe başlayacaktım. İlk iş günümmüş gibi gereksiz heycan yaptığım için kıyafet seçiyorduk. Ama ben hiç birini beğenmiyorum. " Bebeğim alt tarafı işe gideceksin. Her zaman gittiğin yer." Bebeğim dediğinde hâlâ kalbimde kelebekler uçuşuyor , evet. "Evet haklısın. İlk gösterdiğimi giyeyim ben." Bilgisayarı masanın üzerinden alıp yatağa koydum. Ben de yatağa yerleştim. Darcy önündeki bir kaç kağıtla ilgileniyordu o sırada. Gözlüklerini takmış, gözleri hafif kısıl ve kaşları çatık. Onu saatlerce böyle izleyebilirim.
Kafasını kaldırıp gülümsedi. "Diyorum ki ben Türkiye'ye mi gelsem." Buraya gelirse evden çıkmamamız gerekecek. Çünkü Azra bir sevgilim olduğunu bilmiyor . Bu yüzden hâlâ barışacağımızı düşünüyor. Sevgilim olduğunu söylesem de erkek olduğunu söyleyemem. Dakikasında gider anneme derdi. Ki annemler Bora ile olan arkadaşlığımı bile sevmezken bunu kabul edeceklerini sanmam. "Daha yeni geldim ben."
"Tamam ama özledim."
"Ben de özledim. Sabretmen gerekiyor."
"Neden gelmemi istemiyorsun?" Ben bir bahane söyleyecekken odamın kapısı hızla açıldı. Kafamı çevirip Can'a baktım. "Ne oldu?"
"Azra Seval teyzeye ayrıldığınızı söylemiş. Buraya geliyor şu an. " Bunu duymamla gözlerimi kocaman açtım. Yatağımın karşındaki bayrağa bakıp derin bir nefes aldım. "Evi toplamamız lazım." Beni kafasıyla onayladı ve odadan çıktı. "Hayatım ben seni daha sonra arasam. "
"Tamam sorun değil. Görüşürüz. " Bilgisayarı kapatıp odamı toplamaya başladım.
Annem salondaki kanepeye oturmuş bacağını sallıyordu. "Ne demek ayrılmak ya? Siz kaç yıldır sevgilisiniz. Biz düğün düşünelim sen ayrıl. Kız ağlamaktan perişan olmuş. Perişan. "
"Anne ne düğünü ya? Bu yaşta insan evlenir mi?"
"Görende 18'inde sanacak seni he. Ben senin yaşındayken kucağımda sen vardın."
"Ayrılmasaydık bile ben evlenmeyi düşünmüyordum. Ayrıca artık Azra'ya katlanamıyordum anne. Ayrıldım hâlâ değişen bir şey yok."
"Git barış kızla." Anneme olabildiğince şaşırmış şekilde bakıyordum. "Ciddi değilsin değil mi?"
"Yoo gayet ciddiyim." Ayağa kalkıp "Bunu bir defa söylüyorum. Bir daha da demeyeceğim. Ben Azra'yı sevmiyorum. Sevmediğim için ayrıldım. Yeter artık." dedim. Odama gittim ve kapıyı sertçe kapattım. 26 yaşındaydım ve ailem hâlâ hayatımı yönetmeye çalışıyor. Şu an beni sakinleştirecek tek şeyi yapmak üzere elime telefonumu aldım. Kulaklığımı kulağıma takıp yatağa yerleştim. Birkaç çalıştan sonra yüzünü gördüğümde kocaman gülümsedim. "Creature."
"Efendim sevgilim?"
"Seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum. İyi misin sen?"
"Seni görünce daha iyi oldum." Kamerayı yüzüne yaklaştırıp öpücük attı. Ben de gülerek ona karşılık verdim. "Yarın erken kalkmayacak mısın sen Darcy?"
"Evet. Sen de kalkacaksın."
"Kapatayım da uyu."
"Hayır, hayır. Sen uyu . Ben sen uyuyunca kapatırım."
"Ama.."
"Şşş laf dinle biraz." Onu kafamla onaylayıp yatağa iyice gömüldüm." İyi geceler sevgilim."
"İyi geceler hayatım."
Dün ne ara uyumuştum bilmiyorum. Sabah telefona baktığımda bir saatten fazla görüntülü konuşma yapmış gözüküyorduk. Yani o kadar süre beni izlemişti. Ben bu çocuğu hak edecek tam olarak ne yaptım?
Can'ı uyandırmak için odamdan çıkıp onun odasına girdim. Odasında bir pano vardı. Sözde hepimizin fotoğrafı olan. Sözde diyorum çünkü bizimle bir iki tane Ada ileyse ondan fazla fotoğraf vardı. Ada hâlâ bu salak çocuğun onu sevdiğini nasıl fark etmedi anlamıyorum. Yatağının yanına yaklaşıp kafasına kadar çektiği yorganı kaldırdım. "Can işe gideceğiz lan kalk." Aramızda uykusunu en hafif olan oydu ama ben inadına onu bağırarak uyandırıyordum. "Allah'ım ben ne güzel bir aydır sessiz sessiz uyanıyordum ya."
"Hadi hadi. Geç kalacaksın." O söylenirken ben odadan çıkmıştım. Çalan kapıyla gelenin Azra veya annem olmaması için dua etmeye başladım. Sabah sabah birde onlarla uğraşamayacaktım. Kim o , demeden kapıyı açtığımda karşımda görmeyi beklemediğim üçlü ellerinde poşetlerle bana bakıyorlardı. "Çekil şuradan Doruk. Açım ve uykusuzum. " Ada huysuzlanarak içeri geçti. Ben hâlâ bu saatte neden geldiklerini anlamaya çalışıyordum. Özellikle bu hafta Bora'nın odadan çıkmasını bile beklemiyordum. "Sizinle kahvaltı yapmaya geldik istemiyorsan gidelim." Ekin ablanın sesiyle gözlerimi Bora'dan çekip ona baktım. "Hayır be. Geçin içeri." Bora mutfağa doğru giderken ben de onu takip ettim. "İyi misin?" Elindeki poşetleri tezgaha koydu. Sırtı bana dönük olduğu için yüzünün ifadesini kestiremiyorum. "İyiyim. " Poşetten çıkardığı birkaç şeyi tezgaha koydu. Anladığım kadarıyla bize yemek hazırlayacaktı. Bana yakın olan kolunu tutup onu durdurdum. "Gerçekten iyi misin? Normal şartlarda senin şu an yatağında olman gerekiyordu. " Kuzey'in ölüm yıl dönümünün üzerinden sadece iki gün geçmişti ve her sene Bora en az bir hafta odadan çıkmazdı.
" Ruhen iyim. Bir konuda kafam biraz karışık sadece."
"Aleron mu konunun adı?"
"Evet." Yarım bıraktığı işine geri döndü. Onun içinde zordu. Beş yıl aradan sonra hayatına birini almaya çalışıyordu. Şu ana kadar baya eline yüzüne bulaştırdı. Bu saatten sonra daha kötüsünü yapamaz herhalde. Değil mi? "Eğer kalbimle değil de kafanla düşünürsen elindeki fırsatı da kaçırırsın." Bıçağı yavaşça tezgaha bırakıp bana döndü. "Elimdeki fırsat ne tam olarak? Tamam Kuzey artık yoluna bak, kendine birini bul dedi ama. " Kafasını öne eğdi ve derin bir nefes aldı. "Hâlâ Kuzey'i düşünürken Aleron'u bunun içine çekemem. Bunu ona yapamam."
"Ben buradan ne anladım biliyor musun? Aynı şeyleri yaşamak istemiyorsun. Dahası Aleron'un seni bırakmayacağını bildiğin halde bunu yapıyorsun. Çünkü sen kendinde o potansiyeli görüyorsun. Yapma bunu. Ne onu ne de kendini üzme." Kafasını kaldırıp bana gülümsedi. Kesinlikle işleri daha kötü yapacaktı. Hem de baya kötü.
Masaya kahvaltılıkları götürürken odaların oradan bir bağrış yükseldi. "Lan Doruk. Geç kalıyorum ben . Neredesin?" Tabi arkadaş biz sofrayı falan hazırlarken duştan çıkamadığı için diğerlerinin evde olduğunun farkında değildi. Beline sardığı havluyla salonun kapısında dikiliyordu şu an. Ada eliyle Can'ı göstererek "Geç kalmanın suçlusu Doruk mu sence?" dedi. Can yavaş yavaş domatese dönerken ben gülmemek için yanağımın içini dişliyordum. "Siz ne zaman geldiniz?"
"Sen duş seansına girdiğinde." Can Ada'nın saçlarını karıştırdı. "Çok konuşma bücür."
"Bücür mü? Alt tarafı beş santim falan uzunsun."
"Uzunum işte." Can en sonunda pes edip odasına gitti ve biz de masaya oturduk.
Evden çıkmak üzereyken telefonuma gelen mesajlarla kapının önünde durdum.
Creature: Saatin kaç olduğunu tam kestiremedim ama gitmiş olman lazım. Ya da gidiyor.
Neyse. Şey diyecektim.
Seni seviyorum, beauté.
Beauté : Seni seviyorum, creature.
Bölüm çok uzadığı için pat diye bitirdim. Yine evet :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sweet Creature
Teen FictionFrom Paris'deki Doruk ve Darcy 'nin hikayesi Bilmiş bilmiş konuşan sinir bozucu derecede yakışıklı çocuğa gözlerimi devirdim."Doruk" "Anlamadım?" "Adım Doruk adım." "Darcy ben de " smut içeri!