#Sevgilim, bedenine kavuşmuş olmanın mutluluğunu hala taşıyorum.
Ama ihtiyacım olan şey o güzel kalbin ve bana ait olan sevgin.
Sana olan aşkım bir an bile eksilmezken, seni kendime geri istemem bencilce gelmemeli.
Ben her an seninleydim.
Seninde benimle olduğunu bilmeye
ihtiyacım var.Çünkü hala seninleyim.
#jeonjungkook
Odanın camından dışarıdaki çardakta oturan iki yakın arkadaşı kaç dakikadır izliyordum bilmiyordum. Artık beynimdekiler de aynı benim gibi dakikaları ve saniyeleri saymak yerine sadece sevdiğim kadına odaklanıyordu. Gözlerimi bir saniye bile olsun ondan çekmek istemiyordum. Sanki ona bakmazsam tekrardan kaybolacak ve en başa dönecekmiş gibi hissediyordum. Ama asla en başa dönemezdim, bu benim sonum olurdu. Bir daha onu fiziken ya da ruhen kaybedersem artık yaşamak için bir anlamım kalmazdı. Benim kurnaz kadınımın bedeninin her santimetresini yanımda hissetmem gerekiyordu.
Dün kafeden çıktıktan sonra onu burada kiraladığımız büyük eve getirmiştik. Zorla da olsa bir şeyler yedikten sonra odaya geçip kapanmıştı. Gece uyuduğunu fırsat bilerek odasına girip onu izlemek paha biçilemez bir duyguydu. Choi Min-Hee delicesine özlediğim her şeyiyle beraber karşımda duruyorken, hiçbir saniyesini kaçırmak istemediğim görüntüsünden gözlerimi alabilmem imkansızdı.
Şimdi ise sabah erken saatlerde Kore'den Fransa'ya gelen Kang Dae ile birlikte dışarıdaki çardakta oturmuş konuşuyorlardı. Ellerinin sürekli şakaklarına gitmesinden dolayı ufakta olsa bir şeyler hatırladığını sezebiliyordum. Ama bundan tam anlamıyla emin olabilmemiz için kesinlikle iyi bir doktora gitmemiz gerekiyordu, ve bu iyi doktoru araştırma işini Taehyung hallediyordu. Dünyanın neresinde olursa olsun o doktorun yanına güzel kızımı götürüp beni hatırlayabilmesi için her şeyi yapmaya hazırdım. Bedenim, maddi manevi her şeyim sevdiğimin yeşil gözlerine aitti.
"Jungkook." Duyduğum sesle beraber bir süre gözlerimi ondan çekip arkama baktım. Yoongi elindeki kupanın dumanının tütmesinden ve kokusundan anladığım kadarıyla bana kahve getirmişti.
"Sağ ol, ağabey." Kafasını usulca sallayıp yanıma yerleşti ve o da küçük kız kardeşini izlemeye koyuldu.
"Ona her şeyi anlatacak mısın?" Beynimde sürekli dönen cümleyi tek seferde kurması canımı sıksa da derin bir nefes aldım ve onu kafamla onayladım.
"Onu yalanların arasında elde ettim. Artık yalan yok. Ne yaşadıysak hepsini bilecek." Aramızda tekrardan bir sessizlik oluştu ve kafasını sallayarak beni onayladı. Doğru olanın bu olduğunu hepimiz biliyorduk. Onu ilk gördüğümde benim için normal bir kadın olsa da, derinine indiğimde çok başka biri haline gelmişti. Ona ilk zararı kendim vermiştim ve cezasını uzun bir süre çekmiştim.
"Peki ya seni kabul etmezse, o zaman ne olacak?" Acı gerçekleri yüzüme bir bir çarpan ağabeyime kısa bir bakış atıp iç çektim. Beni kabul etmezse artık gidecek bir yolum yoktu. Beni red ettiği an, alnıma dayadığı silahla kafama sıkmış olurdu. Beni istemezse dizlerim beni taşıyamazdı, kalbim normal işlevini bile yerine getiremezdi. Yanımda olduğunu bilmeye ihtiyacım vardı.
"Kabul etmesi için elimden geleni yapacağım." Kafamda dönen ölümcül senaryoları ona söylememeyi tercih ettim. Panik yapıp hayatımı kurtarmaya çalışmak için efor harcamalarına gerek yoktu. Ben o olmadan bir hiçtim ve o beni kabul etmezse bedenimi hiçliğe yolculayacaktım.
Çardaktan kalkan bedenleri gördüğümde omuzlarımı dikleştirdim. Mimiklerini tam anlamıyla seçemesem de, sarılmalarından anladığım kadarıyla güzel kızım çocukluk arkadaşına olan özlemini gidermiş gibiydi. Beraber eve doğru adımladıklarında bakışları yukarıya doğru kaydı ve gözlerimiz kesişti. Birkaç saniye gözlerine baktıktan sonra yanlarına gitmek için odadan çıktım. Merdivenlerden aşağı indiğimde onlarda aynı anda eve giriyorlardı. Dae'nin yüzündeki ifadeden anladığım kadarıyla çocukluk arkadaşını geri almanın mutluluğunu yaşıyordu. İkisi de ağlamıştı. Yeşil gözleri buğulanmış ve kızarmıştı. Onu ağlarken görmeye dayanamasam da, bunun mutluluktan olduğunun bilincindeydim. Benim sevgilim özlemini çektiği her şeyi geri almıştı.
Şimdi sıra bizde.
Bakışlarımız kesişti. Kang Dae'nin kolunun altından çıktı. Bana doğru adımlayacağını anladığımda olduğum yerde durdum, ve kalp atışlarımı sakinleştirmeye çalıştım. Küçük adımlarla dibime kadar girdi ve gözlerini gözlerime buluşturmak için kafasını kaldırdı. Tanrım! Onu öpmek istiyordum! Özlemim o kadar büyüktü ki, dayanacak gibi değildim.
"Sanırım artık seninle de konuşmamız gerekiyor." Canlı oluşuna ve ses tonunu duymaya hala alışamadığım için yutkunmadan edemedim. Gözlerindeki ifadeden ne düşündüğünü çıkarmam çok zordu. Ama beynindeki odalarda bizi görüyordum.
"Olur, konuşalım." Gözleri kıpırdayan dudaklarıma kaydığında dilimde dudaklarımı ıslatmadan edemedim. Göz bebeklerinin karardığına an be an şahit olduğumda, istemsizce ona doğru eğildim.
"Yalan yok ama?" Kafasını tekrar kaldırıp gözlerime baktığında, fısıltısı tenimi yakıp geçti.
"Hayır yok. O hatayı bir daha yapmam." Onun gibi aynı şekilde fısıldadığımda kaşları çatılsa bile kafasıyla beni onayladı. Kurduğum cümleyi kafasında tarttığını anlarken, küçük sıcak elleri buz gibi olan avucumu sardı. Kalbim çıkacakmışçasına atarken küçük adımlarına ayak uydurup onu takip ettim.
Ben onu her zaman takip ederdim. Sonunda ölüm olsa bile.
#
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Schlau, still | Jeon Jungkook
Fiksi PenggemarSchlau kurgusunun devamıdır. Lütfen önce ilk kurguyu okuyunuz. Ne zaman olacak bilmiyorum ama, eğer seni görürsem gözlerine bakacağım ve seni sevdiğimi söyleyeceğim. Jeon Jungkook mini fic. Yetişkin içerik bulundurur.