#Zaman canımı okurcasına yavaş geçti.
Sensizlik damarlarımda sakince akıp giden bir zehir gibiydi.
Sevgilim, artık kavuşmamız gerekmiyor mu?
Çünkü senden bir saniye daha ayrı kalırsam, boğazıma tel dolayacaklar ve beni nefessiz bırakacaklar.
Benim yeşillerinde boğulmaya razı olduğum kadınım, benimle olmana ihtiyacım var.Çünkü ben hala seninleyim.
#jeonjungkook
Güzel kadınımın kafasında dönenleri anlamam güçtü, çünkü göz teması kurmuyorduk. Ellerini şakaklarına dayamıştı ve kafası öne eğikti. Beyninde dönen seslerin gürültüsünü duyabiliyordum, ama cümleleri seçmekte becerikli değildim. Yerimde o olsaydı beni tek bir hareketimle bile çözebilirdi. Sahi artık çözebilir miydi?
Güzel kızımın asi dedektif yanına olan özlemim bedenimin titremesine ve ana dönmeme sebep oldu. Ona her şeyi Kang Dae gelmeden açıklamak zorunda kalmış olmak beni bir miktar geriyordu. İçimizde bu konuşmayı yapabilecek tek kişi Namjoon hyung olduğu için onu yormadan tane tane her olanı yüzeysel bir şekilde anlatmıştı. Detaylar bende saklıydı. Ve ona nasıl anlatacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu, çünkü gözleri gözlerime değer değmez dilim lal oluyordu.
Namjoon'u hiç kesmeden dinlemiş olan sevgilim hiçbir şey demeden düşüncelere dalmıştı. Ona yalan söylemek için sebebimiz olmadığını düşünüyor olmalıydı. Şayet yalan söylediğimizi düşünüyorsa birlikte çekildiğimiz yüzlerce fotoğrafı önüne serebilirdim. O da bu kadar net konuşmamıza karşı kanıtımızın olacağının bilincinde olmalı ki, ondan her şeyi saklayan ve onu bu küçücük kasabaya kitli bırakan dayısını sorguluyor olmalı.
"Min-Hee." Yoongi'nin söylediği isim yine ve yine tüylerimin diken diken olmasını sağlarken beklentiyle yerimde kıpırdadım. Gözlerimi bir saniye bile ayırmadığım beden irkilerek kafasını kaldırdı ve ağabeyime döndü.
"Adım bu mu?" Dudaklarından çıkan ilk cümlenin bu olması dudaklarımın ufacıkta olsa kıvrılmasına sebep oldu. Hafızasını kaybetmiş olması onun muhteşem zekasını asla gölgeleyememişti.
"Choi Min-Hee," Taehyung masanın yüzeyine bakarken titrek sesiyle mırıldandı ve kafasını kaldırıp kız kardeşi gibi gördüğü kadına baktı.
"Adın bu. Hayatımda gördüğüm en muazzam zekaya sahip ve kız kardeşim gibi gördüğüm bir kadınsın." Gözleri dolan Taehyung cümlesine daha fazla devam edemedi. Titrek sesine elleri de katıldığında; Jimin, Taehyung'un elini tuttu ve güç verircesine sıktı. Kendimden beklemediğim bir soğukkanlılıkla onları izlerken Yoongi'nin kaçamak bakışlarını üzerimde hissediyordum.
"Baban Bay Choi harika bir dedektifti. Ve sen de onun gibiydin." Hoseok, Taehyung'un yarım kalan cümlesini devraldığında kadınımın kaşları çatıldı.
"Di? Dedektifti? Yani artık yok öyle değil mi?" Kurnaz kadınım kurulan cümleden anlaması gerekeni anladığında Hoseok'un bakışları masaya düştü.
"Kalp krizi, sana bunu söylemesi ne kadar zor tahmin edemezsin bile." Seokjin ellerini saçlarının arasına daldırdı ve çekiştirdi. Onu hep neşeli görmeye alışık olan gözlerim bu ciddi ve asi halini yadırgıyordu.
"Anlayamıyorum, size inanmak istemiyorum. Ama hepiniz o kadar gerçekçisiniz ki." Kafasını sağa sola sallarken son cümlesinde gözleri gözlerime kitlendi. İnanmak istemediği şeylere gönülden inanmak istediğini gözlerinden anlayabiliyordum. Yorgundu, sıkılmıştı, kimliksiz bir şekilde bir yıl boyunca yaşamıştı ve şimdi tutunacak bir dal karşısına çıkıyordu.Ben ise onu tutacak ve asla bırakmayacaktım.
"Zor olduğunu biliyorum. Sana kanıtlayabileceğimiz çok şey var. Ama dayının neden seni buraya yolladığını anlamamız gerek." Namjoon yine mantıklı yanıyla konuştuğunda, bakışlarını üzerimden çekti ve ona döndü.
"Psikolojik bir sorun yaşadığımı, bu yüzden her şeyi unuttuğumu ve burada tedavi olacağımı söyledi. Ayda bir gelir ve beni ziyaret eder. Ama genel olarak bir yıldır burada yalnızım. Ve tedavi olduğum falan da yok." Bakışları tekrardan masaya düştü. Kendi kanından olan birinin ondan hayatını saklaması zoruna gidiyor olmalıydı. Benim güçlü kadınım çok yorgundu ve ben onu sırtımda taşımaktan asla gocunmayacaktım. Onu gitmek istediği yere kendi ellerimle götürecek, yapmak istediği her şeyi önüne serecektim. Ondan çalınan bir yılının her saniyesini ona geri verecektim. Sadece yanımda olduğunu bilmeye ihtiyacım vardı. Her şeyi anlattıktan ve her şeyi bildikten sonra yanımda kalmasına ihtiyacım vardı.
"Yarın en yakın arkadaşın buraya gelmiş olacak. Şimdi uçakta. Yarına kadar biraz dinlen. Seni çok yormak istemiyoruz. Ama lütfen bizim yanımızda kal." Seokjin elini sevgilimin omzuna koydu ve ağabey edasıyla omzunu sıktı. Benim güzel kadınım uysalca kafasını sallayıp onu onayladığında, bu görüntüyü ne kadar özlediğimin farkındalığıyla gözümden bir damla yaş düştü.
"Peki sen neden ağlıyorsun Jungkook?" Bakışları aniden bana dönüp, adımı dudaklarının arasından bir ilahiyi söylüyormuşçasına söylediğinde ağlamam şiddetlendi ve boğazıma bir yumru oturdu. Ona cevap verebilmek için yutkundum. Bana beklentiyle bakan yeşillerine kitlendim.
"Sana olan özlemimden, sana olan aşkımdan Min-Hee." Bir senedir dudaklarımdan dökülmeyen ismini titreyerek söylediğimde omuzlarım daha da sarsıldı. Bakışlarındaki merhamet beni ona sığınmaya itti. Ondan onu koruyamadığım her an için af dilemek, dizlerine kapanıp yalvarmak istedim. Tanrı bizi yalan dolanla birleştirse bile, ona olan aşkımın saf olduğuna inansın istedim. Adını anmanın bile benim için ne kadar zor olduğunu görsün istedim. Gözlerimdeki pişmanlığın beni yakıp kavurduğunu ve beni bağışlamasına ihtiyacım olduğunu fark etsin istedim.
Ve benim güzel kadınım beni anladı. Dudakları naifçe kıvrıldı ve aşkıma inandı.
#
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Schlau, still | Jeon Jungkook
ФанфикSchlau kurgusunun devamıdır. Lütfen önce ilk kurguyu okuyunuz. Ne zaman olacak bilmiyorum ama, eğer seni görürsem gözlerine bakacağım ve seni sevdiğimi söyleyeceğim. Jeon Jungkook mini fic. Yetişkin içerik bulundurur.