"sonunda beklediğim görüşme. hoş geldin dolunay" dedi geldiğim psikolog oturduğu kahverengi deri koltuktan. ilk kez geliyordum. adımı biliyordu çünkü... aylin in annesine gelmiştim. senelerdir doğru düzgün unutabileceğim ve iyileşebileceğim bir yer arasam da hiçbir şey iyi gelmiyordu bana. şu üç senede geçirdiğim sinir krizlerinin haddi hesabı yoktu. aslında buraya gelmemin bir nedeni de yoktu, başka birini bulabilirdim ama beni anlatılardan da olsa tanıyan birini görmek iyi gelebilirdi.
omzumdaki siyah sırt çantasını düzeltip derin bir nefes aldım ve başımla selam verip işaret ettiği mavi koltuğa oturdum. ayline çok benziyordu. tek farkı gözlerinin kenarlarındaki ufak tefek kırışıklıklar ve saçlarının aralarındaki beyazlardı.
"nasılsın. nasıl geçiyor hayat" zoraki olarak gülümsedim kadına ve yutkundum.
"yalan mı söyleyeyim doğruyu mu?" başını avuç içine yasladı.
"hangisini söylemek istersen söyleyebilirsin"
"harika" dedim kendimi kandırmak için. ve belki de onu... "çok güzel geçiyor." Birkaç saniye sonra duraksayıp kucağıma koyduğum ellerime bakındım.
"bu yalan mıydı?"
"öyle olmamasını çok isterdim ama yalandı" diye itiraf edip kadına döndüm.
"neden kötü geçtiğini düşünüyorsun" etrafa bakındım. odanın krem rengi özenle boyanmış duvarlarına, koltuklara. her şey derli topluydu.
"aylin anlatmıştır"
"aylinle üç senedir görüşmediğinizi biliyorum ama her gün seninle görüşmek istedi. hem, insanı kendinden başka kimse iyi anlayamaz. ben senden dinlemek isterim. nedir seni bu kadar üzen şey?" hala adını bilmediğim kadına döndüm. sormaya niyetim yok gibiydi.
"aslında bir sürü şey var"
"pekala bu gün için en temel şeyi anlatabilirsin" derin bir nefes alıp ellerime bakındım yine.
"uluayla üç sene önce bir ilişkimiz olduğunu biliyor olmalısınız. yani aylin ne kadar anlattı bilmiyorum ama... biz... yani onunla ben, annemle babama evlenmişiz gibi rol yapıyorduk" kaşlarını çattı.
"neden" bunu anlatıp anlatmamak arasında kararsız kalsam da diğerlerine anlattığım gibi anlatmaya başladım.
"aslında benim gerçek annemle babam değiller. evlerinin önünde bulmuşlar beni ve evlat edinmişler. şiddet görüyordum babamdan ama kendince... haklıydı yani ben... ben nankör olmadığım için susup kabullenmiştim geleceğimi. uluayla bir oyunda tanışmıştık. aylarca beni erkek sanarak oyun oynadılar ama sonra annemin gazabına uğradım ve mikrafonum açık kaldığında gerçekten benimle tanışmış oldular" o anlar aklıma geldiğinde ister istemez gülümsedim.
"ayrı şehirlerde yaşıyorduk. ben izmirdeydim onlar antalya ama biz yazın gidiyorduk yazlığımıza. o yaz gittiğimizde yüz yüze tanışmış olduk. oyundaki arkadaşlığımızı hiç kesmedik ve sanki seneler önce tanışmışız gibi sevdik birbirimizi. ama uluay... bilmiyorum o çok farklıydı ve bunu söylemekten nefret ediyorum ama on yedi yaşındayken neysem şu anda da öyle. annemler şirket kötü insanların eline geçmesin diye ortaklarıyla evlendirmeye karar vermişler beni ve sanki ortaçağda yaşıyormuşuz da değerim parayla satılabilecekmiş gibi beni para karşılığı şirketteki çalışanlardan birinin oğluyla evlendirmeye karar vermişler. bunu öğrendikten sonra uluay delirdi ve nasıl başardığını bilmiyorum ama annemi ikna edip onunla evleneceğime inandırdı herkesi. evleneceğimizden bir önceki gün kaçıp biz erken evlendik dedik ve peşimizi bıraktılar." birkaç saniye ne diyeceğimi bilemediğim için duraksadığımda güven verici bir şekilde gülümsedi. anlatmaya devam ettim.
"sonra... ona farklı bir şeyler hissettiğimi anladım, o da öyle hissediyormuş. her şey çok hızlı gelişti ve onunla geçirdiğim zamanlar, çoğunlukla mutluydum. sahne korkumu yenmem için uğraştı, beraber şarkı söyledik. ama benim inatçılığım yüzünden kavga ettik ve o günlerde, şu videoya çekilme ve sosyal medyada en çok konuşulan isimlerin arasına girme olayları oldu. ben en başından beri sokak şarkıcısı olmak istiyordum, ama o bunu bir meslek olarak edinmeyi düşünüyordu. gerçi ben de meslek olarak yapacaktım da, o ilerlemeyi istiyordu. neyi istediğimi sordu, doğruyu söyledim. bu sırada o gelen iş tekliflerinden birini kabul etti ve çalışmalara başladı. biyolojik annemden bir tehdit mesajı aldım, uluayla barışmamamı söylüyordu. pişmandım ve o zamanın aklıyla annemin bana zarar vereceğine emindim. bu yüzden dediğini yapıp onunla küs kaldım. ta ki, şu xkişisi olayına kadar. böyle bir tepkiyi ondan beklemiyordum ve bana kırgın olduğunu biliyordum" duraksayıp anlatacaklarımı daha fazla yüzüne bakarak devam ettiremeyeceğimi fark ettim.
"ben de sanırım özür dilemek için... ya da öyle bir şey için... bilmiyorum aslında. konserden sonra biz. biz yakınlaştık" bunu söylemenin en kolay yolunu seçsem de tepkisini ölçmek için ona baktım. anlayışlıydı, en başındaki gibi.
"birkaç hafta sonraysa hamile kaldığımı öğrendim. bakamayacağımı biliyordum çünkü uluay... daha buna hazır değildi. ben de değildim zaten, bebeğe bakamayacağımı ve onu da bu konuda zorlayamayacağımı bildiğim için, bir de önümde babam gibi bir engel varken bebeğimin de bunu yaşamamasını istediğimden onu aldırmayı düşündüm. sonra tek başıma bakabileceğime karar verip herkesten sakladım. başarılı olamadım tabi, burakla ege fark etti bunu, aylin en başından beri biliyordu zaten. ve beni doktora gitmek için ikna etmeye çalıştı, inat ettim. sanki onda en başından beri bir şeyler olduğunu biliyordum ve bunu göze almak istemiyordum. keşke gitseydim..." yutkunup gözümden düşen yaşı sildim.
"gerçi nereden bilebilirdim ki ben... ben çocuktum yasal olarak da. bebeğin durumu iyi değilmiş, bir de onlar bildiğinde söyleyeceklerini düşünüp stres yapınca, üçünün konseri olduğu gün düşük yaptım. uyandığım an bile uluayın adını sayıkladım ve onun yanına gitmek istedim ama aylin izin vermedi. geç olduğunda gitmemize izin verdiler eve döndük. ertesi gün ne olduğunu öğrenen uluay dikildi karşıma hesap sordu sanki bebeğini kabul edecekmiş gibi. zamana ihtiyacı olduğunu söyleyip ayrıldı benden." bitirdiğim hikayemi derin bir nefes alıp sonlandırdığımda kadın merakla baktı yüzüme.
"ya sonra"
"sonrası. yeni bir şehirde yeni bir ev buldum kendime, oraya taşındım, annemle babama her şeyi anlattım, annem anlayışla karşıladı, babam pek öyle biri değildir zaten. okula devam etmeyi çok istedim ama bir türlü toparlanamadım yeterince. şarkı söylemek anlamını kaybedince onu da bıraktım. sokakta donmak üzereyken bulduğum küçük bir köpeği sahiplendim, şimdi kocaman oldu tabi. onunla ilgileniyorum. daha huzurluyum diyebilirim" yüzünde küçük bir gülümseme oluştu.
"peki arkadaşın var mı?"
"hiçbir zaman arkadaşım olmadı ki benim. minik en yakın arkadaşım, insanlardan çok daha güvenilir ve sadık oldukları kesin" dedim kararlılıkla ve onu gülümsetmeye yetti. masanın üzerinden bir şey alıp bana uzattı.
"aylin senin hikayeni üstünkörü bana anlattığında bunu okumanı çok istemiştim. deneyebilir misin?" bana uzattığı kitaba çevirdim bakışlarımı. Doğmamış Çocuğa Mektup. bunu nasıl okuyabilirdim ki ben? kalbim el verir miydi bunu okumaya?
"kendini hazır hissettiğin zaman denemeni isterim. yüzleşmek canını acıtabilir ama unutmanı da sağlayacağına eminim" ve hayatımda yaptığım ya en büyük sorun, ya da çözüme neden olacak şeyi yapıp elindeki kitabı aldım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN 2 (Tamamlandı)
Teen Fiction"Dolunay, resmen çocuk gibi trip atıyorsun bana. Altı üstü oyundaki birinciliğini çaldım ne yapsaydım?" sinirle elimdeki telefonu bırakıp homurdandım. "birinciliğimi çalman, trip atmam için gayet yeterli bir sebep. ayrıca sen benim boşluğumdan fayda...