5. Ölmeliydi

547 48 24
                                    

Kim Namjoon'un ofisine gelerek Güneş Kurtlarının diğer omegasından bahsettiği günden bu yana aklı karışıktı Jungkook'un. Bir yandan Güneş klanı liderinin omega oğlu tarafından aşağılanmış olmayı sindiremiyor ve sert olmaya özen gösteriyor diğer yandan klansız omeganın farklılığına şaşırıyor hatta belki de kapılıyordu.

İlk duyduğunda müthiş bir elde etme hırsına bürünmüştü. Sonradan yerine gelen mantığı saçmaladığını bağırsa da Namjoon'un, Junglar sayesinde kazandığını sandığı zaferi eline geçirdiği bir koz olarak kullanmasına izin veriyor, yapmaması gerekeni yapıyordu.

Aile ve klan lideri olarak belirli, en azından şahsi kararları konusunda başına buyruk davranabiliyordu. Bu da onlardan biriydi. Zaten isteyen lider alfa olunca, Park Jimin'in Dağ Kurtları Klanına katılmasına kimse karşı çıkamazdı hatta ona karşı anlayış ve sahte de olsa samimiyetle yaklaşmak zorundalardı. Her şeyden önce ona, Jeon Jungkook'un eşi olarak saygı duymak zorundalardı.

Kimsenin farkında olmadığı şey ise ailelerine katılacak kişinin basit bir klansız olmadığıydı. Kendisi dışında omeganın kim olduğunu bilen babası, kararına karşı çıkmamış ama desteklememişti de. Sadece 'Onu her gördüğümde kendi kardeşimin idamına evet dediğimi hatırlayacağım. Kararını buna göre ver.' demişti. Kararı belliydi genç alfanın. Duygularına ya da vicdanına göre davrandığı anlar neredeyse yoktu. O tamamen mantık ve çıkarları çerçevesinde kararlar vermeye itilmişti hep. Şimdiden sonra da bunu değiştirecek değildi en azından babası için. Sonuçta Jungkook, soğuk bir karaktere sahipti. Kendine çizdiği sınırları vardı ve bu sınırları aşıp onun içindeki kimsesiz ormana girebilen iki kişi dışında kimse olmamıştı. Sadece annesi ve ablası onun ne kadar nazik olduğuna, olabileceğine şahitti.

Beş yaşında, ileride başa geçecek alfa olarak seçilenlerden biriydi. Biri ondan üç yaş büyük biri de bir yaş küçük iki kuzeniyle yarışmaya başladığı gün sınırlarını çizmişlerdi. Büyük kuzeni aileye sırt çevirmiş, küçüğü ise yeterince dominant olmadığı için otomatik olarak elenmişti.

Lider olmak için kurallar katıydı. Dominant olmalıydınız, yerinde kararlar vermek, gerektiğinde klan için en değerlinizden vazgeçmek zorundaydınız. Vazgeçtiği ilk değer annesine sarılmak olmuştu Jungkook'un. Genç kadın yakalandığı hastalıkla mücadele ederken de öldüğünde de uzaktan dirayetli bir alfa olarak izlemişti olan biteni. O, lider olacaksa herkes eşit olmalıydı gözünde. Herkese eşit üzülmeli herkes için aynı yası tutmalıydı. Sekiz yaşındayken bile...

Lider olmaya aday üç küçük alfayı en küçük amcaları eğitmişti. Lider ailede doğan her alfa gibi o da bu aşamalardan geçmişti.

"İki çeşit bağlılık vardır. Biri klana olan sadakatiniz, diğeri mühürleneceğiniz omeganız. O omegayla öyle bir bağınız olacak ki bu bağ, çok baskın, size klanınızı sorgulatacak cinsten olacak. Bu sizi korkutmalı. Bu kadar bağlanmaktan korkun ve mümkünse kalbinizin seçtiğiyle bağlanmayın. Aşk ve merhamet zayıflıktır mantık ise kudret." Amcasının akıllarına işlediği ilk şeydi.

Jungkook sevmekten, yani ona öğretilen tanımıyla zayıf olmaktan hep uzak durmuştu. Min Yoongi'yle eşleşme teklifini kabul etme nedeni de buydu. Ama kader Jimin'i ona altın tepside sunmuştu. Mühürün bağının bile aşamayacağı bir şey, ölüm, ölümler vardı aralarında. Zaten Jungkook'un ihtiyacı olan şey sevgi ve şefkat değil destek ve kudretti.

İlk buluşmada kıyafeti, konuşmaları ve kendine güveni hoşuna gitmişti. Yanında taşımak için yeterince donanımlı ve zeki bir omegaydı. Tek korkusu zayıf olabileceğiydi çünkü lider alfanın eşi de kendisi gibi dirayetli olmak zorundaydı. Etrafındaki insanlara ne zaman hayır diyeceğini bilip başını dik tutmalıydı. Yanında alfası olmayınca sinip kalan biriyle işi olmazdı. Bu fikri ikinci buluşmalarında değişmişti. Kokusu, o yumuşacık kokusu kendi kokusundan öyle güzel sıyrılıyordu ki bu gerçekten mest ediciydi. Üstelik kurt formunda güçlü, çevik ve inatçıydı. Sadece içinde yaşadıkları hayat için fazla acemiydi omega ancak Jungkook onun çabuk adapte olabileceğini düşünüyor, umuyordu.

MERHAMET [ABO] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin