Gözlerinin daima siyah irislerini çevreleyen akını, kırmızı rengin kaplamaya başladığını uğuldayan kulakları sayesinde anlar, önlemini alırdı alfa ama öyle anlar vardı ki vahşiliği serbest bırakması gerekirdi. Tıpkı şu an gibi...
Arkasını dönüp dimdik yürüyerek giden adamın, düzgünce kesilmiş açık kahverengi saçlarıyla uyumlu koyu gri, iyi dikilmiş ve jilet gibi ütülenmiş takım elbisesinin altına çektiği rugan ayakkabısının topuğu yerle buluştuğu an çıkan tok ses, kulaklarındaki uğultuya karışıp görüşünü bir kat daha kırmızılaştırıyordu. Neredeyse akı gibi siyah irislerini kaplayacak kadar kırmızılaşıyordu. Uğultuların arasında dönen isimler, içinde yükseldikçe yükselen alfasının intikam ateşiyle yanmasına neden oluyordu.
Ağır adımlarla geldiği kapının önünde durdu kumral olan ve açıp hafif araladığı kapıyı geri kapatarak arkasını dönüp odayı balta girmemiş ormanların ağır, küflenmiş bitki ve odun rutubeti karışımlı kokusuna bürümüş alfaya baktı. Koku öylesine ağırdı ki yüzünü buruşturmasına neden olmuştu ama kendi alfası bu durumdan öylesine memnundu ki umursayamadı. O, en güçlü olarak kabul edilendi ve onu madara etmiş olmayı sevmişti. Kalın, şekilli dudakları kıvrılarak öldürücü sırıtışını yaydı yüzüne yanaklarındaki çukurları meydana çıkararak.
"Ama sana gitmeden bir iyilik yapabilirim. Bu kadarını borçluyuz." dedi yüzündeki bilmiş sırıtıştan daha irite edici bir sesle. "Uygun, ikinci bir Güneş omega var." Sözünü bitirir bitirmez haberi verdiği lider alfa, yaşadığı şaşkınlık yüzünden soru dahi soramadan odadan çıktı.
Lider alfa aldığı iki haberi de sindirdikten sonra avuç içlerini patlatacak, tüm koridorda yayılıp ürkütücü bir gürültüye neden olacak kadar sertçe vurdu ellerini önündeki yılların eskitemediği ceviz masaya. Sinirini alamayınca ikinci bir kez daha vurdu. Eşyaların hepsi yerlerinden oynamış kimi düşmüş kimi de devrilmişti darbenin etkisiyle. Odasına yakın birkaç kişi kapısına toplanmıştı fakat içeri girmeye korkuyor kapı ardından mırıldanıyorlardı tedirgin bir şekilde. Lider alfanın, hırıltıyla mühürleneceği omegayı elinden alan alfanın adını söylediğini işitmemek mümkün değildi... "Jung Hoseok..."
🌙
ÜÇ AY ÖNCE
"Sizinle anlaşmaya varabileceğimiz umuduyla gelmiştim ama görünüşe göre klan lideri yanaşmayacak." dedi gözlerinde uçuşan sinir pırıltılarının kokusuna yansıdığı adam.
"Anlaşmada kazançlı tarafın karşı taraf olmasını sevmem. Eşit olmadıkça masaya oturmamızın anlamsız olduğu bilgisini vermiştim size."
"Bay Jeon size mümkün olan en iyi teklifle geldik-"
"Yetersiz! Hem ne diye muhatabım sensin?" diye gürledi yarım saattir duyduğu saçmalıklara yeterince katlanmıştı.
"Efendim, Han İlbaa oğlunun mezuniyeti içi-"
"Bir toplantı için adam gibi tarih bile veremeyen biriyle işim olmaz!" diyerek toplantının bittiğini belli edercesine ayağa kalktı. Gelen danışman ve avukatlar ne derlerse desinler yüzündeki inatçı ifadeyi kıramayacaklarının farkındalardı.
Çıkan adamların arkasından kapanan kapıya önündeki küçük su şişesini fırlatıp içeride kalan çalışanların birkaçının yerinde sıçramasına neden olmuştu. "Hadsiz!" diye söylenerek odadan çıkmak için hırsla kapıyı açmıştı ki beklemediği bir yüz belirtmişti önünde. Min Taegu...
"Ne o Jeon barut gibisin?"
"Sataşma sinirliyim, saygı sınırını aşmak istemem."
Gülümseyerek baktı adam. Aralarında yirmi yaş vardı ve en güçlü klanın lideri olarak isterse umarsızca ezebilecekken saygıyı elden bırakmıyordu. En azından hak edenlere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MERHAMET [ABO]
Fanfiction'Yüce Luna! Lütfen merhamet et...' Klanın genç lideri Jeon Jungkook kandırılmıştı. Madem anlaşma bozulmuştu o zaman işler onun istediği gibi olacaktı! Verilen sözler Jimin adındaki bu omega için geçerli değildi. Omegaverse Omega → Jimin, Yoongi, Ji...