Bir Dilek

62 17 24
                                    


Diana kitap yığınlarının altında kalma korkusuyla adeta parmak uçlarında ilerlerken bir yandan da omzunda uyuklayan yeni dostunun düşmediğinden emin oluyordu. Kitap, çiçek ve bazı özel bitkilerin kokusu bütün odayı doldururken Diana kendi kendine gülmeden edemedi. O an tam da masal kitaplarindaki gibi bir odanın içeresinde dolaştığını fark etmişti. İlgi çekici ve güzel...

Magnus sakince, kendi özel karışımı olan çayı her ikisi için de birer fincana koyarken "Diana, gel hadi. Eğer istersen çayını bitirdikten sonra etrafı incelemeye devam edersin," dedi nazik bir ses tonuyla.

Diana kağıtlardan olusan labirentten çıkmak için uğraşırken "Geliyorum!" diye seslendi.

Her ikisi de bitki özlerinin, rengarenk sıvılarla dolu her boyuttan şişenin ve daha bir dünya tuhaf malzemenin bulunduğu tezgahın önündeki turkuaz renkli kadife koltuklarda yerlerini aldılar.

Diana merakla içini gıdıklayan hoş kokulu çayından bir yudum alırken Magnus'un gözleri de beklentiyle ona odaklanmıştı.

Magnus vaktinin çoğunu, aklınızın ucundan dahi geçmeyecek türden karışımlar oluşturarak harcardı. Doğal olarak iyileştirici çaylar ve daha farklı özellikleri olan içecekler de buna dahildi.

Diana fincanından ilk yudumunu alır almaz "Bu bugüne kadar içtiğim en iyi çay, hayır, tattığım en iyi şey bile olabilir!" diye şakıdı.

Magnus rahatlamışçasına omuzlarını gevşetirken tebessüm etti ve "Bunu duyduğuma ne kadar sevindiğimi anlatamam," diye karşılık verdi. Ardından da "Pekala, asıl konumuza geçsek iyi olur, aksi takdirde gün boyu ne kadar harika birisi olduğumla ilgili sohbet etmeye devam edeceğiz," dedi.

Diana zihnini hızla kuşatan sorularla midesinin alt üst olduğunu hissetse de gülümsemeye devam etti.

Diana nereden başlayacağını bilemezken gözü bir an için önündeki masaya, özenle hazırlanmış tatlılara kaydı.

Şaşkınlıkla "Daha dün görüşmüş olmamıza rağmen araştırmanı yapabilmişsin," dedi, sesindeki tını bir yandan da takdir ediyor gibiydi.

Magnus kendine güvendiğini belli eden bir tavırla "Gelip geçirdiğim şu uzun süreli hayatın bana öğrettiği en önemli şey, bilginin değeri ve onu ne kadar çabuk elde etmen gerektiğidir," dedi.

Diana masanın üzerinde ona göz kırpan yabanmersinli yiyeceklere bakarken bile doyduğunu düşündü. Bir sonraki saniye ise aklı yeniden, nehir misali uzayıp giden sorulara kaydığında derin bir nefes almak zorunda kaldı.

Magnus'u daha fazla bekletmemek adına "Tamam, bu durumda cevabını en çok öğrenmek istediğim soruyla başlayacağım," deyiverdi.

Magnus devam et dercesine başını salladı ve ellerini birleştirdi. Bütün dikkatini Diana'ya vermişti.

"Annemin tüm bu olanlarla ilgisi ne? Onu nasıl tanıdığınızı aklım almıyor."

Magnus zaten bunu bekliyormuşçasına sakindi, çayından ufak bir yudum aldıktan sonra "Bu biraz uzun bir hikaye ancak anlatmaya başlamadan önce şunu sormama izin ver, sevgili annen, Lily nerede?" dedi.

Diana tereddüt etmeden gerçeği dile getirmeyi tercih ettiğinde, yüzündeki ifade bir an olsun değişmemişti.

"Ben iki yaşındayken vefat etti. Doğal olarak ona dair fazla anım olduğunu söyleyemem. Ondan geriye kalan birkaç puslu hatıra, fotoğraf albümümüzdeki üç farklı fotoğraf ve bir de boynumdaki bu kolye."

Diana cümlesini bitirir bitirmez bir eliyle, ucunda sitrin taşını anımsatan güzel ve parlak bir taşın bulunduğu altın zincirli kolyeyi gösterdi.

YolculukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin