Bedensel ve zihinsel olarak sıradan bir insan gibi görünen Maya, hiç bir zaman kişilik tahlili kolay yapılan bir insan olmamıştı. Zengin ve uçsuz bucaksız hayal dünyası onu bir anne gibi sarıp sarmalamıştı.
Aslında anne nasıl sarıp sarmalar bilmiyordu. Bunu hiç bilmiyor ve tanımıyor olmasından daha kötüsü de asla bilmeyecek ve tanımayacak oluşuydu.
Yüzünü de hiç görmemişti. Ve bunun ne denli acı verici bir deneyim olduğunu anlatmaya kalksa bir kelime dahi edemeyeceği kesindi. Çünkü tüm hayatını içinde yaşadığı ve kendine korunaklı bir özel mülk gibi inşa ettiği zihnindeki o masalsı dünyasında dahi görmemişti onu.
Anne nasıl hayal edilir onu da bilmiyordu.
Ve ölecek kadar merak ediyordu. Elleri, yüzü, gözleri nasıldı kim bilir. Ya saçları, kızıl mı, siyah mı, sarı mı? Ya da kıvırcık mı, düz mü? Peki ya annesine benziyor olabilir miydi? İhtimaller dahilinde bile olamayan bir durumun en kritik noktası da o duruma dair hiç bir ibare ve işaret olmamasıydı.
Yaşam da böyle bir şeydi. Zihin ve bilinç altı arasına sıkışıp kalmış küçük bir kız çocuğunun annesine duyduğu derin özlemi gibi acı verici ve kırık dökük.
O küçük kız çocuğu yaş olarak neredeyse reşit olacağı son eşiğe gelmişti ancak, kalbi hala babaannesinin saçlarını tarayıp onu okula bıraktığı günlerde atıyordu.
Gün her zaman olduğu gibi pencerenin önünde başladı Maya için.. Fakat aynı sonuç nedeniyle gülüşü soldu. Heyecanı camdan bir vazo gibi yere düşüp parçalandı.
Biraz sinirlendi. Küskün bir tavırla ellerini çenesine dayayarak kendini pencereden sarkıtmaya devam etti.
"Tabi ki gelmeyecekti. Çünkü öyle bir kuş yok. Zaten bunu kim uydurduysa umarım bir daha hiç bir zaman zencefilli kurabiye yiyemez. Hatta çikolata ve çörek de... Ve tabi ballı turta da.." diye dizi halinde söylenmeye devam etti ve noktaladı "Sizi gidi yalancılar!"
"Başını geriye çevirerek babannesinin fotoğrafına baktı "Lütfen bana kızma olur mu? Biliyorum kötü bir kız gibi davranıyorum. Ama o aptal kuş da hiç gelmedi! Madem gerçek, o zaman neden gelmiyor? Gittiğin yerde ona rastlarsan, en güzel mavi ladin'in bizim bahçemizde olduğunu söyle. Lütfen babanne" dedi durdu ve "Sadece hayallerim gerçekleşsin istiyorum. Sonrasında söz veriyorum iyi bir kız olacağım" diye tamamladı fotoğraf ile konuşmasını.
"Sade ve gözden uzak bir yaşam sürdürmenin pek bana göre olduğunu düşünmüyorum" dedi kendi kendine.
Yüzyıllardır süre gelen bir inanışa göre her yıl bahar aylarında kırmızı başlı bir şakayık kuşu gelir ve konacak bir mavi ladin arardı. En büyük ve en güzel mavi ladini seçer ve ağacın sahibinin bütün dileklerini yerine getirirdi. İşte bu yüzden hemen herkes bahçesine bir mavi ladin dikmeye özen gösterirdi.
Bulutlar ülkesinin her bir ferdi gibi Maya da bu hikayeyi bir çok defa dinlemiş fakat 17 yıl içinde bir kez bile kırmızı başlı şakayık kuşuna rastlayamamıştı. Ama yine de gerçek olma ihtimaline büyük bir bağlılıkla tutunuyordu. Başka bir ihtimal yoktu onun için.
O kuş geldiğinde kalbinden geçen her şey gerçek olacaktı. Biliyordu.
Anne ve babasını hiç görmemiş ve onlara dair bildiği sınırlı bir kaç şey babannesinden duyduklarıydı. Babası ve annesi birlikte gittikleri deniz aşırı yolculuktan hiç dönmemişlerdi. O zamanlar henüz iki yaşında olan Maya babannesi tarafından büyütülmüştü. Fakat bir yıl önce onu da kaybetmiş ve tamamen yalnız kalmıştı. Onu çok özlüyordu ve yalnızlık oldukça yorucu bir duyguydu.
Hayatta kalan tek akrabası Halasıydı. Karşı dağın eteğinde bir çiftlik evinde eşi ve iki çocuğu ile birlikte yaşıyordu. Aradaki fiziki uzaklık yürüyerek yaklaşık iki saate tekabül ediyordu. Duygusal uzaklığı ise henüz ölçecek bir ölçü birimi yoktu. En son geçen son bahar gitmişti Maya. Halasını hep soğuk ve mesafeli bulurdu. O nedenle sık görüştükleri söylenemezdi. Eşi sakin ve amiyane tabirle pek suya sabuna dokunmayan bir karakterdi. Fakat Maya hiç birinden haz etmiyordu. Çocukları da dahil. Yaşları yakın olmasına rağmen onları da samimiyetsiz ve iki yüzlü buluyordu.
Düşünmeyi bırakıp kendini geri çekti. Sonra yüzüne değen ılık bahar rüzgarı ona kapattığı gözlerini yeniden açtırdı. Yaşadığı iki katlı taş ev çok yüksek olmayan bir dağın yamacında yer alıyordu. . Ön taraf az bir eğimli alabildiğine yeşil çayırlar ile kaplıydı. Yılın tamamı yeşil kalan bereketli topraklardı. Ama bahar ayları ayrı bir güzel oluyordu. Büyük çayır ve arsız otlaklar Mayıs papatyaları ile gelin gibi bezenmişti.
Yeşilin binbir tonu bir araya gelerek çok güzel bir görsel şölene dönüşüyordu. Bu göz alıcı güzellik Maya için hep masalsı gelmişti. İlerde çok yakışıklı bir prens ile evlenip o çayırlarda koşan çocukları ile mutlu ve uzun bir hayat yaşamak istiyordu.
Mucizelerle dolu bir peri masalı düşlemek hayatta tutunduğu tek şeydi.
Hayalini daima taze tutan bir bölge de yaşamak onu pek çok zaman gerçek hayatın dışına atıyordu. Yine öyle oldu. O büyük mavi ladine kurulmuş yüksekçe bir salıncakta, sallanırken rüzgar asi saçlarının arasında dans ediyordu.
"Ah ne şahane"
Yürüdü kapının sağ tarafındaki komodinin aynasının önünde durdu. Önce sağa doğru yüzünü çevirdi, sonra sola ve gözlerini devirerek kendini inceledi. Yarı kıvırcık sayılan dalgalı saçları iyice dağılmış ve yüzünün büyük kısmını kapatmıştı. Dudakları yeni kızaran bir kiraz gibi açık ama canlı bir kırmızıydı. Çıkık elmacık kemikleri ve ince yüz hattı daha da belirginleşmişti. Eğilip daha dikkatli baktı. "Son günlerde kilo vermişim gibi gözüküyor" diye mırıldandı ve kocaman olan gözleri ile neredeyse içine girecek kadar yakınlaştı aynaya. İşaret parmağını gözlerinin altında gezdirdi nazikçe. Gözleri daha da büyüdü "Çoğalmış bunlar" dedi. Şen bir kahkaha eşliğinde geri çekildi odasının orta yerinde, kendi ekseni etrafında dönmeye devam etti "Yaşasın be! Yaşasın ben de artık çilli bir kızım"
Küçükken babannesinin anlattığı bir masal karakteri ile kendini o kadar özdeştirmişti ki, yıllardır onun gibi olmayı hayal etmişti. Neşesi o yüzdendi. Fakat onun çil gibi gördüğü, daha doğru tabirle görmek istediği şeyler küçük birer kızarıklıktan fazlası değildi. Her yer de uçuşan polenlere karşı alerjisi vardı. Her yıl bahar aylarında burnu kızarır, cildi bir miktar değişir ve dahası sürekli hapşırırdı.
Bir süre sonra açık penceresinin önüne konan saka kuşunu fark etmesi ile durdu. Küçücük, minicik duran bu sevimli kuş türü bir süre büyüledi onu. Sessizce yaklaştı biraz gerisinde durdu. "Sen ne kadar güzel bir kuşsun böyle" dedi ve onu ürkütmemek için tekrar uzaklaştı.
Usulca hareket ettirdiği ayakları zemini kaplayan parke de bir miktar çıtırtı çıkarttı. Dudağını ısırıp kaşlarını kaldırdı "Daha sakin Maya, onu korkutacaksın"
Tam o anda duvardaki guguklu saatten çıkan o muazzam ses ile irkildi. İşe gitmek için evden çıkma saati gelmişti. Biraz daha sallanırsa geç kalacağı kesindi.
Yaklaşık iki aydır kasabanın en gözde ve daima kalabalık olan meydanında ki en popüler pastane de çalıyordu. Biraz yorucu olsa da, Maya o tempoyu oldukça sevmiş gözüküyordu. Bir kaç arkadaş da edinmişti. Üstelik bir sürü insanla tanışmak, uzun vade de onun kendini geliştirmesi için iyi bir fırsat olacaktı.
Nihayetinde böyle bir deneyim yaşamaktan gayet memnundu.
*Bölüm sizlere emanet. Hikâyeye devam etmemi istiyorsanız lütfen beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bulutlar Ülkesi
FantasíaPaçalarının ıslandığını görmezden gelerek şiddeti artan yağmurun eşliğinde adımlarını hızlandırdı. Fakat tek sebep elbette ki bu değildi. Bir süredir takip edildiği hissine kapılmıştı. Yağmurun çatılara vurarak çıkardığı ses etraftaki bütün sesleri...