3. Bölüm

467 24 33
                                    

Mavi Taş Kasabasının en gözde fırını olması vizyon-misyon denkleminde ününü artırırken, her sabah taze çıkan onlarca çeşit çörek, kurabiye, kek, ve turtaların kokuları gün ışığı ile birlikte köşe bucak yayılıyor, meydana bağlanan bütün ara sokakları kuşatıyordu.

Nihayetinde güzel kokular her zaman insanı cezbetmeyi başardığı için, kokudan daha iyi bir reklam da düşünülemezdi.

Maya bir çırpıda hazırlanıp sürgülü kapının önünde durdu. Bir elinde çantası, diğer elinde ise yanında gezdirmekten hoşlandığı bir kaç şey vardı. Parmak uçlarında yükselip dirseğini sürgüye yaklaştırdı ve büyükçe bir çabanın ardından kapıyı açmayı başardı. Sonra topuklarını da indirip büyükçe bir nefes aldı. Sağ işaret parmağı ile kapının dışındaki halkadan tutup çekti, ve inanılmaz güçlü çıkan ses akabinde oluşan sarsıntı sonrası sallanan pencerelere baktı ve umursamaz bir ifade takınarak bahçeden çıktı.

Tabi o sırada bahçeyi bir tablo gibi çerçeve içine alan çitlerin sağ tarafındaki yarım metrelik boşluk gözüne çarpmıştı. Nasıl olmuş olabilir temalı saniyelik bakış sonrası onu da ciddiye almadı ve devam etti.

Papatyalar ve kırmızı küpe çiçekleri ile bezeli, hemen sağ yamacından küçük ama berrak suya sahip bir derenin aktığı, sol yamacı alabildiğine kızıl çam, ladin ve akçaagaçlar ile kaplı, gri taş kaplama dar yolda yürürken hayal kurmayı da ihmal etmedi..

Karşıdan dört nala koşturarak gelen beyaz bir at, ve hemen üzerinde hayallerini süsleyen prensi görür gibi oldu. Beyaz atın, siyah bir bisiklet, üzerinde ki genç adamın da sıradan bir kasabalı olması dışında başka bir sorun yoktu.

Maya bisikletin rengini farkedince "Beyaz at şart değil. Siyah da olabilir. Sonuçta bu benim hayalim, kim karışabilir" diye mırıldandı.

Yanından geçerken ona hayretle bakan genç adama dönüp sanki onunla konuşuyormuş gibi devam etti "Masal da olsa. Yüzyıllardır süregelen bir dayatma ve aşılanmaya çalışılmış toplumsal normlara karşıyım. Mesela neden bütün prensesler sıfır beden ve çok güzel olmak zorunda ki? Bu çok saçma!"

Genç adam kaza yapma riskine rağmen arkasını dönüp bakmaya devam etti konuşarak aheste aheste yürüyen Maya'ya. Sonra başını kaşıdı ve garipseyen bakışlarını önüne çevirdi.

Tabi Maya hala monoloğun içinde anı seyretmekle meşguldü.

"Bence bütün prensesler obezdir. Saray mutfağında onlarca güzel yemek pişecek, tatlılar, içecekler ve envai çeşitte ki meyveler olacak ve onlar sıfır beden! Peh! Küllüyen yalan! Zaten hareket de yok. Gelsin hizmetçiler, gitsin muhafızlar. Bir bardak suyu kendileri almazken ve hatta kıyafetlerini dahi başkası giydirirken fıçı gibi olmaları kaçınılmaz diye düşünüyorum ben şahsen"

Devrik cümlesini de görmezden geldi. Sonra da yuvarlanarak gelen bir fıçı hayal edip kıkırdadı.

Ve nihayet çalıştığı fırının bulunduğu meydana çıktı. Hemen başını dikleştirip, bakışlarını keskin bir bıçak gibi biledi.

Sağ ayakkabısına bulaşmış bir parça çamuru fark edince etrafa hiç bakmadan ayağını usulca bir kaç kez yere vurdu. Ve devam etti. Eğer etrafta kimsenin olmadığını bilse bir vuruşta hepsini yere sererdi, fakat topluluk içinde kibar ve asil bir hanımefendi gibi davranmalıydı.

Meydanın etrafı nizami ve aynı elden çıkmış mimarisiyle göz dolduruyor ve göşterişli malikaneleri bir ipin etrafına sırası ile dizilmiş taş boncuk gibi gözüküyorlardı. Fırının tam karşısındaki kahve dükkanından kendine ve iş arkadaşına taze demlenmiş mis gibi kokan birer filtre kahve alıp devam etti. İnsanlara çarpmamak için ekstra çaba sarf ederek.

Bulutlar ÜlkesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin