10

59 4 0
                                    

Selamm bebekler. Bazen bölümü yazdıktan sonra üç, dört kez okuyup yazım hatalarını düzeltiyorum. Sürekli güncelleniyorsa kusura bakmayın lütfen. İyi okumalarrr.

Akın'dan...

Sabah alarmla kalkmayı bekliyordum yine her zaman ki gibi fakat babam uyandırmıştı. Odanın bir tarafı boydan boya camdı ve perdeleri sonuna kadar çekmesi yetmezmiş gibi bide adımı ezberliyordu sanki.

Cama arkamı dönüp üstünde ki örtüyü kafama kadar çekip suratımı kapatmıştım. Babam birden üstümdeki örtüyü çektiğinde sırtıma kadar açılmış üstüme baktı bir süre. Gözlerim kısık ona bakarken neden sinirlendiğini anlamaya çalışıyordum. Bir cevap beklerken ondan,

"Sanada günaydın baba." Dedim dikkatini bozmak için.

"Akın yaraların iyileşmedi mi? Tüm gün gezicez biliyorsun değil mi? Bu yaralarla nasıl gezmeyi düşünüyorsun aceba?"

"Hayır geçti baba uzun süre morluklar ve ezikler geçmiyor sadece. İyileştiler, acımıyorda gerçekten."dedim inanmasını isteyerek.

Bugünü bozamazdım dokununca değil ama morluğa büyük bir baskı uygulayınca ağrıyordu. Tekmelerden sonra kalan eziklerdi sırtımdakiler. Yani birisi hayvan gibi sırtıma vurmasa ağrıyacağı yok yaraların.

"Emin misin Akın? Bak ona göre gezeriz fazla yorulacağımız şeyler yapmayız."

"Eminim baba. Hem saat kaç kahvaltıya gidelim bir an önce?" Babam bir kez daha emin olmak için gözlerimin içine bakıp sonradan kolundaki saate çevirdi bakışlarını.

"10.20 saat. Uyuşukluğu bırakıp kalkıp hazırlanırsan sende bir saate çıkarız Akın."

"Tamam kalktım." Odadaki banyoya gidip işlerimi halletmiştim. Valizi daha boşaltmamıştık. Babam üstündeki koyu mavi salaş bol gömleğini ilikleyip ön tarafını giyindiği beyaz pantolonun içine sıkıştırdı.

Bende onun gibi, beyaz ince kumaşı olan salaş gömleğimle, dar siyah pantolonumu giyinmiştim. Beyaz spor ayakkabılarımıda giyip boynuma uzun kolyelerden bir kaç tane takmıştım. Gömleğin açık kalan yerinden gözüküyorlardı.

Gömlek vucudumdaki morluklarımı belli ettiğinde umursamadım. Karartı olaraktı sanki birçok dövmem varmış gibiydi. Kollarımıda babam gibi birkaç kez katlamıştım.

Babama çok özeniyordum bunun için. İş hayatı yoğun olduğu için sürekli takım elbiseyleydi. Fakat pijamalı hali bile tarzdı adamın. Ne giyinse fit vücuduna yakışıyordu. Dergi kapaklarından fırlamış gibi bir hali vardı sürekli.

Ona dönüp oldu mu kombinim dermişçesine kollarımı açarken gururla sırıtıp.

"Aferin aferin benim yolumda ilerliyorsun. Kimin oğlu be şu tatlılığa bak." diyip yanıma gelip yanaklarımı mıncırmıştı. Direk kendisini övmesine göz devirip sonrasında kendimi tutamayıp ufak bir kahkaha atmıştım.

Valizden kameramı aldım hızla. Telefonumu kapatmıştım uçağa binmeden önce ve şu dört gün açmayıda düşünmüyordum. Sonuçta konuşacak arkadaşım yoktu. Annemide hayatımdan çıkarıcaktım. Gerçekten sevmiyorsa beni görüşmemizede gerek yok. Babam dışında kimse ile iletişim kurmama gerek yok şuan ve babam da yanımda.

Babamda hızla cüzdanına oda kartınıda koyup telefonunu ve kiraladığı arabanın anahtarınıda alınca birlikte odadan çıktık. Kameram küçük kameradandı. Elim kadar bile yoktu büyüklüğü. Hatta arka cebime koymuştum. Asansöre binip en az 5 dakikalık beklemeden sonra sonunda 20. kattan inebilmiştik.

Arabaya binip babamın dediği sahildeki cafeye gelmiştik. Her tarafı cam olduğu için manzara mükemmeldi. Güneş denizi parıl parıl gösteriyordu. Yaz ayında olmadığımız için denize giren çok az kişi vardı.

İnopinatum (b×b)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin