11.04.2021
İyi okumalar...Bizim mahallenin bir kaç mahalle öncesinde durduğumuzda ruhum sanki buradan uzun süredir uzak olduğumu anlamış gibi özlemle titretti içimi. Arabayı park ettiğinde, cüzdanım ve telefonumla çıktım arabadan. Binalar arasında kalmış daracık bir sokakta arabayı kaldırımın yanına park etmişti. Sokaktaki apartmanlardan birine yürüdük. İkindi ezanı güzel bir kuş misali şakıyan müezzinin sesi eşliğinde semaya yayılıyordu. Bahçesiz apartmanın merdivenlerinden direk çıkıp apartmanın giriş kapısına ulaştık. Bu kapı kilitli olmasa gerek ki ablam ittirerek açtı. Hemen girdiğimiz kapının karşısındaki asansöre burada olmasının şansıyla hemen binerken altıncı kata bastı. Çıkana kadar onun nefes sesleri ve asansörün hareket sesinden başka bir şey duymadım. Aynı yolculuk boyunca olduğu gibi beni düşüncelere mahkum eden bir sessizlik vardı.
Asansör durduğunda buna dair bir kasa açılma sesi gibi bir şey çıkarttı. Önden indi ablam. Asansörün sağındaki kapıyı anahtarıyla açıp ayakkabılarını çıkartarak içeri girdi. Onu takip ettim sakin adımlarla.
Oldukça açık tonlarda döşenmiş tatlı eve giriş yaptık. Koridorun tam ortasında kalan giriş kapısından iki tarafa ilerleyen koridora bakış attım sola ilerleyen ablam üzerine. Kapıyı yavaşça örtüp ablamın peşinden ilerledim. Mutfağa girdiğimizde geniş mutfaktaki yemek masasını işaret etti yüzüme bakmadan. Ona uyup çektiğim bir sandalyeye çöktüğümde, o tezgaha yürüyüp bir cezve çıkarttı. Bir dolabı açıp kahve alırken bana baktı.
"Aç mısın sen?" Dediğinde elim istemsizce açlıktan kırılan karnımı bulurken dudaklarımı birbirine bastırdım. Terk ettiğim ablama bir şey demekten utandım. Bunu net bir şekilde gördü. Ne diyebilirim beni tanıyordu. Sıkıntılı bir nefes alıp kavanozu tezgaha bıraktı ve tezgaha tutunarak bana döndü.
"Üzerimi değiştireceğim. Sende başörtünü çıkart, sana tülbent getireyim. Kocam gelmediği sürece benim evim, senin evin. O da yedi sekiz gibi gelir, o yüzden rahat ol." Dedikten sonra mutfaktan çıkıp gitti. Arkasından iç çekerek baktım. Gözlerime bakmayan gözleri ne kadar bencilce olsa da hoşuma gitmedi.
Kafamı eğip kırılan telefonuma baktım. Bu telefonu o mu almıştı bana? Zengin miydik acaba? Ama telefon o kadar iyi bir şey değildi, ki zaten böyle bir şeyi takacak bir insan değildim. Önüme bir kuru ekmek koyamadı diye kızmazdım birine. Kızsam kızsam sevgi noksansızlığından olurdu. Sevgiye bayılıyor vazgeçemiyordum. Bundandır anne ve babamın ayak ucundan ayrılmayı hiç istemem. Ama ayrılmıştım. Beni annemden daha çok sevecek bir adam düşüncesi imkansız gibiydi. O kadar sevdi diyelim, adam serseri çıktı.
Telefonu açıp adını buldum. Bir kez daha çaldırdım. Hiçbir şey olmazken işe yaramayan telefonu kapatıp masaya bıraktım. Olduğun o yerden hiç çıkama gerizekalı. Hafızanı unutmuş karın, ortalıkta kimsesiz gibi dolaşırken o olduğun yere başını göm ve telefonu asla duyma. Salak!
Kimsesiz deyince orada bir evimiz olma ihtimalini düşündüm. Cüzdanı açıp anahtarları her zaman koyduğum küçük cebe baktığımda cidden bir anahtar gördüm. Nasıl bir evimiz olduğunun merakıyla dolarken cüzdanı kenara bırakıp ablamın dediğini yaparak başörtümü bir çırpıda çıkarttım. Gözlerim eskimiş yırtık pırtık olan boneye takıldı.
Bu bone...
Kullanılmayacak kadar berbat haldeydi. Benim gibi düzene, tertibe ölesiye değer veren bir insan nasıl böyle bir boneyi takar.
Adım sesleri duyduğumda ablam mutfağa girmiş tülbentti verip beni takmadan buz dolabına yönelmişti.
Kendimi gelip tel tokayla tutturduğum kahküllerimi çözüp tekrar sabitleyerek açık mavi üzerinde renk renk çiçekler olan tülbentle kafamı kapattım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuklacının Kelebeği (✓)
Ficção Adolescenteİslami bir kurgudur... Evden kaçmak doğru bir şey mi? Peki ya zorunda kalsanız? Hiçbir türlü haklı gibi gelmiyor değil mi göze? Bir de Yaren'in neden ve sonuçlarını dinleyelim. Ama bunu o bile unutmuşken onunla beraber yavaş yavaş öğrenelim. Unuttuğ...