0.5

1.4K 60 4
                                    

📌


Sakin ve huzur dolu bir mekana gelmiştik. Huzurdan kastım kafanı kaldırınca gökyüzünü görebilmek, kafanı çevirince denizi görebilmek. Deniz kokusunun burnuna vurması. Gözünü kapatınca hafif esen rüzgarın saçlarını uçuşturması. Huzurun tanımıydı bu.

Siparişlerimizi vermiş gelmesini bekliyorduk. Normalde yanımda yakınım olmayan biri varsa rahatça yemeğimi yiyemezdim ama şu an gözüm bunu görecek değildi. Fazlasıyla acıkmıştım.

"Biraz kendinden bahsetsene, oyunculuktan önce ne yapıyordun?" Ayaz'ın sorusuyla kafamı ona çevirdim. "Bir yıl hazırlık okuduğum için yeni mezun oldum. Yani oyunculuktan önce bir iş yapmıyordum, okuyordum."

Gelen yemeklerimizle tekrar sessizlik oluştu. Yeni tanışan insanlar ne konuşurdu ki? Üstelik yeni tanıştığım insan da Ayaz Ecevit. Kesinlikle karşısında konuşmayı unutuyordum.

Büyük bir iştahla yemeğimi yerken dış dünyadan kopmuştum. Kesinlikle yapmaktan en çok hoşlandığım şey yemek yemek. Sessizce geçen yemeklerimizin ardından masadan kalktık. Mekandan dışarı çıkar çıkmaz önümüzde beliren magazincilerle neye uğradığımı şaşırdım. Ayaz'a baktığımda onda da şoka uğramış bir yüz ifadesi vardı.

"Ayaz Bey merhaba, iş için mi buluşuldu?"

"İş dışı bir birliktelik var mı?"

"Daha önceden de tanışıyor muydunuz?"

Tüm bu sorulara cevap vermeyip o kargaşanın içinde arabaya doğru yürümeye çalışıyorduk. Hem sete geri dönmemiz gerekiyordu hem de cevap verirsek konu çok daha uzayacak, her tarafa açıklamalarımız yayılacaktı. Magazine karışmak, kendimi böyle tanıtmak kesinlikle istemiyordum. Umarım daha fazla uzamazdı.

Sonunda arabaya binebildiğimizde Ayaz beklemeden sürdü.

"Yağmur, cidden böyle bir şeyle karşılaşacağımızı tahmin etmemiştim. Hatta özenle sakin, kalabalık olmayan bir yer seçtim. Kusura bakmazsın değil mi?"

"Yok, anlıyorum. Senin suçun değildi."

"Olsun yine de özür dilerim. Yemeğimizi karavanda yemeliydik." Kafa sallayıp onu onayladıktan sonra düşüncelere dalmıştım. Annem yine arar mıydı? Eğer adını lekeleyecekse zerre umrumda olmazdı. Sorun bendim. Ben bu yola çıktığımda başarımla duyulacağım demiştim. Kendime söz vermiştim. Umarım bu durum şaşmazdı.

Sete geldikten sonra karavanıma yerleşip hazırlığa başladık. Aynı şekilde geçen çekimlerden sonra geceye doğru eve gelebilmiştim. O yorgunlukla nasıl yatağa girip uyuduğumu hatırlamıyorum bile.

Ertesi gün telefonuma gelen çağrılar sayılamaz derecedeydi ve iş ile ilgili olmayan hiçbir şeye bakmadım. Bazen görmezden gelmek gerekiyordu.

Yoğun tempoyla geçen haftanın ardından ilk bölümün çekimlerini bitirmiştik. Her şey istediğimiz gibi ilerliyordu, bu iş için fazlasıyla umutluyduk.

Bugün repo günüm olduğu için sete gitmeyecektim. Etrafında hiçbir arkadaşının olması ve bu kadar yalnız hissetmek ne kadar kötü bir şeydi. Keşke kardeşim olsaydı. Beni düşüncelerimden kurtaran telefon sesi odamda yankılandı. " Yağmur, ne yapıyorsun?" Arayan Sena'ydı. Zaten başka kim arardı ki?

"Ne yapayım, evdeyim oturuyorum öyle. Sen ne yapıyorsun?"

"Biz birkaç tane oyuncuyla hastanede yatan çocuklar için bağış yapmaya karar verdik. Birazdan toplanıp konuşacağız. Eğer sen de istersen gelir misin diyecektim. Ayaz da gelecek."

Bu muhteşem bir fikirdi. Hangi oyuncular varsa hepsini takdir etmiştim fakat ben bağış yapabileceğimi sanmıyordum. Şu an kaldığım ev bile benim değilken nasıl bağış yapabilirdim? "Sena, ben... yani biliyorsun..."

"Hayır hayır, öyle bir şey değil. Demek istediğim hep birlikte ufak bir program düzenleyip insanları bağışa teşvik etmek."

"Tamam o zaman, geliyorum. Konum atarsın." Telefonu kapattıktan sonra hazırlanmaya başladım. Evden çıktıktan sonra Sena'nın attığı konuma sürdüm. Vardığımda gözüme çarpan ilk kişi Ayaz olmuştu. İki tane çok popüler olmayan Burcu ve Gözde, bir tane de yine Ayaz gibi, televizyon izleyenlerin kesinlikle tanıyabileceği Ömer vardı.

Sena sanki hissetmiş gibi etrafına bakıp beni gördüğünde gülümseyip ayağa kalktı. Ben de beklemeden yanlarına ilerledim. Herkesle el sıkışıp tanıştıktan sonra bana yakın taraf olan Ömer'in yanına oturacaktım ki Ayaz birden konuştu.

"Yanıma otursana Yağmur."

Aslında zaten onun yanına oturacaktım ama iki kişilik koltuğun ortasına bacaklarını açarak oturmuştu. Ayaz'a kayar mısın diyeceğime direkt boş olan Ömer'in yanına geçecektim. Tabii Ayaz durdurmasaydı.

Ayaz'ın yanına geçip oturduğumda garip bir şekilde bize baktıklarını fark ettim. Ayaz'a döndüğümde o da benim gibi anlamsız anlamsız bakıyordu. Birden bana döndüğünde koltuğun çok büyük olmamasından dolayı yüzlerimiz birbirine yakınlaşmıştı. Yanlış anlaşılmaması için, ya da utandığım için kafamı hemen çevirdim. Sonrasında zaten Sena konuşmaya başlamıştı.

Hep birlikte bir canlı yayın planlamıştık. Üçü de cana yakın insanlardı ve iyi anlaşmıştık. Her şeyden önce birbirimize ısınmamız şarttı zaten. Kahve eşliğinde sohbet ettikten sonra herkes evlerine dağılmaya karar verdi. Hava o kadar güzeldi ki, akşama kadar eve adımımı bile atmak istemiyordum!

Burcu, Gözde ve Ömer ile vedalaştıktan sonra Sena bana döndü. "E hadi, gidiyorum ben de. Kendinize iyi bakın!" Sena da gidince Ayaz ile baş başa kalmıştık. "Araban var mı? Seni bırakabilirim istersen."

"Var, arabam varda hiç eve gitmek istemiyor canım." Bunu söyleyince durup kendi kendime düşündüm. Bunu neden söylemiştim Allah aşkına? Şimdi çıkıp "peki bana ne bundan?" Derse çıt çıkaramazdım.

"Ne yapmak istiyorsun peki?"

"Bilmem." Konuşmayı uzatıp utanmak istemiyordum. Bu adamın yanında sürekli olarak yerin dibine girdiğimi hissediyordum. Biz nasıl aynı dizi de oynayacaktık, bunu nasıl başaracaktık en ufak bir fikrim bile yok. Yanındayken elim ayağıma dolaşıyordu.

"Gel benimle." Tek cümle iki kelime. Bir de bileğimi saran parmaklar vardı tabii.

"Ne? Nereye?"

"Ben de senin gibi bu güzel havanın tadını çıkarmak istiyorum. Neden birlikte çıkarmayalım? Paparazziler kimin umrunda?"

20.04.21

Özgür HisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin