Gözlerim kapalı bir şekilde otobüsün arka taraflarında oturuyordum. Git gide otobüs doluyordu. Gözümü hafif açtığımda iyice kalabalıklaştığını gördüm. A sikecem ha. Yaşlılar ekmek almak için utanmasa şehir değiştirecekler. Yer vermemek için gözlerimi kapattım tekrar. Kulaklığımın tekini de boş kalan kulağıma yerleştirdim.
But you didn't have to cut me off Ama beni kestirip atmak zorunda değildin.
Make out like it never happened Sanki hiç yaşanmamış gibi davranmak zorunda değildin.
And that we were nothing Sanki biz hiçbişeydik.
And I don't even need your love Ve senin sevgine ihtiyacım bile yok.
But you treat me like a str-
Gözlerimi açıp müziğimi bölen, üstümdeki ağırlığa baktım. Yerdeki telefonuma gözüm ilişti. "Yavaş olsana amına koyayım." Çocuk anında üstümden kalktığında telefonumu yerden almış bana uzatmıştı. Kenarı az da olsa ezilmişti. Sinirle yüzüne doğru döndüm. "Telefonum..."
"Üzgünüm ufaklık. Fren yapınca feleğim şaştı. İstersen tamirciye gidebiliriz." Kısa bir bakış atıp mırıldandım. "Annen ufaklık." Duymuş mudur neyse banane. Okuldan eve gidiyordum. Bir sürü durak geçerken hâlâ yanımda oturan kaykaylı çocuğa baktım. Turuncu saçları, çizik olan kaşı, adem elması ile müthiş duruyordu. Allah sahibine bağışlasın ne diyeyim. Durağa gelmeden önce yer istemem gerekiyordu çünkü ineceğim durak ile diğer durak arası uzun bir yol vardı.
Eve gidene kadar baya olurdu. Zaten otobüsten indikten sonra da yürümem gerekiyordu. Her türlü yürüyecektim. Çocuktan yer isteyeceğim zaman çoktan durağa yaklaşmıştık. Kimse basmamıştı düğmeye ve kimse de beklemiyor olmalı ki otobüs direkt geçmişti. Şansıma sıçayım. Acilen yer istediğimde mahçup şekilde bakmıştı.
Ne Oldu biliyor musunuz?! İNEMEDİM? Dalgındı sanırım. Şimdi o kadar yolu yürüyecektim. Çocuğa kötü bakışlar atarken çocuk kafasını çevirmişti. Bıkkınlıkla nefes verip sonraki durağı bekledim. O da yanıma dikildiğinde her an üstüne atlayabilirdim. Durağa geldiğimizde sakince inmiş yürüyeceğim yola uzun uzun bakmaya başlamıştım. Şuan cok sinirliydim.
Uzun bir yol sonunda apartmanın önüne gelmiştim. Sallana sallana binaya adımladım. Eve girmek için anahtarı yuvaya sokup kapıyı açtım. Kun ve ben aynı evde yaşıyorduk. "Nerde kaldın amına koyayım?" Gelen ses ile sakince kapıyı kapatıp salona ilerledim. "Bir bebe yüzünden bir durak daha gittim. Üstelik telefonumu da düşürdü. Bana bulaşma keserim seni." Kun eli ile ağzını kapatmış kahkaha atmıştı. "Aşırı üzüldüm şuan." Derin bir nefes verip kafa salladım.
🛹
Balkona sigara için çıktığımda gözüm parka takıldı. Kaykay süren birkaç kişi vardı. Telefonumu elime almış bir yandan sigara içiyor bir yandan da telefonla oynuyordum. "Ten!" Kun'ın bağırması ile sigarayı söndürüp içeri geçtim. Kafamı bağıran Kun'a çevirdiğimde ne oldu bakışları atıyordum. "Çocuklar cafeye çağırıyor gidelim mi?" Şuan çıkmak istiyor muydum? Belki sonra. "Sen git. Sonra gelirim. Daha yemek yemedim." Kun kafa salladığında adımlarımı mutfağa yönelttim. Aç ayı oynamaz yemek zamanı.
🛹
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Hob Sea TaeTen getirdim size. İyi okumalar. İlk bölüm kısa bu yüzden diğerleri uzun olur. Azıcık da markwoo var