Eve gelene kadar Göktuğ'un ağzını bıçak açmamıştı. Vardığımızda sertçe frene basarak arabayı aniden durdu ve koltuğumda ileri fırlamama sebep oldu. Dayanamayıp "Ya Göktuğ ne oluyor ?" diye sesimi yükselttim. Ama o çoktan arabadan inmişti. Ben de arkasından indiğimde beni aniden arabaya doğru itti, sırtım tamamen arabaya yaslanmıştı ve Göktuğ ile aramızdaki mesafe şu an bir santimden azdı.
Bu hareketine o kadar şaşırmıştım ki tepki bile verememiştim. Sıcak nefesini yüzümde hissettim. Bana sinirle "O çocukla ne işin vardı?" diye çıkıştı. Gece siyahı saçları yüzüne dökülüyordu, ve aynı saçları gibi simsiyah olan gözleri öfke ile parlıyordu. "Ne çocuğu?" diyebildim ancak. Göktuğ'u annem ve babası flört etmeye başladığından beri tanıyordum ama daha önce bana hiç böyle davranmamıştı.Evet gıcıktı, başbelamdı ve beni hep sinir ederdi ama bu farklı bir boyuttu. Tekrar öfkeli, ama alçak sesiyle "Doğu Demirok'la senin ne işin var Melina?" dedi. Doğu ? Doğru ya, bugün tanıştığım o peri masallarından çıkma gibi duran çocuk. Göktuğ'un bizi gördüğünü hatırladım. Peki neden bu kadar kızmıştı ki? "Önce üzerimden çekil" dedim sinirlenerek. Onu ilgilendiren bir durum yoktu.
Göktuğ çekildi ve ellerini sinirle saçlarının arasına soktu. "Sen beni orada bırakıp gidince benim de okulu göstermesi için birinden yardım istemem gerekti herhalde" dedim kollarımı birleştirirken. Göktuğ elini omzumun üzerinden geçirip beni tekrar araba ile arasını aldı. "O zaman okulda bir daha yalnız kalmıyorsun" dedi ve ben daha cevap veremeden dönüp gitti. Ne oluyordu bu çocuğa ?
~•~•~
Akşam yemeğine kadar odasından çıkmamıştı. Ben de odamın içinde dönüp duruyor neler olduğunu düşünüp kafamda kuruyordum. Ne olmuştu böyle? Doğu ile ilgili bir sorun mu vardı yoksa başka bir şey miydi bu durum? Göktuğ neden birden biri benim üzerimde hak ilan ediyordu. Bu yeni geliştirdiği bir çeşit abi komplesi miydi? "Erkekler..." diye geçirdim içimden.
Ardından, bugünki olaydan sonra Göktuğ'u ilk kez göreceğimin farkında olarak akşam yemeği sofrasına gitmek üzere odamdan çıktım. Kapıyı açtığım anda, odamın karşısındaki beyaz kapı da açıldı ve Göktuğ ile göz göze geldik. Gözlerimi devirip merdivene döndüm. Arkamdan "Melina" diye seslendi.
İç çekip ona baktım. "Seslenmek fazla kibar olmadı mı ? Kolumdan falan çekiştirseydin" dedim ukala bir tavırla. "Üzgünüm, konuşabilir miyiz bir dakika ?" diye sordu. Sakinleşmişti. Öfleyerek de olsa gittim yanına, ne diyeceğini merak ediyordum.
Odasına girdik. Benimkinin aksine onun odası çok daha düz, süsten uzaktı. Duvarları siyahtı, diğer pek çok eşya da öyle. Yatağın üzerine oturduğumda o da sandalyesini çekip karşıma oturdu. "Melina biz sonuçta arkadaşız" diye başladı lafına. Aramızdaki ilişkiyi tanımlamak için çok garip bir kelimeydi. Biz sadece mecburiyetten birbirine katlanan iki kişiydik bana göre, onun için bundan fazlası mıydı ?
"Ve ben senin bir arkadaşın, ve de abin olarak" diyordu ki onu böldüm ve "Abim değil, arkadaş kelimesini kabul edebilirim" dedim. Yüzüne düşen saçlarını üfleyerek havalandırdı, "Tamam sadece arkadaşın olarak, senin Doğu'dan uzak durmanı tavsiye ediyorum. Onun gerçek yüzü sana gösterdiği yüzünden çok farklı" diye bitirdi cümlesini. Kafam karışmıştı "Bir kaç sorum var. Sen onu nereden tanıyorsun bir, benimle onun arasındaki ilişki neden seni ilgilendirir bu da iki" dedim ve bacağımı diğerinin üstüne attım.
Oturduğu yerde dikleşti, gerçekten ciddi duruyordu. "Bir şekilde tanıyorum ve iyi birisi olmadığını biliyorum. Hatta bütün okul biliyor. Okuldaki her kızla yattığına dair söylentiler var" dedi. "Söylentiler beni ilgilendirmez hiç de öyle birisi gibi durmuyor diye cevap verdim ona. "Başka söyleyeceğin bir şey yoksa ben yemeğe iniyorum" diyerek doğruldum. Göktuğ hiçbir şey söylemedi, sadece öfledi ve odadan çıkışımı izledi.
Yemekte annem ve Metehan amca ile yaptığımız günlük bir sohbet dışında pek bir şey konuşulmadı. Yemeğim bittikten sonra izin isteyip odama çıktım. Göktuğ'un söylediklerini düşünüyordum. Demek Doğu hakkında böyle söylentiler vardı. Ama inanmıyordum bunlara, o çok mükemmel duruyordu. Gerçek bir beyaz atlı prens gibiydi. O tatlı gülüşü ve ela gözleri aklıma geldiğinde kalbimin tekrar hızlandığını hissettim.
Hızla yatakta doğruldum "Kendine gel Melina ne oluyor sana" diye kendi kendime söylenip elimi yanaklarıma götürdüm. Sıcacık olmuşlardı. Aklımdaki düşünceleri defetmek için yatağımın yanında duran müzikçaların düğmesine bastım. Şarkıya odaklanırsam bu düşünceler giderdi. Kimseden hoşlanmak falan istemiyordum ben. Açık söylemek gerekirse, korkuyordum. Birini sevmekten, gardımı indirmekten, ve sonrasında incinmekten korkuyordum. Zaten daha küçük yaşımda babamı, ilk aşkım olan biricik babamı kaybetmiştim. Yaralarım tazeydi hala, hiç kapanmıyordu. Her kızın ilk aşkıdır babası, ve her kız onu babası gibi koruyacak, sevecek bir erkek ister hayatında. Ama benim için babam gibi birini bulmak imkansızdı. O bu dünyadaki en iyi insandı, hatta belki de bu kirli dünyadaki tek iyi insandı o. Pencereye doğru ilerledim ve hafifçe perdeyi açtım. Gökyüzüne baktım ve yanaklarımı ıslatan yaşları elimin arkasıyla sildim. Oradasın biliyorum baba, gökyüzünden beni izliyorsun.
Bir süre yıldızları izledim. Yorulmuştum ve artık gözlerim kapanıyordu. Yatağıma girip kendimi uykunun kollarına bıraktım.
•~•~•
Sabah uyandığımda, hazırlandım ve okul üniformamı giydim. Üstümü başımı düzeltip kahvaltı sofrasına indim. Göktuğ normal haline dönmüştü. O her zamanki hayatı ciddiye almayan eğlenceli kişiliği geri gelmişti. Dünkü olayın aramızda unutulduğuna sevinmiştim. Yemekten sonra beraber çıktık. Evin demir kapısını açarken "Önden buyrun küçük hanım" dedi. Benimle uğraşmasına sevineceğim aklıma gelmezdi. En azından o gerginlik ortadan kalkmıştı ya yeterdi.
Okula geldiğimizde otoparkta inip tekrar devasa okul bahçesine girdik. Göktuğ kulağıma eğilip "Bugün seni gerçekten yalnız bırakmayacağım" diye fısıldadı ve gülümseyerek yürümeye devam etti. Alaycı bir yüz ifadesiyle "İyi o zaman bir işe yara da okulu gezdir" dedim. Ders başlayana kadar bahçede dolandık ve etrafa bakındık. Neredeyse en az okul kadar büyük olan spor salonunu ve bazı başka şeyleri göstermişti bana. Zil çaldığında ise sınıfımın önüne kadar yine benimle geldi. "Of git artık" dedim omzuna hafifçe vurarak, sınıfın kapısındaydık. "Tenefüste falan da gelme" diye uyardım. "Neden" diyerek saçlarımı karıştırdı "Abisi ile gezen kız diye dalga geçilmesinden mi korkuyorsun" dudağının sadece bir tarafını kıvırarak gülümsedi. Saçlarımı bozan elini ittirmeye çalışırken "Abisi mi?" diye bir ses geldi. Bu melodik sesi tanımıştım. Doğu sınıfın kapısına yaslanmış, kolları bağlı bizi izliyordu. Göktuğ'un gülümsemesi aniden silindi. Ben aralarına girer gibi "Şey, üvey abisi" diye düzelttim.
Doğu gülümsedi ve kollarını çözmeden yanımıza yaklaştı. Göktuğ'a bakarak "Bu güzel kızın senin kardeşin olacağı aklımdan bile geçmezdi Göktuğ" dedi. İkisinin de boyu benden uzundu ve şu an ikisinin arasında ufacık kalmıştım. Aralarındaki gerilim öyle yoğundu ki etrafataki insanlar dönüp bize bakmaya başlamıştı. Göktuğ dişlerini sıkıp çenesinin keskin hatlarını iyice göz önüne çıkarmıştı. Dikkatlerini dağıtmak için "Ah öğretmen geliyor sınıfa girsek iyi olacak" diyerek Doğu'yu hafifce sınıfa doğru iteledim.
Doğu göğsüne koyduğum elimi tutup indirdi. Elimi bırakmamıştı ve hafifçe tutuyordu. İkisi de hala göz teması kuruyordu. Hiç faydalı olmamıştım. Doğu'nun elimi tutan sıcak eline baktığımda yüzüm kızarmıştı. Göktuğun da ellerimize baktığını farkedince elimi çektim. Ama Doğu, tekrar bir hamle yapıp elimi yakaladı. Hala Göktuğ'un suratına bakıyordu, onu kızdırmak için yaptığı belliydi. Bu ikisinin arasında ne yaşanmıştı ?
O anda Göktuğ sağ kolunu bana dolayıp beni kendine doğru çekti. Sırtım onun göğsüne çarpmıştı. Doğu'nun tam aksine Göktuğ'nun vücudu buz gibiydi. Doğu ateşse, Göktuğ buzdu sanki. Zıt kutuplar olsalar da sanki ikisinin bir çeşit benzerliği vardı ve bunu çözememiştim.
Göktuğ tehditkar bir ses tonuyla "Evet o benim üvey kardeşim ve sen benim olana dokunmayacaksın" dedi Doğu'nun gözlerinin içine bakarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başbelası
Teen FictionHer şeyini kaybetmiş, yıldızlardan dilekler dileyen, geceleri gökyüze bakıp yıllar önce kaybettiği babasıyla konuşan, içindeki narinliği saklamak için ruhuna demirden zırhlar giyen, kimse ona ulaşmasın diye elleriyle duvarlar ören bir kız, Melina. ...