Bölüm/1 "Şehadet Mi Annem Mi?"

687 88 71
                                    

  15 yaşındaki şehit Filistinli çocuk Ali Eymen Nasr Abu Aliya'nın  ansına ithafen...

Sırtını yasladığı koltuktan izlediği gökyüzü bulutsuzdu. Business bölümde onun haricinde oturan en fazla yedi sekiz kişi bulunuyordu. İnsanların yüzlerini incelemeyi onlara sezdirmeden başarabilen ender kişilerden birisiydi. Hatta bir keresinde beraber gözcülük yaptığı ihvanlarından birisi bu özelliğinin onu tedirgin ettiğini söylemişti. Deri koltuğa iyice yaslanırken gözleri sol kolundaki saate ucundan dokundu. Biraz sonra inişe geçecekleri anons edilecekti. Uykusunu getirmeye başlayan rahat koltuk kendisini kötü hissetmesine neden oluyordu. Orada oturmasının sebebi, uğruna ölmeyi göze alabileceği kadar kıymetli bir şey olmasa üzerinde İsrail yazan bu uçağa asla binmeyeceğini çok iyi biliyordu.

İstanbul Teknik Üniversitesindeki önemli profesörlerin referansıyla İsrail'in en önemli üniversitelerinden birinde yüksek lisans yapmaya hak kazanmıştı. Bunu düşündüğünde hafif kavruk tenini süsleyen dudakları hafifçe sola kıvrıldı. İstemsizce içinden "Hak kazanmak mı? Ayağıma kapansalar işgal devletinin sıralarında dirsek çürütmeye razı olmazdım." diye geçirdi. Ardından kafasını koltuğa iyice gömdü.

Henüz yirmi iki yaşındaydı annesine gideceğini söylediğinde... Amerikalı kızı gösterip, bir doğum gününde yaşamayı kendine önemli kılan hayat amacını annesine fısıldamıştı.

O güne kadar bir kere bile hissetmemişti annesi gideceğini. Üniversite sıralarında uslu uslu oturan bir evlattı onun için. Oysa üniversiteye gelene dek yüreğinde milyonlarca karanfil büyütmüştü toprağa düşen her damla kan için...

Said ile tanışması lise zamanlarına dayanıyordu. Bazı geceler beraber sabahlar, yüreklerine ateş olan mazlum ahına çare üretmeye çalışırlardı. Ardından başlar secdede çözüm yolu için saatlerce haykırırlardı semaya... Ta ki yolları aynı davaya gönül verenlerle kesişene dek...

Zihninin zeminini buz tutturan düşünceleri, iniş yapacaklarını söyleyen kadın sesiyle bölündü. Birkaç dakikalık bir bekleyişten sonra uçağın tekerleri zemin ile buluşmuştu. Yanında sadece keten bir sırt çantası bulunuyordu. Kabinden onu aldıktan sonra uçaktan indi. VIP çıkışına doğru yürürken içinden ettiği küfürlerin bir tanesi bile yüzüne yansımıyordu. Sonuçta o Yahudiliği tescillenmiş, İsrail Devleti'ne hayran bir gençti. Jacob olmayı o seçmişti...

Adımları sırça bir zemin üzerinde dikkatle yürürken, omuzları dikti. Parmaklarının arasından sıyrılacak kadar uzun saçları aheste aheste karışmıştı birbirine. Üzerine giydiği salaş hırkası ve altına giydiği tişörtü üzerinde entelektüel bir hava oluşturuyordu. Dudakları zırh gibi geçmişti birbirine. Duruşunun heybeti uzun boyundan değil, mizacındandı. Bir kere bakan dönüp bir kez daha bakıyordu. Ama o korkusuz gözleri birkaç metreden fazla yanına yanaşmalarına izin vermiyordu. Havaalanının çıkışına doğru yürüdüğünde gözleri yeniden saatine kaydı. Dudakları biraz daha kenetlendi birbirine. Öğlen namazının vaktinin geçmesine az kalmıştı. Ama kendini evine atmadan namaz kılamayacağını iyi biliyordu. Yanlışlıkla dahi bir mescit yahut camiye sapsa hayatının hatası olacağının farkındaydı. Taksilerin durduğu alana doğru geldiğinde boşta olan bir taksiye eli ile işaret etti. Taksinin kapısını araladığında keten çantasını arkaya gelişi güzel salladı. Tam kendisi de taksiye binmek üzereyken bir elin omuzuna dokunmasıyla irkilmesi bir oldu.

Elin sahibini tuttuğu gibi hızla taksi camına yapıştırdı. Tamamen refleks olarak yaptığı hareket sonucunda havaya tiz bir çığlık kaçmış, tuttuğu bedenin taksiye çarpması sonucunda küt bir ses çığlığa eşlik etmişti.

ALACA (İslami)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin