"Silahları almışlar." Dedi William.
"Onları ikiye bölmek için ellerim kâfi." Dedi Jane dişlerini sıkarak.
"Kimseyi ikiye bölmüyoruz, Jane. Sonradan gelen biziz, bilmedikleri şeyden korkmalarından daha doğal ne var?"
"Fazla iyimser yaklaşmıyor musunuz komutan?" Dedi Mark şüpheyle bakarak.
Evet, çoktan burayı içindekilerle birlikte yok etmem gerekirdi. Halkım için tehdit oluşturuyorlardı ve zorla buraya getirilmiştim.
Fakat nedendir bilinmez, içimden ilk kez sakince durmak geliyordu.
Peter'siz ilk sabahımdı. Bu çok garip bir histi, dostlarım. Rutinim bozulmuştu. Gün aydınlanmadan evvel uyanırdım. Bir saat sonra Peter uyanırdı. Birlikte yemek yerdik. Yalnız değil, askerler ve halk bir arada olurdu. Başlarında ben, hemen solumda Peter. Yanında Manu.
Düşündüğüm her saniye, biraz daha batıyordum zihin çukuruna. 'Benim hatamdı' demekten alıkoyamıyorum kendimi. Farklı olabilirdi her şey. Peter yanımda olabilirdi.
Koruyucu olmak, anneliğimden daha mı önemliydi? Bu sorunun cevabı dün sorulsa kesinlikle 'evet'ti. Ailen ya da dostların olmaz şayet koruyucuysan. Yaşamının temel amacı, yaşatmak ve korumak.
Koruyucu babam bu uğurda ölmüştü, bir gün ansızın. Gerçekten şaşırmış mıydım? Bilemiyorum. O gün de üzülmeye fırsatım olmamıştı.
Şunu düşünmeden edemiyorum, gidebilirdim. Koruyucu olmam için kapıma dayandıkları gün gidebilirdim. Bunun için doğduğumun bilincindeyim. Fakat gidebilirdim, henüz çocuktum. Bu kadar sorumluluğu almayabilirdim.
Gidebilirdim, Peter'in doğduğu gün. Ona iyi bir yaşantı sağlayabilirdim. Savaş'ın içine atıp, savaşçı olması için zorlamayabilirdim.
Eğer gitseydim, şu an hiç uğruna ölmemiş olurdu. Yine sol tarafımda otururdu. Cihan'a sığmayan hayallerinden bahsederdi.
Kendimden tiksinti duymadığım tek bir saniye yoktu. Binlerce insanın yaşamına son vermiştim, en son oğlumun ve en sadık askerimin.
"Siz ne dersiniz komutan?"
"Ne?"
Jane, alçak sesle, "Dedim ki, şurada çıkış var, dörde ayrılıp taşıtı bulalım. Askerleri alıp geri döneriz ve hepsinin işini bitiririz. Ardından buraya yerleşebiliriz komutan. Ha?"
"Jane!" Dedim uyarı dolu bir sesle
"Peter'e verdiğim sözü tutacağım. Artık savaş yok, kimseye dokunmayacağız."
Hemen yanımızda bir kadın belirdi, "Tomris sizi bekliyor, beni takip edin lütfen." dedi.
Jane'e uyarı dolu bir bakış attım sakince durması için.
Jane'i sakin tutma görevi Manudaydı. Manu'yu dinlerdi. Çoğu zaman konuşmadan bile başarırdı.
Yürüdüğümüz uzun koridor geniş bir salona çıktı. İçi tıka basa doluydu. Her masada üç-dört kişi oturuyordu. İçeri girdiğimizde herkes konuşmayı kesti ve bize doğru döndü. Siyah saçlı kadın, yani Tomris, ayağa kalkıp bize doğru yürüdü.
"Biz de sizi bekliyorduk, böyle geçelim." Dedi eliyle masayı işaret ederek.
Kafamın içinde bir ses sürekli şöyle diyordu: 'çok saçma, bu kadar nazik davranmaları çok saçma.'
Çünkü hakkımızda hiçbir şey bilmiyorlardı. Gökten öylece inmiştik.
"Biz gitmeyi düşünüyorduk. Halkım ve askerlerim endişelenmiş olmalı."
![](https://img.wattpad.com/cover/256679415-288-k137043.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OLUŞ VE YOK OLUŞ (G×G)
Science Fictionİnsan, her şeyin en kutsalı olduğu gibi, en kötüsüdür de. M.