"Olivia!"
Hızlı bir şekilde bana doğru döndü.
"Liliays'dan haber geldi mi?"
"Evet, ulak geldi komutan. Liderleri sizinle konuşmak istiyormuş." Dedi başını yerden kaldırmadan.
"Koruyucular kimsenin ayağına gitmez. Bu kadın kendini ne sanıyor?" Dedi, Jane hiddetle.
Sessiz kalıp dışarıyı izlemeye devam ettim.
"Size söylemiştim, şimdiden kontrolü ele alıyor. Lider olduğunu kabullendirmeye çalışıyor, komutan." Diye devam etti.
Veronika her zaman ki gibi garip, alaycıl bir gülümsemeyle, "Neyi anlamıyorsun Jane? Burası onların. Pekâlâ başa alalım, biraz empati: hâlâ dünyada olduğumuzu düşün. Sonradan gelen de Liliays ve Tomris olsun. Ne yapardın, Jane? Ben söyleyeyim, savaş atını tımarlar, kılıçlarını bilerdin. Bilinmezlik korkuturdu ve anlamak yerine ortadan kaldırmayı tercih ederdin. Ah, elbette bizimle eşit konumda olmaları mümkün değil, farkındaysan lider olmaları demiyorum, sıradan birer insan muamelesi bile görmezlerdi. Çünkü biz daha üstünüz (!) Öyle değil mi? Sevgili Jane, kıyameti ilahi bir güç değil, senin gibi liderlik kompleksi olan insanlar getirdi." Dedi tek nefeste.
Jane öfkeden kızaran yüzüyle hızla bana doğru döndü, ağzını açıp bir şey diyeceği sırada Veronika onu susturdu, "Şunda anlaşalım artık, Jane, kaybettik. Evet, bu doğru: kaybettik. Gücümüz dünyada kaldı. Gerçekçi olalım, sistemimiz o kadar muazzam olmuş olsaydı binlerce insan ölmezdi. O kadar muazzam olsaydı Peter dünyada kalmazdı. Hani koruyucu kimsenin ayağına gitmezdi? Veliaht'ı dünyada bırakmadık mı? Manu gibi sadık ve kudretli bir askeri dünyada bırakmadık mı? Ne düşünüyorsun bilmiyorum ama dünyada da, burda da birer hiçiz. Oradan bakınca normal (?) Bir hayatı kendim için istiyormuşum gibi mi duruyor? Yakında öleceğim. Hiç kimsem yok, yapayalnızım. Kaybedecek hiçbir şeyim yok. Tek isteğim huzur içinde ölebilmek ve burası bu haldeyken bunu bile yapamam."
Jane dişlerini sıkarak, "Sakın," hızla yaklaşıp devam etti, "Bir daha Manu hakkında konuşma."
"Jane, uzaklaş."
Gözlerini Veronika'dan ayırmadan uzaklaştı.
"Ne yapacağız şimdi? Burada durup birbirimizi mi suçlayacağız? Mükemmel plan bu mu? Tamam tüm suç benim, kıyameti de ben getirdim, şimdi sıra burada, burayı da öldüreceğim. Tüm Liliays'ı, içindekileri, köşede duran zararsız kayayı bile parçalayacağım. Sakinleşebildik mi?"
"Komutan-"
"Yeter, Jane. Dışarı çık, Olivia sende."
Veronika buz gibi bir suratla orada durup konuşmamı bekledi.
"Peter'ı orada kasten bırakmadığını biliyorum, öyle konuştuğum için üzgünüm. Sadece Jane'in durulmasını sağlamaya çalışıyorum."
"Fakat daha çok körüklüyorsun."
"Amacım bu değil."
"Biliyorum, Veronika."
"Tomris'e gidecek misin?"
"Veronika, içimde, işte tam şurda: göğüs kafesimin altında anlamlandıramadığım şeyler oluyor. Sadece orada da değil, kafamın içinde, en derininde. Hatta belki yirmi sekiz yıldır kavrayamadığım bir yerinde. Anlayamıyorum, karar veremiyorum, düşünüyor fakat yeterince algılayamıyorum. Tomris'le ne yapacağımı bilmiyorum ve bu öyle bir his ki, sanki hiçbir zaman öğrenmeyi beceremezmişim gibi geliyor."
"Bu ne demek oluyor?"
"Bilmiyorum. Burada kalmak istemiyorum çünkü kalırsam ya katliam olacak ya esaret. Fakat gidecek yerim de yok. Oğlumu bu uğurda kaybetmişken ne yaparım, nereye giderim bilmiyorum."
"Bu garip."
"Garip olan nedir?"
"İki seçenek sunuyorsun. Normalde sadece katliam olur. Seni alıkoyan nedir komutan?"
Olduğum yerde durup Veronika'nın gözlerine baktım, ne diyeceğimi bilmediğimden dakikalarca sessiz kaldım.
"Aralarında suçsuz insanlar var ve veliaht'ın kanını taşıyor olabilirler. Kutsallığını biliyorsun."
"Komutan, lütfen, hiçbir şeyin kutsallığını umursamadığını ikimiz de biliyoruz. Liderliği Tomris'e vermeyi bile düşünüyorsun... Elbette herkesin iyiliği için doğru olan bu fakat kabul edeceğini düşünmemiştim."
''Böyle bir şey yapmayacağım. Sadece tüm ihtimalleri değerlendiriyorum. Gerekirse hepsinim kanını içeceğimi biliyorsun."
Ardından devam ettim, "fakat, Tomris suçsuz gibi geliyor. İkimiz de kendimizce haklıyız. O da dışarıdan gelen tehlikeye karşı önlem almaya çalışıyor. Haksız sayılmaz. Veliaht bile bize güvenmemişken, o neden güvensin? Neden yönetimi bıraksın? Bu çok saçma olurdu."
Veronika yine o alaycıl gülümsemesini takınıp, "Sen dünyanın tek hükümdarı, düşmanlarına korku salan, halkı için canını ortaya koyan yüce koruyucu Elizabeth'sin, fakat bir gün kaybedecek olursan bunun nedeni o kadın olacak: Tomris."
"Bir şeyi anlayana kadar onu ne sevebiliriz ne de ondan nefret edebiliriz."
Merkür.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
OLUŞ VE YOK OLUŞ (G×G)
Ciencia Ficciónİnsan, her şeyin en kutsalı olduğu gibi, en kötüsüdür de. M.