20/ Show Must Go On

340 15 4
                                    


    Onur'un kuşları vs. falan yoktu. Hala bulamamıştık kim olduğunu ve bu durum çok canımı sıkmaya başlamıştı. İşin ilginci o mesajdan sonra herhangi başka bir mesaj da gelmemişti. Ya biri bizimle dalga geçiyordu, ya da gerçeklerden bihaber şekilde aklı sıra bizi sınıyordu. İhtimaller arasında kalmak en kötüsüydü. Benim için öyle aman aman önemli değildi aslında çünkü ben sadece tüm okula ve çevreme rezil olacaktım ve bu tahmini 1 ay içerisinde unutulup gidecekti. Ama Onur açısından baktığımda onun için çok zor olacaktı. En yakını olan annesine, babasına ve kardeşlerine bile eşcinsel olduğu hakkında bir şey söylememiş. 

   İkimizde düşünceli bir şekilde birbirimize bakıyorduk. Onur kendi arkadaşlarıyla ilgili de tahminlerde bulunuyordu ama onun arkadaşı neden o yerine bana mesaj atsın ki? Bunu söylediğim zaman kısa süre düşünüp sadece haklısın demiş ve susmuştu. Tekrar düşüncelere dalmıştık uzun bir süre. 

" Artık düşünmeyi bırakmalıyız bence. Baksana sabahtan beri düşünüyoruz, beyin fırtınası yapıyoruz ama yok. Kim olduğu hakkında en ufak bir fikrimiz bile yok. O yüzden düşünme molası vermek istiyorum." Dalgın bakışlarını üstüme dikti. Sabahtan beri dişleriyle yolduğu dudaklarının arasından bir oflama çıkarken benim gibi çantasını aldı ve oturduğumuz banktan kalkarak yürümeye başladık.

" Belki de sadece bir şakadır." diye mırıldandı öylesine. Bende bunu diliyordum içten içe.

" Bence bizi kıskanıyorlar bebeğim. Star ışığı saçıyoruz ki sen başlı başına bir starsın zaten." deyip koluna girdim. Ortam yumuşasın istiyordum ve birazcık da olsa gülümsemesini. Umduğum gibi oldu. Kısa bir kahkaha atarak koluna girdiğim kolumu sıktı ve neşeli bir tavırla zıplayarak yürümeye başladı. Bende ona ayak uydurarak zıplamaya çalıştım ama sadece çalıştım. Göbeğim de dahil her yerimin sallandığını hissettiğimde durdum ve onu da durdurdum. 

" Zıplasana kız, neyden çekiniyorsun? Çağan seni göremez burada. " deyip daha fazla zıpladı. Onun zıplamasıyla benim hareketsiz kalan vücudum sarsılırken kolumu kolundan çektim ve kendime sarıldım. Çağan aklıma gelince moralim bozulmuştu. Ya mesajı atan o'ysa? 

" Saçmalama Best. Mesajı atan o olamaz, çocuk beni tanımıyor bile. Ayrıca tam bir embesil falan ama kötü biri değil o." dediğinde ona döndüm. 

" Ya, sen benim düşüncelerimi mi okuyorsun gökkuşağım?" Çok bilmiş surat ifadesini takındı ve kendi kafasını okşadı. Ardından " Sen benim aklımla zıplayamazsın çocuk." dedi. Sırıtarak içimden gelen bir dürtüyle üstüne atladım. Kendini savunmak için ellerini önüne siper etti ama çok geçti, ikimiz de yerdeydik. Onur acıdan ahlarken ben gülmekten üstünde yattığımı bile unutmuştum. Beni üstünden kaldırmak için iteklediğinde inadına sarıldım.

 " Nefes alamıyorum kız kalksana üstümden aa!" diye çığlık atarcasına konuştuğunda etrafımızda bize gülerek bakan insanları umursamadan üstünden kalktım ve elimi ona uzatarak kalkmasına yardımcı oldum. " Nasıl zıpladım ama? John Carter gibi değil miydim? Sende o sevimli yeşil renkli marslılara benziyordun. " dediğimde kafasını senden bir bok olmaz dercesine salladı. Yüzümdeki gülümsemeyle yürümeye devam ettim ve ona dönüp bir şey diyecekken yanımda olmadığını fark ettim. Arkama baktığımda aynı şekilde durmuş bir yere baktığını gördüm. Bacaklarımın el verdiği kadarıyla hızlı umduğum adımlarımı yanına doğru atarken ilgiyle baktığı yere bakıyordum bende ama bir şey görememiştim.

    Yanına vardığımda kolumla dürttüm ve bana bakmasını sağladım. " Ne oldu, nereye daldın öyle?" diye sorup baktığı yeri işaret ettim gözlerimle. Upuzun bir hiç çekip koluma girdi ve hızlı hızlı yürütmeye başladı beni. Bir süre sonra baldırlarımın acısından kolunu cimcikledim ve yavaş yürümesini söyledim. Onur yavaşlayıp özür dilediğinde gülümsedim ve sorun yok dedim ama onda bir sıkıntı vardı. Parktayken neyi veya kimi görmüştü bilmiyorum ama morali çok bozulmuştu. Yol boyunca neredeyse hiç konuşmadı ve canını daha da sıkmamak adına bende konuşmamıştım. Ama bu suskunluk beni iyice sıkmaya başladığında kendimi daha fazla tutamamış ve neyin var diye sormuştum. "Hiiiii-" yine hiçlemeye başlayacaktı ama lafını kestim. " Bana hiç çekme yine. Yüzünden ve konuşmamandan belli bir sorun olduğu. Ya anlatırsın, ya anlatırsın gökkuşağım." Sıkıntılı bir nefes verip saçlarını karıştırdı. " Yaklaşık 3 yıldır arkadaşım olan birini gördüm. Arkadaşım demek de doğru olmaz aslında çünkü arkadaşların yapmadığı şeyleri yapıyorduk, bilirsin. " merakla devam etmesini bekledim. " Ama sevgilim de değildi çünkü benim gibi değilmiş. Öyle söylüyordu bana. " cebinden sigara paketini çıkarıp bir dal aldı, dudaklarının arasına koyup ateşledi ve sıkıntıyla bir nefes çekti. Onu yargılayacağımdan falan mı endişeleniyordu? Böyle düşünmemesini istercesine boşta kalan elini elimin içine aldım ve sıktım. " Devam et canım, dinliyorum." Evimin bir sokak arkasındaki yolun kenarında durmuştuk. Az ilerideki apartmanlardan birinin merdivenlerine yöneldiğinde el ele olduğumuzdan bende onunla beraber yürüyordum. Merdivene oturduğumuzda sigarasından son bir nefes çekerek ilerideki mazgala attı. " İlk başlarda arkadaştık, gerçekten. Çok güzel vakit geçiriyorduk ve ben ondan hoşlanmaya başlamıştım. Onun da benden hoşlandığını sanarak onu öpmüştüm ama o geri çekilip ne yaptığını sanıyorsun diye bana bağırdı ve gitti. Olaydan sonraki bir hafta hiç görüşmemiştik. O bir hafta boyunca kendimden ve tercihlerimden nefret etmiştim ve içime kapandım. Kimsenin sorunumun ne  olduğu hakkında en ufak bir fikri yoktu. Ondan başka." Başkalarının dertlerini dinleyene kadar kendi derdinin ne kadar büyük olduğunu düşünürsün her zaman. Bende onlardan biriydim işte. Hiçbir şey söylemeden gözlerinin içine baktım ve elimi omzuna koydum. 

Şişman KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin