❄️ | as the world falls apart

1.8K 197 122
                                    

medya; belzifer - designed to end

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

medya; belzifer -
designed to end

。⋆。˚☽˚。⋆ 。

yoongi, felatin'in kusursuz pembe ormanlarının, yerleşkeye en yakın olanlarından birinde, ayakları ve üst bedeni çıplak bir şekilde ufak adımlar atıyordu. hoseok, onun biraz stresini toprakla atmasının ve yaralı teninin güneş görmesinin onun sağlığı için faydalı olacağını söylemişti. başta itiraz etse de yoongi, kendini kaldığı ufak evden onunla birlikte çıkarken bulmuştu.

felatin'e geleli bir haftayı geçmişti ve bu süre boyunca ayağa kalkabilecek kadar gücü nihayetinde toplayabilmişti. niyeti bir an önce evine gitmek olsa da hoseok'un kız kardeşi, tamamen iyileşmeden onu hiçbir yere salmayacaklarını kesin bir dille belirtmiş ve yoongi'nin vhenotia'ya gitmeye dair kurduğu planları şimdilik durağan bir noktaya gelmişti.

yazın etkisiyle canlı bir pembeye bürünmüş çınar yapraklarının arasından süzülen çekingen komorebi, yoongi'nin çıplak omuzlarına olabilecek en nazik bir şekilde ulaşıyor, tenini hafif hafif okşuyordu. o geceki yıpranmaların kabuk bağladığı ayak tabanları ise buz gibi nemli toprağa basmakla huzur buluyor ve tüm stresiyle üzüntüsünü bedeninden yavaşça söküp aldığını çok net bir şekilde hissedebiliyordu.

yakınlardaki nehrin sesi, kulaklarında yankılanırken uzun süre boyunca ilk defa böylesine tasasız hissetmişti. bedeni o kadar hafifleşmişti ki, sırtından kanat çıkaracakmış gibi hissediyordu. belki de sadece bu şekilde gökyüzüne yükselebilir, büyük resme tepeden bakabilirdi.

"nasıl hissediyorsun?" yoongi'nin sessizliğini bozan kişi, birkaç adım gerisinden onunla birlikte yürüyen hoseok olmuştu.

sarışın omega, ona bir bakış atmadan önce kendi kendine ufak bir mırıltı çıkardı, "sırtım yatmaktan ağrıyor."

hoseok, büyük bir adımla onunla aynı hizzaya gelmek istediğine karar verdiğinde ela renkli gözlerini yoongi'nin süt beyazı gövdesine dikmişti. mermi yarasından kalma o pembe şişkin dikişlerden başka en ufak bir lekeye sahip değildi teni ve insanın içinde sanki dokunulsa solup moraracak, ufacık bir darbeyle parçalara ayrılacak bir porselenmiş gibi bir his bırakıyordu. fakat itiraf etmeliydi ki; ne zaman parmak uçlarını yoongi'nin omuzlarında kuş tüyü hafifliğinde gezdirse bedeninde içsel havai fişekler patlıyordu ve yoongi'nin kedi gözleriyle ona onaylarcasına bakması ise bu dünyadaki her şeye bedeldi.

"ne zaman bedenim ağrısa kendimi doğaya teslim ederim," hoseok, gözlerini kapatıp kafasını gökyüzüne doğru kaldırırken mırıldandı. o da tıpkı yoongi gibi nemli toprağı eziyordu ufak ufak, "rüzgarın acımı süpürmesine ve yağmurun beni günahlarımdan arındırmasına izin veririm. doğayla iyi anlaşıyorum desem hiç de yalan olmaz."

yoongi, hoseok konuşurken yan gözlerle onun dolgun elmacık kemiklerinin ışıltısını ve en az çınar yaprakları kadar pembe olan kıpırdayan dudaklarını izlemişti.

snowflakes are falling (you're getting farther away) | namkookminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin