medya; amy winehouse - love
is a losing game (original demo)。⋆。˚☽˚。⋆ 。
namjoon'a göre; bu yokluğun ortasında yükselmiş olan ahşap kulübede, daha fazla kalmalarının bir manası yoktu. yeterince zaman kaybettiklerine inansa da o, jimin'in gözlemlerine bakılacak olursa oldukça aceleci biriydi. ufak sarışın, onu kısıtlı vakitlerinde oradan oraya koştururken, sessiz, ufak bir çocuk gibi izlemişti. esmer olanın yaptığı her iş, acele ediyor olmasına rağmen bir şekilde mükemmel olmayı başarıyor, sihirle kuşanıyordu. jimin, hayallerin etrafını kuşatışına engel olamıyordu, içi sıcacık olurken ara sıra namjoon, ona dönüyor ve ufak bir tebessümü ondan esirgemiyordu ve işte bu, tam olarak cennetin neye benzediğiydi. böylece kafasındaki alfası jeongguk'a ait olan tüm düşünceler bir anda duraksadı.
jimin'in gerçekten de jeongguk'a ihtiyacı var mıydı? içinde gömülü olan acı, ona ihtiyacının olduğu hakkında haykırıyordu fakat jimin inkar etmeye dair sonsuz bir enerji bulmuştu kalbinin derinliklerinde ve ufak elleri hayatı pahasına buna sarılıyordu.
kim namjoon, belli ki aklını başından almıştı, öyle ki kaderi başkasına bağlı bir omega bile yönlerini şaşırmıştı. sarışın olan buna beyaz büyü diyordu, hem de dünya üzerindeki en güzel cadının ellerinden.
bir kış günü, yine düşmüşlerdi aynı yollara, bu sefer namjoon'un nereden geldiklerini bahsetmeye dair hiçbir söz sarf etmediği iki kurdun liderliğinde ilerliyorlardı. jimin, mimi için vücuduna bağladığı bezden ufak bir kundak yapmış ve hafif hayvanı içine yerleştirmişti. böylece onu hem daha rahat taşıyacak hem de narin bedenini soğuktan koruyacaktı.
jimin, kürkünün içine gömdüğü burnuyla, namjoon'un ardından ufak adımlarla yürüyordu. esmer olanın elinde ucu jimin'in parmağında olan ipi duruyordu ve ipin diğer ucuna doğru gidiyorlardı. jimin, bir an için ipin namjoon'da sonlandığını hayal etti. bu düşünce onun yanaklarının pembe bir hal almasına neden olmuştu ve içinde ufak kelebekler renkli kanatlarını güçlüce çırpmaya başladılar. jimin, kendine engel olamayıp olduğu yerde duraksayınca namjoon ondan biraz uzaklaştı. çok geçmeden jimin'in ufak adım seslerini duyamayıp aniden arkasını dönünce jimin'in geride kaldığını görmüştü.
"jimin?" sesi soğuktan ötürü pürüzlü çıkmıştı. jimin, kafasını kaldırdı ve buğulu gözlerle ona baktı. sonra namjoon, tıpkı bir rüyadan fırlamış gibi, uzun boyu, geniş omuzları ve yapılı ğöğsüyle asilce ona doğru ilerlemiş ve uzanıp eldivenli sağ elini jimin'in omzuna koymuştu. jimin, onun hareket eden dudaklarını izledi boş boş, dediklerini duymuyordu. onu nasıl da öptüğü aklındaydı hala ve bedeninin gereğinden fazla ısınmış olduğunun farkına vardı.
namjoon, endişeyle onun boyuna eğildi hafifçe, elini onun yüzüne doğru salladı, "iyi misin? kötü görünüyorsun. eğer devam edemeyeceksen burada dinlenebiliriz-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
snowflakes are falling (you're getting farther away) | namkookmin
Fanfic[namkook + jikook + minjoon] yan çift; taejin + sürpriz çift ❝asırlar sonra gelecek olan kışın ilk kar tanesi, astiria'nın genç prensinin kaderindeki omeganın kızıl dudaklarına düştüğünde alfa, acıyla kıvranacak ve omegasının hiç duymadığı kokusuna...