。⋆。˚☽˚。⋆ 。
"prense ne hediye etmeyi düşünüyorsun?" kim namjoon'un annesi, oğlunun gömleğinin manşetlerini süsleyen, altından yapılma kol düğmelerini takarken mırıldandı. dışarıya muhteşem bir hava hakimdi ve namjoon, prens jeon jeongguk'un at binme dersi için erkenden kalkmış, hazırlanıyordu.
"daha düşünmedim." dedi, kuru bir şekilde. aslında jeongguk için ametist taşından ufak bir kolye yaptırmıştı. fakat bundan kimseye bahsetmeyi düşünüyor gibi görünmüyordu. belki yalnız kaldıkları bir anda prensine hediyesini takdim edebilir, onun galaksileri içinde barındıran parlak gözlerinin sevinçle dolmasını izleyebilirdi.
namjoon, sağlıklı kahverengi saçlarını yandan dikkatle ayırıp hoş bir görünüme getirmiş, gömleğini krem rengi pantolonunun içine sokup annesinin yardımıyla koyu kahve rengindeki ceketini giymişti. aynı renkteki botlarını da giydikten sonra siyah kaskını takmak için aynanın karşısına geçmişti.
"oğlum." dedi annesi, sesinin en yumuşak tonuyla. namjoon, kaskın ipini çenesinin altından hafifçe bağlarken kadının güzel yüzüne bakmak için kafasını çevirmişti. kadın, oğlunun boştaki elini almış ve yanağına yaslamıştı. "lütfen dikkatli olun."
namjoon, yumuşayan ifadesiyle birlikte ufak bir gülümsemeyi ona sunmuştu. "merak etme anne, her şey yolunda gidecek."
ne zaman namjoon, jeongguk'la birlikte bir şeyler yapmaya gitse kadının yüreği ağzına geliyordu. kim ailesi, uzun yıllar boyunca jeon'lara hizmet etmiş, onların tüm isteklerini seve seve yerine getirmişlerdi. annesi sarayda baş hizmetçiydi, kraliçe jeon'un istekleriyle ilgileniyor onun gönlünü hoş etmek için elinden geleni yapıyordu ve kendisi ise genç prens jeongguk'un şövalyesiydi.
jeongguk'un attığı her adımda onun yanında olacağına ve onu ölene kadar koruyacağına dair yemin etmişti.her bakışında yeminini ilk günkü gibi hatırlamasında ona yardımcı olan avucunun içindeki ufak kesikten bir tane de prenste vardı ve küçük yaştan beri beraber olan ikili, farkında olmadan aralarında kocaman bir bağ büyütmüştü. jeongguk, ne yapıyorsa namjoon da onu yapıyordu. bir yemek yediğinde önce o tadıyor, her zaman bir adım önünden yürüyordu.
jeon jeongguk istese kim namjoon canını verirdi.
onların inanılması güç dostluğu tüm krallık boyunca ünlüydü ve insanlar ne zaman yeni bir dost edinse birbirlerine 'prens ve şövalyesi gibi olalım' derler, bunun şerefine kadeh kaldırırlardı.
namjoon, annesini geride bırakıp jeongguk'la bahçede buluştuğunda saat sabah on'a geliyordu. namjoon, jeongguk'un yanına geldiğinde prens sevecen bir şekilde gülümsemiş ve şövalyesine dönmüştü.
"günaydın, namjoon." jeongguk'un beyaz teni yaz güneşinin altında parıl parıldı. gömleğinin yakalarına bağladığı siyah fırfır ve vücudunu saran koyu renk ceket ona gerçekten çok yakışmıştı. etkileyiciydi. jeon jeongguk'a ait olan her şey bir şekilde etkileyici olmayı başarıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
snowflakes are falling (you're getting farther away) | namkookmin
Fanfikce[namkook + jikook + minjoon] yan çift; taejin + sürpriz çift ❝asırlar sonra gelecek olan kışın ilk kar tanesi, astiria'nın genç prensinin kaderindeki omeganın kızıl dudaklarına düştüğünde alfa, acıyla kıvranacak ve omegasının hiç duymadığı kokusuna...