İkinci Bölüm

625 358 111
                                    

Biz sekiz genç. Yaşlarımız yirmilerin başı. Halkımızı ve yaşadığımız yeri her türlü tehlikeden korumak için buradayız. Bu gücü biz seçmedik, seçilen biz olduk. Ve tüm yaşantımız boyunca bu güçler bizlerle olmaya devam edecek.  

Konsey Binasının ana salonundaydık. Froy ve Kai bir koltuğun iki köşesine oturmuşlardı. Karşı koltuklarında aynı şekilde İnej ve Rena oturuyordu. Noan, Oriya ve Arina salonun diğer tarafında olan puf bölümündeydiler. Ben ise karşılıklı koltukların yanındaki tekli koltuğa oturmuştum.

Sabah saatin yedisiydi. Hepimiz daha yeni uyanmıştık. Şahsen ben bugün şehirlerin ötesindeki yerleri dolaşırken ne gibi tehlikelerle karşılaşacağımızı düşünüyordum ve onlarında benden farklı düşündüklerini hiç sanmıyordum. 

Noan bu tarafa doğru geldi. Bakışlarımı üzerine diktim. Koyu kırmızı saçlarının üstünde bulunan ve yangın alevlerini andıran altın ile siyah renk karşımı bir tacı vardı. Siyah gömleğinin üstüne kırmızı, alev desenleri olan bir ceket giymişti. Pantolonu ve ayakkabısı da gömleği ile aynı renkteydi. 

Her elçi gücünü açığa çıkarttığında dönüşüm geçirirdi ve dönüşüm bizi baştan aşağı değiştiriyordu. Normalde kıyafetimizi değiştirebiliyorduk ama taçlarımızı hiçbir zaman kafamızdan çıkarmazdık. O bizim bir parçamızdı. Dönüşüm sonrası üstümüzde olan kıyafet bize özeldi. Başka bir kıyafet giyindiğimiz zaman, güçlerimizi kullanmak istediğimizde veya asamızı çıkarttığımızda  kendiliğinden değişiyordu. Güçlerimizi kullanmasak bile çoğunlukla kıyafetimiz üstümüzde oluyordu.

"Şehir dışlarındaki terk edilmiş ve ıssız yerlere gideceksek artık hazırlanmaya başlayalım. Ben mutfak çalışanlarına kahvaltıyı hazırlamalarını söyleyeceğim. Ne kadar vaktimiz olursa o kadar iyi. Bugünün kolay geçeceğini düşünmüyorum." Dedi Noan.

Su'yun Elçisi sanki birinin bu cümleyi söylemesini bekliyormuş gibi ayağa fırladı. 

"Güzel. Ben odama gidiyorum. Yemek odasında toplanırız."

Bende onaylayıp ana salondan çıkmak üzere yerimden kalktım. Üst kata çıktıktan sonra dün Kai ile yürüdüğümüz koridordan ilerleyip odama geldim. Bir duş alsam iyi olacaktı. Kitaplığın yanındaki kapıdan lavaboya geldim. Ellerimi tacıma götürüp güneş ışığımı üzerinde gezdirdim. Böylece taç ortadan kayboldu. Sonrasında bunun gereksiz olduğunu düşünüp tacımı geri getirdim ve çıkartıp raftaki minderin üstüne bıraktım. Kıyafetlerimi de çıkarttıktan sonra kendimi ılık suyun altına bıraktım.

Halk içine çıkarken çoğunlukla gizleme hareketini kullanırdım çünkü insanların koruyucu çok sık görmemesi daha iyiydi. En azından bende halktan biriymişim gibi insan içine karışıp onları ziyaret  edebiliyordum. Koruyucuların görevi halkın ve şehrin güvenliğiydi. Bu işe bazen halk içindeki kargaşaları çözmek de giriyordu. Bu yüzden hafta da bir ya da iki kez halkı ziyaret ediyordum.

Duştan çıktıktan sonra güneş ışığımın sıcaklığı ile saçlarımı kurutup dolabımdan kolsuz beyaz üstüne hafif sarı simle olan bir elbise çıkarttım. Üst kısmı oldukça dardı ve belden ayaklarıma kadar salınıyordu. Giyindikten sonra salık dalgalı saçlarımı ense hizasında olan düşük bir topuz yaptım. Kulak kenarlarımdan da birkaç tutam saçı serbest bırakıp yüksekliği en az beş santim olan tacımı başıma yerleştirdim. Hazırdım. Savaşa da gitseniz bir elçi görünüşünden ödün vermemeliydi kurallar böyleydi. İdeal bir elçi olmak her halkın gurur duyacağı bir şeydi. Siz istesenizde, istemesenizde...

Odamdan çıkıp yemek salonuna doğru ilerlediğimde diğer koridordan Rena'nın geldiğini gördüm. Su damlacığını andıran mavi renkli şekilleri olan gümüş tacı ve koyu lacivert kabarık işlemeli elbisesiyle geliyordu. Siyah saçlarını açık bırakmıştı. 

GLOBE ELÇİLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin