Pencereden hücum eden ışıkla daha da yumdum gözlerimi. Annemin sesi kulak zarıma nufüs ettiğinde zor da olsa gözümün birini açıp baktım. Başımda leşinin peşinde koşan akbaba gibi bakıyordu bana. Ağır hareketlerle doğruldum. Küçük bir esneme seansından sonra ayaklarımı yataktan salladım. Sonunda ayaklarımın üstünde durduğumda yürüyebilidiğimi hatırladım. Sarsak adımlarla odamdaki banyoya ilerlerken anneme de sen çıkabilirsin temalı küçük bi bakış atmayı unutmadım. Aramız pek iyi değildi. Akyakadan beni getirdiği gün, neredeyse 7 yaşındaydım. O gün bugündür pek iyi değiliz. Ona kızgınım. Banyoya girip soğuk suyu açtım ve ağır hareketlerle üzerimdekilerden kurtuldum. Soğuk suyla yıkanıyordum, onun buz mavisi gözlerinin sıcaklığını hissedemediğim günden beri.
Uzun uğraşlar sonucunda yıkadığım saçlarım şimdi de inatla tarakla savaşıyordu. Sonunda tüm duş sonrası işlemleri bitirdim. İşte hazırım. Bi kaç kitabımı çantaya attıktan sonra hızla merdivenlerden indim. Mutlu! ailem kahvaltı masasında oturmuş, birbirlerinin yüzüne bile bakmadan kahvaltılarını yapıyorlardı. Günaydın diyip dışarı çıkıyordum ki, sevgili annem 'Rengin kahvaltı yapmıycak mısın?' diye sordu. Omzumun üzerinden bi bakış atıp 'Size afiyet olsun. Okula gecikiyorum' diyip cevap vermesini beklemeden çıktım.
Babamdan kalan servetle rahat bi yaşam sürüyorduk. Babama hep minnettar kalıcaktım. Şu dünya da beni seven ilk insan. Küçük yaşta onu kaybettim. Ablam hiç bir zaman bunu dillendirmezdi. Abim zaten kendi aleminde. Ama ben onu hatırlayan belki de tek kişiydim ailede. Arabaya binip okula doğru yola çıktık. Çıktık diyorum çünkü zenginde olsak bu yaşta araba kullanmama izin vermeyen bi üvey babam vardı. Ben ona hiç bir zaman baba demedim. Haluk Abi okula geldiğimizde inip kapımı açtı. Ona bunu yapmamasını defalarca söylememe rağmen. Gösteriş delisi annemin saçma kuralları. Haluk Abiye teşekkür edip okulun bahçesine girdim. Hemen ilerde Cansu ve Nur gülerek el sallamaya başladılar. Sarsak adımlarla yanlarına vardım. Günaydınlar falan işte. Cansu biraz değişik bi kız. Güzelliği tartışmaya kapalı bi konu benim için. Uzun boyu, uzun siyah saçları , çekik gözleri, dolgun dudaklarıyla kendine hayran bırakan bir güzellik. Nur kıvırcık saçları, parlak kahverengi gözleri, hırçın tavırlarıyla asi bi kızdı. Okulda ki en yakın iki arkadaşım. Hatta hayatta ki. Bir kaç dedikodudan sonra zil çaldı. Sıraya geçip hocaların zırvalarını dinledikten sonra, sınıfa çıktık.
İlk ders işkence gibiydi. Tarih! Uyuyarak geçen bi dersten sonra kahvaltı yapmak için kantine indim. Kızların erkeklerle olan randevuları ilgi alanıma girmiyordu. Yıllardır hayatıma hiç kimseyi almadım. Sıraya girip beklemeye başladım. Sıra bana geldiğinde bi tost ve meyve suyu söyledim. Siparişlerimi alıp masaya geçtim. Pek iştahlı olduğum söylenemezdi. Küçük lokmalarla en azından yarısını yemeyi başarmıştım. Özlem son günlerde bana yemek yediremeyecek kadar büyümüştü. Deli gibi onu özlüyordum. 'Sen gelene kadar beklerim' demişti. Bu küçük umutla tutundum hayata. O günü bekleyerek geçirdim ömrümü. Ama annem Akyaka'ya dönmeme izin vermiyordu. Oysa ki dayımlar orda yaşıyordu. Beni yanlarına göndermesi için Hazal'la yalvarmıştık ama nafile. Kafaya koymuştum ama bu yaz gidicektim. Gerekirse evden kaçar yine giderdim. İçimde öyle büyük bir hasret vardı ki. Aileme göre bu aşk benim saçma bir takıntımmış. Ama ben onu iliklerimde hissediyordum. Son bir sarılmayı bile hak edemeyen bi aşktı benimkisi. Belki de umduğum gibi beni beklemiyordu. Olsundu. Ben onu sevmekten vazgeçmemiş ve kavuşacağımız günü umutla beklemeye devam etmiştim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limon Çiçeği
RomanceÇok uzun bir zamandan sonra aynı ağacın altında buz mavisi gözlerine kilitlendi gözlerim. Işığını yitirmiş bir çift mavi göz. Acı artık iliklerimdeydi. Hissedebiliyordum... Rengin Kavaklıoğlu Aşkla büyüttüğüm ağacın gölgesinde zümrüt yeşili gözlerin...