6- lord dragon

63 14 6
                                    

2 HAFTA SONRA

"Off." Gizli istihbarat servisi yöneticisi -ona profesör diyorduk- ofladığında ne olduğunu merak ediyordum. Ellerini beyaz saçlarından geçirdikten sonra konuşmaya başladı.

"İşler, düşündüğümüzden daha çok ciddileşti. Ejderha ortaya çıktı."

"Ejderha mı? Birdenbire nereden çıktı!?" Ester şaşırarak konuştuğunda yaşlı adam kafasını kaldırıp kızgın bakışlarla estere baktı.

Ejderha da kimdi?

"Hey, Rüzgar Büyücüsü. Ejderha dedikleri kim?" Yanımda duran Rüzgar Büyücüsü'nün kulağına fısıldayarak sormuştum.

"Ejderha dedikleri, Büyük Lord."

Büyük lord mu?

Daha önce birçok yerde yuva kurup onları yönettiğini duymuştum ama New York'ta olacağını... asla düşünmezdim.

"Bu arada Keskin Nişancı, sen daha Lord'u görmedin." Profesör konuştu.

"Ah... evet." Bu konuda endişeliydim çünkü herkesin bu kadar bahsettiği kişi nasıl New York'da olurdu?

"O, huysuzluğuyla ün salmış birisidir. Onu karşımıza alırsak sonumuz gelmiştir demektir." Profesör derince iç çektiğinde ortamdaki gerginlik kuş misali süzülüyordu ortalıkta. "Ve biz şimdiden büyük bir hata yaptık bile."

'Büyük hata' olarak bahsettiği, benim geçen günkü başarısızlığım olmalıydı. Chechenleri öldürerek istemeden Tapınak Şovalyelerini ve böylece Lordu karşımıza almıştık.

"Ah tabii, normalde Lord başka birisiydi. Fakat 'Ejderha' onu yerinden etti. Buraya geleli çok olmamıştı ama..." Esper duraksadığında göz bebekleri istemsizce büyümüştü korkudan. "...çok sinirli birisi."

Profesör boğazını temizlediğinde masasındaki beyaz kulpu bardaktaki beklemekten soğumuş kahvesinden bir yudum aldı.

"Chechenleri öldürdüğümüz için Tapınak Şovalyeleri izimizi sürebilir, özellikle senin, Keskin Nişancı." Gözlerini bana doğru çevirdiğinde boğazını temizledi. "Takip edilebilirsin, o yüzden dikkatli olmalısın."

Başımı onayladığımı belirtmek istercesine salladım. Profesör haklıydı, bizzat beni buldukları için çoktan takip edilmeye başlanmış olabilirdim.

"Ayrıca, özellikle önümüzdeki birkaç gün nişan alma çalışmaları yapmanı istiyorum."

"Ama Profesör, bu görevde ben de mi olacağım?" Vereceği cevabın olumsuz olmasını umarak beklemeye başladığımda, pek de şanslı değildim.

"Herkes payına düştüğü kadar çalışacak ama en büyük görev sana düşüyor Keskin Nişancı. Diğerinde bilemezdin ama 2. bir yenilgi yaşayamayız. Bu yüzden yarından itibaren nişan alma çalışmalarına devam etmeni istiyorum."

Canımı riske attığımı biliyordum ama ortalıkta yem misali kullanılmak hoşuma gitmiyordu tabiki. Profesör'ün söyleyecekleri bitince odadan çıkmamızla herkes bilgisayar başına işine devam ediyordu.

Fakat benim yapacağım bir iş olmadığı ve kaç saattir guruldayan midemin ağzını mühürlemek adına öğlen yemeği almaya karar verdim.

***

Elimdeki karton torbayı burnuma götürerek sandviçi kokladığımda, burnum çoktan bayram ederken midem onu kıskanmışcasına gurulduyordu.

Fakat galiba gözüm dönmüştü ve yiyebileceğimden fazla almıştım. Belki de Esper ve Rüzgar Büyücüsü ile paylaşmal-

Kalabalık  dar sokakta yürürken hissettiğim şeyle duraksadım. Mesleğim dolayı hislerim güçlüydü bu yüzden yanılmamışsam arkamda uzun, beyaz boylu iri yapılı iki adam görmüştüm.

Birkaç adım daha yürüdüğümde fark ettirmeden arkamı kontrol ettiğimde hislerimde yine haklı çıktığımı fark ettim. Benim hareket etmemle hareket ediyor, durmamla duruyorlardı.

Bunun tek bir nedeni olabilirdi, o da takip edildiğim manasına gelirdi.

Beyaz uzun botlar, Tapınak Şovalyeleri...

Profesör söylediğinde ciddiye almıştım fakat bu kadar hızlı takip edilmeyi beklemiyordum. Ayrıca üzerimdeki kamuflaj büyüsü, gizli istihbaratta çalıştığımı saklamak için yapılmış bir büyüydü. Etkili ya da etkisizliği tartışılırdı ama normal şartlarda, beni tanıyamamış olmaları gerekiyordu.

Beni nasıl tanımışlardı?

Adımlarımı hızlandırdığımda, Arkamdan gelen beyazlara sarmalanmış iki iri adam da adımlarını benimle eşit hızda hızlandırmışlardı.

Yapacak bir şey yoktu, kaçmaktan başka. Daha doğrusu, kaçmaya çalışmak.

Koşmaya başladığımda, yüzüme doğrudan çarpan Rüzgar saçlarımı arkaya doğru sürüklüyor fakat gözlerimi sürekli açıp kapamama sebebiyet veriyordu.

"Lanet olası bacaklarım!" Yeterince hızlı koşamıyordum ve Tapınak Şovalyeleri bana nazaran hızlarını arttırmışlardı.

Bir sokaktan sağa döndüğümde bana o kadar yaklaşmışlardı ki, bir tanesinin kabanımın boyun kısmından tutmakta olduğunu bilr hissedebilmiştim.

Yavaş yavaş yorulur ve bacaklarım rkin düşerken istemsizce yavaşlamaya başlamıştım. Eğer onlara yakalanırsam beni bırakmaz ve Tapınak Şovalyelerinin Başına, Aaron'un yanına götürürlerdi.

Sonum büyük ihtimalle orada gelirdi o yüzden gücümü toplayıp hızlanarak koşmalıydım. Koşmalıydım ama birisi kabanımın sırtından çekerek gitmemi engelledikten sonra eliyle ağzımı kapatarak beni yolun kenarına çekmişti.

Bağırmaya çalışsam da ağzım kapalıydı ve insanlar, sanki yanıbaşlarında biri kaçırılmıyormuş gibi umursamazdı.

Fakat işte şimdi boku yemiştim.

BIG APPLE | HYUNIN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin