about you, the 1975
Bir hastalığınız varsa ailenizin üzerinize titremesini bekliyordunuz. Sürekli nasıl olduğunuzu sorarlar ve belki en fazla eve geç saatte gelmemeniz konusunda sorun yaratabilirlerdi. Biraz daha abartırsak arkadaşlarınıza karışabilirlerdi. Ama kesinlikle sizi Rapunzel gibi yetiştirmezlerdi. Yani olması gereken bu değil miydi?Okula gitmediğim için olmayan arkadaşlara sahiptim, bu yüzden annem beni kandırmak ve tepkimi yumuşatmak amacıyla bir arkadaş getirdiğini söylemişti. O arkadaş aslında kardeşimdi ve ben çok uzun zaman boyunca onu gerçekten arkadaşım sanmıştım. Annemle babamı ondan kıskanmış ve canına okumuştum. Annemlerin de küçük oyunu böylece son bulmuştu. Cidden gerek var mıydı bu aptal evcilik oyununa?
Odamda saatlerdir gördüğüm dersin ardından bir de verilen ödevleri yapıyordum. Artık okula gitmeyi ve arkadaşlarım olmasını istiyordum. Bu henüz mümkün değildi ve ben ölmeden önce olur muydu bilmiyordum. Şu anlık hayattan aldığım tek zevk evin çatısına annemden gizli çıkıp bir şeyler yazmaktı. Birkaç defa yakalanıp büyük azar yemiştim ama vazgeçmiyordum. Eh, dümdüz hayatımda sinir bozucu bir azar bile hareket yaratıyordu. Annem bana kızıyorsa gerçekten sinirlendiği anlamına gelirdi.
Çatı katında otururken yolu izliyordum. Burası bir siteydi ve büyük bahçeli evler vardı. Bizim evimizin çevresindeki evlerden biri boştu, diğerindeki aile de tatile gitmişlerdi. Bu yüzden köpekleri bizdeydi ve evdeki tek eğlencem o olmuştu iki haftadır. Annem çok yorulmamam konusunda beni uyarıyordu. Babam ise uzun zaman sonra bu kadar eğlendiğimi gördüğü için beni rajat bırakmasını söylüyordu. Babam, anneme göre daha rahattı hastalığım konusunda. Çünkü zaten birçok şeyi kaçırmıştım ve en azından bundan sonraki hayatımda biraz yaşamamı istiyordu. Ne kadar vaktim kalmadığını bilmediğimiz için her şey elbette daha zordu.
Yol arada geçen kediler hariç boştu. Yazın başında olduğumuz için hava çok sıcak değildi ama güneş henüz öğle olduğu için ısıtıyordu. Sitedeki evlerde kimse yoktu ve daha yalnız hissetmemi sağlıyordu. En azından çocukların bahçede koşturma sesi olurdu ama o da yoktu. Sıkılıyordum cidden. Benden iki yaş küçük kardeşim Jungwon arkadaşlarıyla dışarıdaydı ve uğraşacak kimsem yoktu. En azından o evde olsa sinirlerini bozardım her gıcık abla gibi. Gerçi, evimizde kimin küçük kimin büyük olduğu fark etmiyordu. Jungwon hayatımda gördüğüm en saygısız veletti.
Siyah bir araba ve arkasında büyükçe bir kamyon geçerken saatlerdir sessiz olan yol hareketlenmişti. Kenara doğru yaklaşıp incelerken arabanın ve ardından kamyonun çaprazdaki boş evin önünde durduğunu gördüm. Siyah arabanın içinden orta yaşlarda bir adam ve kadın çıktı. Sonra da arka kapıdan, tam olarak göremesem de, en fazla Jungwon'la yaşıt olabilecek bir çocuk çıktı. Burası velet doluyordu ve bu gürültünün katlanacağı anlamına gelirdi. Nefret etmiştim.
Çocuğun ardından daha büyük görünen bir kız çıktı kapıdan. Eve taşınacak olmalılardı. Belki kızla arkadaş olabilirdim. Elbette aşırı uçarı olmaması şartıyla. Yoksa annem hayatta izin vermezdi. Zaten kız da beni istemezdi öyle biriyse, ben anca evde oturur uno falan oynardım. O bile çok heyecanlanmamam şartıyla olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
given taken | park sunghoon
Short StoryHer şeye yabancı kalmışsın. Doğmuşsun ama kafesteymişsin hep. Hayatının devam etmesi bir organının takasına bağlıymış ama kimse gönüllü olmamış. Sonra biri gitmiş birinin hayatından; aynı anda sen girmişsin. Neye yarar? Sevebilir mi seni onun kalbi...