seven

265 28 84
                                    

Hiçbir şey hissetmediğim yıllar boyunca bir şey öğrenmiştim; tek başınaysan hiçbir dileğin olmuyordu. Yalnızlığa o kadar alışıyordun ki, bir şey hissetmediğinde o senin boş halin olmuyordu, normalin oluyordu. Normalim hissizken hayatımdan bir şey dileyemiyordum. Zaten kazanmak için feda edebileceğim bir şey yoktu; kazanmak istediğim bir şeyin olmadığı gibi. Sadece huzur bulmayı diliyordum ama anlamını bile bilmediğim bir şeyi dilemek beni bu hale sürüklemişti. Dileklerime dikkat etmeliydim.

Nihayet huzur bulduğumu düşünüyordum. Sağlıklı bir kalbim ve benim yanımda olmayı seçmiş bir arkadaşım vardı. Doğduğumdan beri yanımda olan insanlar hâlâ yanımdalardı. Yaşıyordum ve bunu gerçekten kastediyordum. Henüz hayallerime doğru ilk adımı bile tam olarak atmamış olsam da bunu yapacak gücüm vardı. Yepyeni bir kalbim vardı ama beni endişelendiren de buydu. Bir kalp ikinci sahibine ne kadar bağlı olabilirdi? Bunun ruhsal bir bağı olmalıydı. Öyleyse bir saattir açık olan film yerine yanımda duran adamı izlememin nedeni kalbin eski sahibiyle mi ilgiliydi? Öyle olmamasını umuyordum tıpkı onun da yanımda oluş sebebinin sadece kalbin sahibi olmamasını umduğum gibi. Umutlar çıkarcıydı, bunu da öğrenmiştim ama bu henüz yeniydi. Onları gerçeklerle beslemediğiniz sürece sizi korkunç bir boşluğa itiyorlardı.

Defalarca izlediğim filme bir defa daha odaklanamayıp Sunghoon'u incelediğimi düşünmeye çalışıyordum. Yeni birisiydi o hayatımda. Belki gerçekten kalple ruh arasında bir bağ vardı ve bu yüzden bu kadar düşkündüm ona. Ya da sahiden ablasının kalbine sahip olduğum için bana yakınlık hissediyordu. Zaten ilk karşılaşmamız da kötü değil miydi? Bu kalbe sahip olmasaydım bana asla böyle yaklaşmazdı. Ben onu affetmeye dünden hazır olsam da o yeniden beni gördüğünde ağır sözler eder ve hastalıklı kalbimi yeniden kırardı.

İçimde oturtamadığım bir şeyler vardı. Muhtemelen oturtmak istemediğim için oturmuyorlardı. Mesela seçeneğim olsa asla Sunghoon'un ablasının kalbini istemezdim. Ona yakın olmamı sağlasa da beni içine düşürdüğü ikilemden hoşnut değildim, kalbimi kırıyordu. İlk başta söylemişti sebebinin kalp olduğunu, kafasında kuran bendim ama öyle güzel uyduruyordu ki o da rayına, asla bozulmuyordu hikaye örgüsü. Bu histen kurtulmam gerekiyordu zaten, söylenen sözler vardı nihayetinde. Sonsuza kadar ablasının kalbini ona yakın tutacağımı söylemiştim. Kalbi kendi hislerim doğrultusunda hareket ettirirsem sözümden dönmüş olurdum. Ablasının hislerini bir sürü ödül toplayacak kadar iyi yaşatmalıydım, yoksa çeker giderdi. Ablasının kalbine sahip olmadığım sürece bir yerim yoktu.

Bir saatin ardından gözlerimi Sunghoon'un yüzündeki benlerinden ve kirpiklerinden çekip bilgisayardaki filme çevirdim. Ezberlemiştim zaten, izlemesem bile fark etmezdi. Bu da ona söylediğim ilk yalan olmuş olurdu. İlk kalp kırıklığımın ve vazgeçişimin yanında büyük bir şey değildi elbet. Hoşgörüyle karşılamalıydı ama yine de onu kırma düşüncesi ezilip büzülmeme neden oluyordu. Onun için, o beni mutlu ettiğini ve yaşattığını düşünsün diye, filmi izlemeye devam ettim en sevdiğim film olmasına rağmen aynı hisleri vermese bile. Belliydi çünkü, o çok sevmişti.

Galiba bu film yeniydi.

"Film başladığından beri izlememenden anladığım kadarıyla defalarca izledin," dedi gözlerini filmden çekmeden, ağzına da patlamış mısır atmıştı. "Öyleyse neden başka bir film açmamı istemedin?"

"En sevdiğim film bu benim," diye mırıldandım oldukça kısık bir sesle. Duyduğuna dair şüphelerim bile vardı. "Sen hiç izlemediğini söyleyince senin de bir ilkin benimle olsun istedim." dedikten sonra gözlerimi tekrar üstüne çektim çekingence ama o hâlâ bana bakmıyordu. Aslında işime gelirdi ama yine de alınmadan edemiyordum. O kadar mı ilgi çekmeyen bir yüzüm vardı?

given taken | park sunghoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin