Karanlığın en net tarifinin yapılacağı bir geceydi...Öyle bir geceydi ki; diğerlerinden farksız ama hepsinden karanlık... Doğru yol yitmişti... Karanlık ormanın balta girmemiş köşelerinde yerde yatan bir adam vardı... Otuzlarının başındaydı...Ensesine kadar uzun ve dalgalı saçları terden sırılsıklam olmuştu...Canının yanmış olduğu çok belliydi...Fakat baygındı...Yolunu kaybetmiş bir adam olarak artık yolcu da değildi...Kayıptı...Gözlerini açtı...Gözlerini açan bu adama ailesi ve dostları "Mars" diyordu.Mars ismine yaraşır bir yerdeydi, uzayın karanlığına benzeyen bu yerde etrafa bakınmaya başladı... İçindeki korkuyu tazeleyen balta girmemiş o sarp, güçlü ormanı anlatabilmenin ne kadar zor olduğunu düşündü... Zordu... Kendini ölmüş gibi hissediyordu. Belki de ölüydü...Ölümün acı vermiş olabileceğini düşündü...Bir de ölüp ölmediğini tekrar aklında geçirdi...Acıyı düşünmek ve geldiği yeri anlatmak gerekirse buradaki acıdan değil, iyilikten söz edip gördüğü başka şeyleri dile getirmek istiyordu...Ayağa kalktı...Oraya nasıl geldiğini bilmeden yürüdü...Öyle uykusu gelmişti ki; doğru yol olmayan bu yerde yürümek zordu.Yine de karanlığın içinde yüreğine korku salan bir vadinin bittiği tepenin eteğine kadar geldi... Gözlerini yukarı çevirdi.Bir çift omuz gördü baktığı yerde.Kim olduğunu seçemiyordu.Gezegenler ve yıldızlar göğün üzerinden gözüne çarptı.O zaman biraz dinmişti sıkıntılı gece ve yüreğinin gölüne çöken korku...Yine de ruhu hala kaçmaktaydı...Sanki cennet ve cehennemin arasındaki köprüden geçmiş gibiydi... Adını düşündü... "Sırat Köprüsü" deniyordu...Hatırladı ama saçma buldu.Onun için sadece geçitti...Geçide baktı...Uzun bakışları yorgun bedeninin dinlenmesine vesile oldu...
Dinlendikten sonra ıssız kıyıda yürümeye koyuldu...Sağlam basan bir ayağı hep daha gerideydi...Kaçmayı her zaman aklının bir köşesine koymuştu...Keşfediyordu...Bir yokuşun başladığı yere geldiğinde bir pars gördü.Yerinde duramıyordu vahşi hayvan...Kıpır kıpır, benek benek tüyleri, Mars'ın yüzünün önünden hiç ayrılmıyordu.Yolunu kesmişti.Mars geri gitmek istedi ama başaramadı...Zarar görmedi... O anda anladı ki; gece kendini sabaha teslim ediyordu. Sabahın başladığı saatlerdi. Tanrının sevgisini hissetti.İçinde olduğu kayıp yolun cehennemin giriş kapısı olduğunu düşünüyordu ama karanlıktan ve tozdan dumandan içeri de girememişti.Sadece Araf'a benzer bir belirsizlik ve aydınlanmamış düşünceler...Yıldızlara tekrar baktı.Hala onları görebiliyordu...Günün tam da o saati Mars'ı iyi şeyler beklemeye yöneltti...Yine de hala daha karşısına çıkan parstan korkuyordu ki, bir aslan çıktı önüne.Başını havaya kaldırmış aslan, üstüne üstüne geliyordu.Havaya bile korku sinmişti...Hemen ötede cılızlığı bin bir istek dolu, çok kişiye neler çektirdiği besbelli bir kurt.Üstelik dişiydi.Mars, kurdu görünce öyle bir korku kesildi ki; yokuşun tepesine tırmanma umudunu yitirdi...Kurt,Mars'a hayatta güle oynaya kazandıklarını hatırlattı.Tüm bu kazançları gün gelince yitip gidecekti...İşte yaşamı da böyleydi...Doğmuştu ama ölecekti...Daha da kötüsü belki de ölmüştü... Ölümünden kaçtı... Aşağılara doğru inerken vadide gözlerinin önünde aniden biri belirdi... Çoktandır konuşmayan Mars'ın sesi kesilmişti... "Acı bana" diye bağırdı. Bu büyük çölde sesi titrek ve az çıkıyordu. "Kim olursan ol, ister gölge, ister gerçek insan" dedi. Korkuyordu...Yanıt geldi, "İnsan değilim...Bir zamanlar insandım.Anam, babam vardı.İkisi de öz be özdü." Mars, bir ölüyle karşılaştığını anlamıştı.Ölü bir adamla...Ona sordu, "Başım dertte...Peki sen niye sokuyorsun başını derde?Niçin çıkmıyorsun her sevincin hem nedeni, hem kökeni mutluluklar dağına?Yoksa ozan mısın sen?Konuşunca ağzından ırmaklar çağlayan?" Alnında utanca ait izler vardı.Karşısındaki adamı tanır gibiydi.Emin olamıyordu.Adamın şair olduğunu düşündü.Bu sanki öz bilişti.Adam, "Ustanım senin...Kalemin olacağım, sana onurlar katan."dedi.Mars, yolunu kesen hayvanlardan bahsetti ve yardım istedi.Gözyaşları akmaya başlamıştı.Korku ve umutsuzluk hat safhadaydı... Adam, "Daha iyi edersin başka yoldan gidersen, kurtulmak için bu yabanıl yöreden" diye yanıt verdi, Mars'ın ağladığını görünce...Çünkü onu ağlatan ve bağırtan bu hayvanın kimsenin geçmesine izin vermediğini biliyordu.Herkesi parçaladığını ona anlattı.Onu yolundan geri çevirmeye çalıştı.Sanki cehenneme giden yolun başında duran kurt, aslan ve parstan ayrı ayrı onu koruyordu...Bir hayvan varmış gibi konuştu, "Öyle kötü, öyle pistir ki huyu, doymak bilmez oburluğu. Doydukça karnı daha da açılır iştahı." Mars kendini adama teslim etmişti. Yardıma hazırdı... Adam, "O dişi kurt cehenneme tıkanırsa bir gün, kentten kente sürünmeyecek.İyiliğin için peşimden gel, izle beni.Rehberin olacağım.Buradan alıp öncesi sonrası olmayan bir yere götüreceğim seni.Umutsuz çığlıklar işiteceksin; acıdan kıvranan eski ruhlar göreceksin.İkinci ölümlerine bağırırken;kutlu ruhlara katılmayı umdukları için günün birinde, ateşte yanarken yakınmaları da göreceksin...Sonra tanrının ve meleklerin katına çıkmak istersen daha yetkin bir ruh gelecek yanına, seni ona bırakıp ayrılacağım.Çünkü yukarıyı yöneten, yasasına karşı çıktığım için ben, birlikte gitmemizi istemez ülkesine.Her yere egemendir o, krallığı o yerde; ülkesi orasıdır, yüce tahtı orada.Ne mutlu yanına çağırdıklarına."dedi.Adamın şair olduğundan ve ona yol göstereceğinden artık kesin olarak emindi...Mars, ozanın sözlerini dinledikten sonra, "Tanımadığın o tanrı adına, hem bu tehlikeyi hem daha beterini savmak için dediğin yere götür beni."dedi.Bunun üzerine ozan yola koyuldu...Mars da peşinden gitti...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaşam Yolundaki Yalnızlık
FantasiKaranlık bir gece kendisini balta girmemiş ormanda bulan Mars adlı genç, korkularıyla yüzleşirken cehennemin hemen yakınına geldiğini anlar... Ölüp ölmediği sorusu aklındadır... Cehennemin girişinde onu bir pars, bir aslan ve bir dişi kurt karşılar...