BİRDEN ÇOK SEN VAR, GELECEKTE, GEÇMİŞTE, CEHENENMDE, CENNETTE

10 1 0
                                    


Aynı gece ışık Abraham Jake Brown'u ve pullu derisi, uzun boyu ve yüzde 95'lik iblis genetiğine sahip adamın yüzüne vururken İstanbul sokaklarındaki karanlık insanların fenerleriyle aydınlanırken insansı genetikleri ağır basanlar protestolarla birlikte sokaklarda yürüyorlardı.Hep bir ağızdan, "Evlerde ölmek istemiyoruz, evlerde ölmek istemiyoruz, evlerde ölmek istemiyoruz."diye bağıran insanlar zorla evlere tıkılarak ayaklarına tedavi geleceğini söyleyen orduya karşı ayaklanmıştı.Protestolara karşılık olarak Uzman Çavuş Bekir Koçak, Onbaşı Hidayet Arı havaya ateş açarak insanlara engel olmaya çalışıyordu.Üst Teğmenin yaşadığı olayın şokunu atamaması onun orada olmamasına neden olsa da Bekir ve Hidayet Arı oradan oraya koştururken vatani görevlerini halkı bastırmaktan yana kullanmak zorunda icra ediyorlardı. Askeri araçlarla birlikte hareket eden iki profesyonel askerin hemen yanındaki araç anons yapıyordu, "Dikkat dikkat.Bu anonsun Türkiye Cumhuriyeti kanallarında yayınlanması Türk Silahları Kuvvetlerinin bir isteği ve emridir.Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, ortaya çıkan virüs nedeniyle olağan üstü hal ilan edilmiştir.Bu doğrultuda sistematik şekilde sürdürülen devletin temel nitelikleri ve hayati kurumları ordunun karar mekanizmasına bağlanmıştır." Aynı anons halka aktarılırken silahla burun buruna geleceklerini halka bu şekilde anlatıyorlardı.Bekir ve Hidayet'in yanındaki askerler halkı dağıtmak için havaya ateş açıyordu.Korku salmak yönetmek ve uzaklaştırmak için en doğru hamleydi.Bekir, "Sanki ortada ordu kaldı da askercilik oynuyoruz.Türkiye genelinde birçok general ve amiral virüsten hayatını kaybetti.Ordu iyice dağıldı.Siyasiler öldü.Biz ne yapıyoruz?"diye Hidayet'e dikkatlice söyledi.Hidayet, " Çavuşum bizler olmasak düzen bozulur."dedi.Fakat Bekir düzenin çoktan bozulduğunu, şimdi yapmış olduklarının da kendilerini ve doktorları korumak olduğunu hatırlattı.Fakat yayılan kaos giderek artarken ölümler de arttığı için yaptıklarının da bir anlamı olmadığını düşünmeye başlamıştı.

Gece herkes için farklı geçiyordu.Mars ve Eda uykudaydı.İnsanlar protestolarda, askerler namlunun ucundaydı.Eda'nın annesi ise mutfaktaydı.Canı sıkkındı.Uyuyamamıştı.Evyenin başındaki kadın can sıkıntısı ve huzursuzluktan kirli bulaşıkları yıkamaya başlamıştı. Ardındaki masada akşam yemeğinden kalma ekmekler vardı.Düşünceli kadın neler olup bittiğini anlamaya çalışırken penceresine beyaz bir kuş kondu.Kuş sanki bir işaret gibi kadının penceresine konduğunda bakışmaya başladılar. "Sen ne yapıyorsun bakiyim orada?Karnın mı aç?" diye sordu yaşlı kadın.Bulaşıkların suyunu akıtıyordu. "Misafir olmaya mı geldin?"diye konuşurken kuşla etkileşime geçip onun aurasına girmeye çalışıyordu.Şöyle bir etrafına bakındı.Masadaki ekmekleri gördü.Onları aldı, "Şunları sana lime lime edeyim de ye bari."dedi.Ekmekleri mıncıklamaya başladı.Biraz da ıslattıktan sonra pencereyi açıp cama koydu.Kuş gagalamaya başlayarak ekmekleri yedi. "Pek de açmışsın, afiyet olsun."dedi kadın.İçine biraz olsun yaşam dolu enerji gelmişti.Kuş yemeğini yerken kadın da bulaşıkları yıkamaya devam etti.Kuşla yer yer bakışıyor, sanki bir haber alacakmış gibi hissediyordu ve ilk haber geldi, ani bir öksürük göğsünden dışarı fırladı.Eliyle ağzını kapattığında elinde kan gördü.Öksürük devam etti.Kuş seslerden ürkerek pencereden göğe doğru yükseldi, korkmuştu.Yaşlı kadın da korkuyordu.Ani öksürük ve biranda elini ağzına götürmesiyle eline bulaşan kan... Öksürmeye devam eden kadın ağzından gelen kanın tadını alabiliyordu.Ekşi mayaya süt katılmış gibi rahatsız edici tat katran rengi istifra ile birleşince kadın kusarak yere doğru çömeldi.Ölümün onun için gelip gelmediği endişesine kapılmıştı.

Ölüm kimi insanı ziyaret etmiş, misafirlikten misafirliğe gezerken Mars ve Eda ölüme en yakın tecrübeyi yaşıyorlardı.Saat sabahın altısıydı.Gözlerini uyku denen yanılsamadan açan Mars yarı yarıya uyanmıştı.Kendini enerjik hissediyordu.Zaman geçirmeliydi.Fakat sabah saatlerinde evde durup da Eda'yı uyandırmak istemedi.Eda ne kadar geç kalkarsa o kadar iyiydi onun için.Yataktan kalkıp dolaba doğru yaklaştı.Dolaptan spor şortunu ve atletini alıp odadan çıktı.Kısa bir hazırlıktan sonra apartmanın en alt katındaki spor salonuna geldi.Koşu bandına çıkıp yürümeye başladı.Aklında ne olup biteceği soruları vardı.Olasılıklar ve can sıkıntısı.İnsanın tüm bu kaosta spor yapması doğru muydu, değil miydi? Bunun cevabını bilmiyordu ama psikolojisini iyi etmek istiyordu.Ona iyi gelecek olan şey de spordu.Bir diğer şey ise resim yapmaktı.Bugün evde olursa yapacağı ikinci şey resim yapmak olabilirdi.Nasıl olsa zaman geçirmesi gerekiyordu.Evden çıkmamak ve yetkililerin umudu getirmesini beklemek en umut verici şeydi.Umudu, umudun içinde bekleyen Mars yaşanılanları resmetmeyi düşündü.Karanlık bir Barok dönemi tablosu ortaya çıkabilirdi.Fakat şimdi ihtiyacı olan rengarenk bir Rokoko dönemi tablosuydu... Bir süre koşu bandında koştu.Kan ter içinde kaldığında indi.Henüz hala eve gitme zamanı değildi.Biraz karın egzersizi yapmak için köşeden bir mat alıp üzerine yattı.Mars karın çalışmak için yattığı sırada Eda da yattığı yerde gözlerini sabaha açtı.Hektor onu kokluyordu.Eda, "Hektor dur."dedi.Bir yandan da Hektor'u seviyordu. "Mars...Neredesin?"diye seslendi.Ses gelmedi. "Nerede senin baban?"diye Hektor'a soru yönelten Eda, Hektor'u severek yataktan kalktı...Kendine gelmeye çalışırken tekrar seslendi, "Mars, Mars..." ses gelmeyince onun nereye gittiğini çok iyi anlamıştı.İki günde bir ya da gün aşırı spor yapan Mars, yine spor salonundaydı.Eda da onun aşağıya indiğini anlamıştı.

Yaşam Yolundaki YalnızlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin