"Şaka yapıyorsunuz? Sahne önü 650 lira ne demek ya?! Delirmiş herhalde bu insanlar!" Mehmet şok içinde karşısındaki görevliye bakıyordu. Bütün gün ne yapacağını düşünmüş, çıkar yol bulamayınca işe gitmeden önce bileti satan gişelerden birine uğrayıp bilet almaya karar vermişti. Onları yalnız bırakmamaya kararlıydı. Ama maşallah bilet fiyatı bir aylık ev kirası kadardı...
"Beyefendi bilet fiyatlarına ben karar vermiyorum, etkinliği düzenleyen firma belirliyor. Yapabileceğim bir şey yok. Size en düşük F blok bileti verebilirim 80 liraya." Görevli kız artık Mehmet'le tartışmaktan yorulmuştu. Mehmet'in de 650 lirası yoktu. Bir an için kredi kartı ile ödemeyi düşünmüştü ama konser biletine 650 lira vermek de hiç içinden gelmiyordu. Gözlerini kapatıp düşündü. F blok biletlerinden alırsa onları uzaktan gözleyebilirdi. Belki de öylesi daha iyi olurdu. Böylece Sedef'in güvenini de kırmamış olurdu. Sanki sana güvenmiyorum da geldim ben tepenize gibi olacaktı yanlarında olsa... Uzaktan izlerse kimsenin ruhu bile duymazdı orada olduğunu.
"Tamam ben F biletlerinden alacağım," diyerek arka cebinden cüzdanını çıkardı. Sadece 45 lirası vardı cebinde. Dudaklarının arasında sessiz bir küfür çıktı. Darda kalmadıkça kredi kartını kullanmıyordu ama şimdi vermek zorunda kaldı. Bu hale düştüklerine inanamıyordu! Kız makineden çıkan bileti Mehmet'e verdi. "İyi eğlenceler" dedikten sonra Mehmet biletine baka baka gece kulübünün olduğu tarafa yürümeye başladı. Başını yanlara yatırarak gevşemeye çalıştı. Eşyalarını cüzdanına koyup cüzdanı arka cebine tıkıştırdı. Elleri cebinde sinirli bir şekilde yürürken kaşla göz arasında yanında biten kişiyi fark edemedi.
"Karadeniz'de gemilerin mi battı n'oldu oğlum?" dedi Begüm. Begüm barmaid arkadaşıydı. Şu saçları 3 numara olan kız. Bu sıcakta siyah pantolonunun altına postal giymişti. Mehmet'in ilk fark ettiği bu oldu.
"Ne ara geldin sen ya? Fark etmedim," diye mırıldandı. Begüm gülerek başını çevirip Mehmet'e baktı. "Ee böyle mahallenin kabadayısının remixe alınmış hali gibi yürürsen fark edemezsin tabii. Senin attığın bir adımda ben beş adım atmak zorunda kalıyorum yavaş biraz ya. Sakin yürü, dik yürü. Ne bu sinir?"
"Hiç sorma boş ver."
"Kız arkadaş meselesi mi?"
"Biraz... Karışık durumlar."
"Boş ver be oğlum. Sana kız mı yok, biri geliiir, öbürü gider."
"Bu öyle değil ya. Yani geçiştirmelik bir ilişki değil bizimkisi."
"Heee, seviyorum diyorsun."
"Evet. İlk defa kavga ettik zaten. İçim hiç rahat değil, söylemem gereken bir şey söyledim ve anlamasından korkuyorum durumu."
"Ben de benimkiyle 2 gün önce kavga ettim. Olay büyüktü ama bizde, ev onun olduğu için pılımı pırtımı toplayıp çıktım evden. Şimdi başka bir arkadaşımda kalıyorum, sevgilisi resmen bana yazıyor. Ne yapacağımı şaşırmış durumdayım. Vallahi insanlar çok tuhaf Mehmet, öyle hemen güvenme, kimseye kapılıp gitme. Benden sana tavsiye."
"Nasıl ya? Arkadaşının sevgilisi sana mı yazıyor? Baya baya aynı evin içinde?"
"Evet ya, çocuktan iğrendim resmen. Bir an önce gitmek istiyorum oradan. Arkadaşımı da uyaramıyorum çok seviyor salak. Valla diyorum bak kimseye umut bağlama sakın. Herkeste var bir defo."
Mehmet iyice rahatsız olmaya başlamıştı. 'Allah'ım n'olur bu Doruk'un bir şey yapmasına izin verme' diye yalvardı içinden. Bir an önce Sedef'le arasını düzeltmesi gerekiyordu. Bu defa haksız yere suçlandığını düşündüğü için alttan alan taraf olmak istemiyordu ama Sedef'i kaybetme korkusu da baş edilebilecek gibi değildi. Kalbi sıkışıyordu o iki kelimeyi düşündükçe. Sedef'i kaybetmek... 'Yok ben baş edemem bununla, imkansız,' diye düşündü. Bu kadar seviyorken, bu kadar aşıkken onsuz olmaya dayanamazdı. Daha kavga ettiklerinde böyle yıkılmış hissediyorsa kendini, kim bilir ayrılıkta ne olurdu?
***
Sedef depresyonunun 3. Günündeydi. En son pazar sabah telefonda Mehmet'le kavga ettikten sonra bir daha konuşmamışlardı. Mehmet aramamıştı onu. O da Mehmet'i aramamıştı. Pazar gecesi annesinde kalmıştı ve pazartesiyi Ece, Efe ve annesi ile geçirmişti. Ama gece eve dönmüştü belki Mehmet gelir diye. Gelmemişti ne yazık ki... Salı sabahı ağlaya zırlaya yataktan çıkıp eşyalarını hazırlamıştı. Sonra sürüne sürüne Bebek Parkı'nın yolunu tutturmuştu. Aslında hiç çalışası gelmiyordu ama iş kendisine verilmiş bir iş olduğu için mecbur kalmıştı. Sanki düğün çekimine değil de cenazeye gidiyormuş gibi bir hali vardı. Daha bir de oradan çıkıp dergiye gidecekti. Doruk onu oradan alacak, bir de eğlencelere gidecekti. Bütün bunları yapmak o kadar içinden geliyordu ki zaten...
'Kafamı yastıkların altına sokup nefes almadan durmak istiyorum ben' diye düşündü. İleride kendisini beklemekte olan küçük topluluğu görünce gülümsemeye başlamak zorunda kaldı. Elinden geldiğince neşelenmeye çalıştı. Adımlarını hızlandırarak damat olduğunu düşündüğü adama yürüdü. Arkadaşlarının esprilerine gülmekteydi.
"Merhaba gecikmedim değil mi?" diye sordu yanlarına varınca. Damadın arkadaşları erkek bir fotoğrafçı beklerken bir bayan gelince önce şaşırdılar ama ardından neşelendiler. Burak Tezer hemen atılıp "Hoşgeldiniz Sedef Hanım. Geç kalmadınız, biz de şamata yapıyorduk işte," dedi. Arkadaşlarına bakıp küçük bir kahkaha attı. Burak tam bir fırlamaya benziyordu. 'Evlenince düzelir inşallah' diye geçirdi içinden Sedef. Gelin çok tatlı görünüyordu. Zaten hepsi o beyaz kıyafetin içinde tatlı oluyordu ya...
"Müstakbel karım Nehir Arsen" diye tanıttı Burak yanındaki bayanı. Sedef duyduğu soyadından ötürü şaşkınca karşısındaki geline baktı. Şaşkınlığını fazla belli etmeden yüz ifadesini değiştirmek için üstün bir çaba sarf etti. Bir de kızın adı Nehir'di! 'Yok artık bu kadar tesadüf olamaz ya' diye düşündü. "Yakında Tezer olacak niye hala Arsen diyorsun ki, alıştır oğlum karını," dedi damadın arkadaşlarından biri. Herkes gülüştü gene Sedef hariç. O hala şaşkındı.
"Nasılsınız Sedef Hanım? Ateş Bey size baya güvendiğini söyledi. O güveniyorum diyorsa tamam dedik biz de hemen." Kız oldukça nazik bir tavırla yaklaşmıştı Sedef'e. Sedef de aynı nezaketi göstermeye çalıştı ona.
"İyiyim teşekkür ederim. Siz nasılsınız? Açıkçası ben de kendime güveniyorum, ama bakalım gene de büyük konuşmayayım," dedi gülümseyerek. Sedef onlarla kısa bir sohbetten sonra izin isteyerek hazırlığa başladı. Sürekli göz ucuyla Nehir'e bakıyordu. Tam eşyalarını ayarlayıp onlara seslenecekken ileriden gelmekte olan Göksel Bey'i görünce hemen yüzünü aşağı eğdi. Adam iki dirhem bir çekirdek giyinmişti. 'Kızıymış! Harbi kızıymış ve adını Nehir koymuş. Oha!' dedi içinden.
"Sesiniz caddeye kadar geliyor, ne bu neşe?" Göksel Bey bir kolunu damadının omzuna, diğerini damadın arkadaşlarından birinin omzuna koyarak kızına baktı. "Şimdi hepsi susmak zorunda kalacaklar baba, fotoğraf çekimine başlayacağız çünkü," dedi Nehir. O sırada Burak Sedef'e bakınca, Göksel Bey de o tarafa baktı ve Sedef'le göz göze geldi o anda.
Önce gözleri şaşkınlıkla büyüdü Göksel Bey'in. Onun da haberi yoktu fotoğrafçının değiştiğinden. "Ateş Bey'in işi çıkmış baba, Sedef Hanım çekecek bizim fotoğraflarımızı," dedi Burak. Sedef'le Göksel Bey bir süre bakıştılar. Sedef ona baktıkça sinirlendiğini hissediyordu. O yüzden bakışlarını hemen önüne çevirdi. Fazla muhatap olmadan bu işi bitirip gitmek istiyordu...
Bu kadar eğleneceğini düşünmemişti çekimlerde. Damatla gelin maşallah çok şen şakrak tiplerdi zaten. Arkadaşlarının da onlardan geri kalır yanı yoktu. Bir tek Göksel Bey ve onun eşinin göz hapsinde olmaktan rahatsızdı. Ne zaman başını kaldırsa ikisiyle de göz göze geliyordu. Kadın, Sedef'in kim olduğunu ve ortadaki hikayeyi biliyormuşçasına sinirli bakıyordu sanki... Ama eğer hikayeyi biliyor olsa, niye kızının adının Nehir konmasına izin versindi ki? Belki de sonradan öğrenmişti hikayeyi. Ama bu bakışların tek açıklaması o olabilirdi. 'Sanki suçlu benim haa, bakışa bak, nemrut,' diye geçirdi içinden Sedef.
Öğle vakti çekimleri bitirdiğinde kolları ağrımıştı artık. Eşyalarını toparlarken başında beliren gölge ile yavaşça kafasını kaldırıp yukarı baktı. Göksel bey gülümseyerek kendisine bakıyordu. "Ellerine sağlık," dedi içten bir şekilde. Sedef fazla yüz vermeden "Sağ olun," diyerek tekrar toparlanmaya döndü. Aralarında uzun bir sessizlik oldu sonra. İkisi de birbirine bir şey demiyordu ama Göksel Bey gitmiyordu da. Sedef iyice gerginleşiyordu o gitmedikçe.
"Ben Haluk'un onu sevdiğini biliyordum," deyince Sedef hışımla başını kaldırdı. Gözleri biraz kısılmıştı sinirle. "Sizinle annem hakkında konuşmak istemiyorum, geçmişte yaşadıklarınız olmuş bitmiş şeyler, şimdi lütfen izin verirse—" Göksel Bey onun sözünü keserek "Ama ben söylemek zorundayım. Onun benimle konuşmayacağını adım gibi biliyorum. Ben de onun yerinde olsam çok kırılırdım bana yapılan bu davranışa."
"Onu bırakıp gitmişsiniz, bence kırılmaktan daha fazlası söz konusu olmalı."
"Ben gönderildim, gitmek istemiyordum, ama mecburdum. Babamın, onu ve ailesini mahvetmesi bir parmak şıklatmasına bakıyordu çünkü. Haluk'un onu sevdiğini biliyordum, Haluk'la konuşmuyordum ben Irmak'la beraber olduğum süre boyunca, ama ondan ayrıldığım gün Haluk'u aradım ve onu yalnız bırakmamasını söyledim."
"İyi halt ettiniz!"
"Efendim?"
"İyi halt etmişsiniz diyorum! Annemin hayatını mahvetmişsiniz zaten babamı arayarak. Saplantılı herifin tekine bırakmışsınız annemi. Onun o aşkı olmaz olsun."
Göksel bey şok içinde Sedef'in babası hakkında söylediklerini dinliyordu. Duyduklarına gerçekten inanmıyordu.
"Babam, annemi bana hamileyken aldatacak kadar alçalmış bir insan. Gerçi benim gözümde sizin de ondan bir farkınız yok. Sizin istediğiniz kadar geçerli sebepleriniz olsun, en az onun kadar suçlusunuz. Annemin kaderini resmen siz yönlendirmişsiniz. Neyse ki Serkan Abi var da, annemin hayatında da insan gibi insan olmuş."
Sedef çantasına koyduğu eşyaları yüklenip Göksel Bey'in bir şey demesine fırsat vermeden yanından hışımla geçip Burak'la Nehir'e yöneldi. Onlarla çabucak vedalaştı. Bir an önce oradan gitmek istiyordu. Zaten içi acıyordu bir de Göksel salağının kendi acındırmalarını duymak istemiyordu...
***
Protokolde bacak bacak üstüne atmış heyecanla sahnedeki kadını dinliyordu Sedef. Gözlerini bir dakika için bile ayırmıyordu sahneden. Doruk da onun yanında oldukça rahat bir şekilde oturmuş bir sahneye, bir de Sedef'e bakıyordu. Arabada konserin olacağı yere gelirken Sedef'te bir tuhaflık olduğunu fark etmişti. Başta Mehmet'in izin gecesinde başka bir şeyler yapıyor olduğuna yormuştu ama sonra sorunca, Sedef ağlamaya başlamıştı. O zaman neye uğradığını şaşırmıştı Doruk. Lafları bir bir Sedef'in ağzından alırken hiç zorlanmamıştı. Sedef yaşananları tüm detayıyla anlatmıştı. Lale'yi, Lale'nin Mehmet'e aşık olmasını, Mehmet'in bunu anlamamasını... En sonunda "Mehmet 'bana diyene bak' gibi bir şeyler söyledi anlamadım ne demek istediğini ama hem suçlu hem güçlü adam ya, bana kızıyor bir de" deyince dev bir tükürük Doruk'un boğazından inmişti aşağı. "Bence gereksiz uzatıyorsunuz," demişti. "Barışırsınız, eminim o da üzülüyordur," dediklerine inanamamıştı. Zira Sedef de şaşırmıştı ki Doruk'a bakmıştı şaşkın şaşkın. Sonra Sedef konuyu kapatmış, konserde kafamı buna yormak istemiyorum demişti Doruk'a. Bir daha da açılmamıştı o konu. Zaten konser başladıktan sonra havadan sudan da konuşmayı bırakmışlar, dinlemeye geçmişlerdi. Yerleri çok iyiydi. En önün bir arkasındalardı.
Sedef insanlardan tepki almamak adına, fazla ses çıkarmadan, sadece dudaklarını oynatarak şarkılara eşlik ediyordu. Ne kadar Doruk'a konser boyunca Mehmet konusunu düşünmek istemediğini söylese de aklından atamıyordu bir türlü. Kendini belli eder şekilde, bir köşede duruyordu bu mesele. Zaten 3 gündür bir saniye bile aklından çıkmamıştı ki. 'Acaba şimdi ne yapıyordur? Boş günü ne de olsa, belki eğlenmeye falan gitmiştir arkadaşlarıyla. Mesaj atsam mı acaba,' diye düşünüp duruyordu içinden. Sonra hemen vazgeçiyordu bu fikirden. Sürekli telefonuna bakıyordu acaba o bir şey dedi mi diye. Halbuki mesaj gelse ya da arasa görmemesine imkan yoktu. Ya sesi açıktı ya da titreşimdeydi telefon hep.
Gene telefonuna bakıp kontrol ederken Doruk Sedef'e eğildi ve sessizce "Çıkışta ararsın tamam tuşu bozacaksın artık telefonun ışığını yakmaktan," dedi. Sedef'in suratı asıldı gerçeklerin kendisine söylenmesinden ötürü. "Tamam ya" diyerek çantasına koydu telefonunu. Tekrar sahneye çevirdi bakışlarını.
Ritme göre hafifçe omuzlarını oynatıyordu. Doruk'u da kendisiyle birlikte küçük küçük dans etmeye çağırmak için ona doğru oynattı omuzunu. Doruk gülerek başını iki yana salladı kınarcasına. Gene de çevrede ayağa kalkmış olup, şirin şirin danslar yapan çiftleri görünce oturduğu yerde Sedef'e ayak uydurmakta bir sakınca görmedi. Doruk şarkıya çok rahat eşlik ederken Sedef'in Fransızcası akıcı olmadığından, arada bazı kelimeleri sallayarak eşlik ediyordu.
"Böyle bağırmadan şarkı söyleyince sesin biraz daha çekilir oluyor aslında biliyor musun? Ama gene de Fransızca aksanını düzeltmen lazım biraz."
"Aahahha çok komik! Ne yapayım ben akıcı Fransızcayı Doruk ya? Bildiğim kadarı yetiyor bana, bak şarkılara eşlik edebiliyorum, anlıyorum da."
"Arada sallıyorsun ama."
"O kadar da olsun."
Şarkı bittiğinde salonda alkış koptu. Arada ıslık çalan bir iki kişi olmuştu. Sedef 3 gündür ilk defa bu kadar iyi hissettiğini hissediyordu. Gene de dayanamayıp çantasından telefonunu çıkarıp yine kontrol etti. Hala bir şey yoktu tabiikide. Hayal kırıklığı ile geri koydu. Kadın sıradakinin son şarkısı olduğunu söyleyerek konserin biteceğinin mesajını verdi. Sedef çalmaya başlayan notaları duyunca heyecanla başını kaldırdı. "En sevdiğim!" diye mırıldanarak gülümsedi.
Bu şarkıyı çok seviyordu. Tüm şarkı boyunca gözlerini sahneden ayırmadı. Aşırı romantik bir şarkı olduğundan artık şimdi sadece Mehmet vardı aklında. "Je voudrais toujours te plaire dans mon jardin d'hiver.*" Kadına eşlik ederek hiç şaşırmadan çok iyi bildiği şarkıyı söyledi. Gene ağlayacakmış gibi hissediyordu. Gözleri doluyordu ama Sedef kırpıştırarak yaşları geri yollamaya çalışıyordu. Çaktırmadan hava da yapıyordu suratına. O kadar özlemişti ki Mehmet'i şimdi karşısına gelse sımsıkı sarılır özür dilerdi. Her şeyi unuturdu. Suratını öpücüklere boğar, defalarca onu sevdiğini söylerdi...
Doruk da sahneye bakarak değil ama önünde kenetlediği ellerine bakarak şarkıyı söylüyordu. Bu gece Sedef'le ayrılmadan aklındaki fikirleri ona söylemesi gerekiyordu. Bir an önce konser bitse de söylesem diye düşünüyordu. Sedef'in tepkisi çok önemliydi. Eğer o olabileceğine dair bir şeyler söylerse, sıcak bakarsa fikrini hayata geçirecekti.
Kadın herkesi selamlayıp sahneden ayrıldıktan sonra seyirciler de yavaş yavaş toparlanmaya başladı. Doruk toparlanan Sedef'i kolundan tutarak onun kendisine bakmasını sağladı. "Sana bir şey soracağım," dedi gergin bir şekilde. Sedef korkuyla büyüyen gözlerle Doruk'a baktı. 'Ne oldu' dercesine başını salladı. Çantasını kucağına geri koydu ve vücudunu ondan tarafa döndürdü.
"Sedef."
"Evet?"
"Ben galiba..... Petek'e evlenme teklif edeceğim."
"Ne?! Yok artık!"
"Niye, olmaz mı sence? Kabul etmez mi ki? Evlenmeye pek niyeti yok ama hamile sonuçta. Yapabileceğimiz fazla bir şey yok."
"Hani aldırmasını isteyecektin? Ne oldu da vazgeçtin?"
"Ya vakit geçiyor, bence çok da ütopik düşünmemem lazım."
"Gerçekten yaşlanmış gibi konuşuyorsun Doruk. Daha 27 yaşındasın. Niye tüm umutların tükenmiş gibisin böyle? Petek'e aşık değilim diyorsun ama onunla bir gelecek kurmaya kalkıyorsun. Sevmediğin bir kadınla nasıl yapacaksın?"
"Sence gerçekten sevebileceğim biri olacak mı? Beni de benim onu sevdiğim gibi seven? Petek beni seviyor, bunu itiraf etti, onu daha fazla üzmek istemiyorum. Mutlu olabiliriz, biliyorum. İlla aşk olması gerekmiyor evlilik için."
"Doruk saçmalama! Tabiiki de seni seven ve senin seveceğin biri olacak.... Bak bana! Sıfırdım ben. Durumum ümitsizdi artık. Ama şimdi aşık olduğum biri var. O da beni seviyor."
"Ve ayrısınız... Sedef görmüyor musun? Aşk hiçbir ilişkiyi mükemmel kılmıyor. Bazen sevgiden fazlası gerekiyor bir şeyler için. Ben Petek'le istediğim saygıya, hoşgörüye, sevgiye sahibim. Gereksiz hiçbir şey yok hayatımda. Ben kararımı verdim, evlenme teklif edeceğim ona."
"Peki sen bilirsin bir şey diyemem sana. Bu kadar kendinden eminsen."
Beraber ayaklandılar. Gülümseyerek birbirlerine baktılar bir süre. Sedef Doruk ona gerçekleri söylediği için biraz üzülmüştü. Aşk yetmiyordu, doğru diyordu. Ama Doruk için mutlu olmuştu içinde bir yerde. Kendinden emin gözüküyordu ve Petek onu sevdiğini söylediyse muhtemelen bu konuda yalan söylemiyordu...
Mehmet'i düşünürken suratı tekrar asılınca yüzünü önüne eğdi. Doruk yamuk gülüşüyle onu kendisine çekerek "Gel buraya şapşal. Üzülme yeter, beni de üzüyorsun. Ararız şimdi," dedi. Sedef'i sımsıkı göğsüne bastırdı ve onun gözyaşları ile güzelim gömleğini ıslatmasına izin verdi. Saçlarını okşayarak onu rahatlatmaya çalışırken birden panter gibi koltukların üzerinden atlayan adamı fark edince olduğu yerde dona kaldı.
"Sana ona dokunmayacaksın demedim mi ben!"
***
Mehmet bütün konser boyunca olduğu yerden gelincik gibi başını uzatıp uzatıp önlere bakmıştı. Yanında ve arkasında oturan insanlar rahatsız ettiğinin farkındaydı ama dayanamıyordu. Onların oturduğu yeri hemen fark edebilmişti ışıklar sönmeden. Sedef'i uzaktan ya da yakından tanımamasına imkan yoktu.
Bütün gününü onun peşinde geçirmişti. Sabahın köründe uykulu olmasına rağmen Bebek Parkı'nın yolunu tutturmuştu. Sedef'ten bile önce gelmişti parka. Uzakta bir yerlere saklanıp onu beklemeye başlamıştı. O geldiği an saklandığı yerden koşar adım çıkıp ona doğru uçmayı düşünmüştü. Ama sonra durmak zorunda kalmıştı. O insanların içine karışıp herkese gülümsemeye başlayınca olduğu yere çivilenmişti. Onun gülen yüzüne bakınca bir burukluk gördüğüne emindi. 'Sen de benim kadar özlüyorsun değil mi' diye düşünmüştü içinden.
Bütün gün orada onu çekim yaparken izleyip, kah gülüp kah hüzünlenmişti. En son gelinin ya da damadın babası olduğuna inandığı adamla sinirli bir şekilde konuştuktan sonra, herkesle hızlıca vedalaşıp koşar adım otobüs durağına gitmişti. Mehmet o kısımda onu kaybetmişti, o kadar hızlı hareket etmişti ki Sedef. Zaten arkasından otobüse binemezdi. Sedef onu mutlaka görürdü o sırada...
Bir daha konser salonunda yakalayabilmişti işte onu. Yanında Doruk Beyefendi de vardı... Bütün konser boyunca fısır fısır konuşmaları Mehmet'i deli etmişti. Neler döndüğünü çok merak ediyordu onların arasında. Normalde Sedef kendisi anlatırdı Doruk'la aralarında geçen muhabbetleri kelimesi kelimesine. Ama maalesef 3 gündür Sedef'in sesini bile duyamadığı için...
Karanlıkta sürekli Sedef'in telefonuna baktığını görebiliyordu. Başta anlamamıştı ama sonradan onun mesaj ya da arama var mı yok mu diye kontrol ettiğini anlamıştı. Kendi kendine gülümsemişti Sedef'in bu hareketine. Onun da kendisi gibi sadece bir mesaj için yanıp tutuştuğunu görmek güzeldi. Çıkışta onu aramaya karar verdi. Tüm sorunları oturup konuşabilirlerdi, bu kadar büyütülecek bir şey yoktu. Sonra da özlem giderirlerdi. Birbirlerine sarılıp hiç ayrılmazlardı. Sonra da...
Konser bitiminde herkes ayaklanınca birden gözden kaybetti onları. Onlar çıkmadan salondan çıkmamaya karar vermişti. Zaten kapıya uzak oturduğu için görmelerine imkan yoktu Mehmet'i. Fakat onları gözden kaybettiği andan sonra ilk defa görebildiğinde birbirlerine bakıp gülümsediklerini fark edince kan beynine sıçradı adeta. Sonra da o herif Sedef'i kollarıyla sarınca insanların arasından nasıl koşarak ya da deyim yerindeyse uçarak çıktığını anlayamadı bile. Her şey bir saniye içinde olmuştu. Uçarcasına aşağı inip en son koltuk engelinden de atlayarak Doruk'a "Sana ona dokunmayacaksın demedim mi ben!" diye bağırdı. Gözlerinden ateş çıkıyordu adeta. Utanmadan bir de elleri Sedef'in saçlarında geziniyordu!
"Mehmet?!" demişti Sedef yaşlı gözlerle ona dönerek. Fazlasıyla şaşkın görünüyordu. Ve de üzgün... Mehmet onu ağlarken görünce çok kötü hissetmişti. Bir de aklına neler getirmişti. Halbuki Doruk sadece onu teselli ediyordu. Tabii Doruk'a güvenmektense salyangoz yemeği yemeyi tercih ederdi. Kim bilir ne niyetlerle sarılmıştı Sedef'e. Kim bilir bütün gece neler demişti kendisi hakkında Sedef'e.
"Sedef ne oldu? Neden ağlıyorsun?" dedi yüzünü tamamen Sedef'e döndürdüğünde. İki adımda onun yanına geldi. Tam ona sarılacakken Sedef suratını kırgın ve kızgın bir ifadeye bürüyerek, Mehmet'in koluna vurdu.
"3 gündür ağlıyorum ben seni geri zekalı! Senin yüzünden ağlıyorum. Göz pınarlarım kurudu artık!" dedi titreyen bir ses tonuyla. Mehmet tekrar ona sarılmaya yeltenince bu sefer vurmadı eline falan. Sarılmasına izin verdi. "Özür dilerim sevgilim," diye fısıldadı Mehmet onun saçlarına doğru. Sonra o çok sevdiği saçları koklayarak bir öpücük bıraktı. "Çok özür dilerim" dedi tekrar. "Seni yalnız bırakmamalıydım."
Sedef gözlerini tamamen kapamış başını yanlamasına Mehmet'in göğsüne yaslamış, öyle huzurlu bir şekilde duruyordu. "Ben de özür dilerim," dedi Mehmet'e. Sonra uzanıp Mehmet'in tam çenesinin altına uzun bir öpücük bıraktı. Mehmet onun yüzünü çekmesine fırsat vermeden hemen dudaklarıyla onun dudaklarını buldu. Özlediği dudakları tadını çıkararak öptü. Hatta resmen kendi dudakları aracılığıyla Sedef'in dudakları ile oynadı.
"Sevişmeniz bittiyse gidebilir miyiz artık?" dedi Doruk bıkkın bir ses tonu ile. Mehmet anında başını kaldırıp sert bakışlarla ona baktı.
"Bizim ne yaptığımızdan sana ne! İster sarılırız, ister öpüşürüz, ister sevişiriz," dedi bakışlarını aratmayacak kadar sert bir ses tonu ile. Sedef hemen kollarını Mehmet'ten ayırıp Doruk'a döndü.
"Tamam lütfen kavga etmeyin. Zaten yeterince üzgünüm. Bir de gene sizinle uğraşmak zorunda kalmak istemiyorum." Üstünü başını düzeltip, yüzündeki ıslaklığı sildi. Tekrar Mehmet'e döndüğünde "Senin burada ne işin var? Nasıl girdin içeri?" diye sordu merakla. Mehmet o anda yaramazlık yapmış çocuklar gibi gözlerini kaçırıp yere bakmıştı. Sedef, o gözlerini kaçırınca daha da meraklanmıştı.
"Ben konsere bilet aldım. Açıkçası ben bütün gündür seni takip ediyordum. Ama ne yapayım o kadar özlemiştim ki!" Sedef şaşkınlıktan ağzı açılmış bir şekilde Mehmet'e baktı.
"Beni mi takip ettin? Ben seni hiç fark etmedim," dedi. Mehmet gülümseyerek "Kamufle olmada iyiyimdir. Artık gidelim mi buradan, seni o kadar çok özledim ki, yiyebilirim bile. Zaten sabah erken kalktığım için uykusuzum, kadın da iyice uykumu getirdi," dedi. Sedef'in elini tutarak onunla beraber koltukların arasından çıkıp, çıkış kapılarından birine yöneldi. Doruk da gözlerini bir saniye bile onlardan ayırmadan onları izliyordu.
"Öyle deme! Konser çok güzeldi. Ben çok beğendim." Neşeyle başını Mehmet'in omzuna yasladı. Diğer eliyle de Mehmet'in elini üstünden kavradı. Mehmet de tekrar onun kafasını öptü.
"Eğer yanımda sen oturuyor olsaydın benim de uykum gelmezdi. O kadar çok özledim ki seni Sedef, tahmin bile edemezsin."
"Ben de çok özledim Mehmet. Sen gelmesen arayacaktım ben zaten çıkınca. Neden bu kadar bekledik ki aptal gibi... Bana bak! Lale'yi görmedin değil mi ben yokken?"
"Görmedim tabiiki de sevgilim. Sana söz verdim ya onunla gerekmedikçe konuşmayacağım diye."
"Aferin!"
"Ama artık lütfen bu konuyu kapatalım. Bir daha da gereksiz kıskançlık yapmayalım olur mu? Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun çünkü."
"Bana diyorsun ama sen Doruk'u gereksiz kıskanıyorsun. Sen de benim seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun."
"Benim Doruk'la olayım başka Sedef. Anlaşamıyoruz biz. İki insan olarak anlaşamıyoruz yani."
"İyi ne haliniz varsa görün. Zaten Doruk Petek'le evlenecekmiş, artık kendisini daha az göreceğiz bence."
Sedef son cümlesini söylerken dönüp arkalarından gelmekte olan Doruk'a baktı. Mehmet de başını çevirip ona bakma ihtiyacı duymuştu. Sedef'ten duyduğu habere şaşırmıştı çünkü. Doruk da imalı bakışlarla Mehmet'e baktı.
"Tebrik ederim," dedi Mehmet. Doruk da bir şey demeden sadece başıyla tebrik mesajını kabul etti. Mehmet sonra gülerek tekrar Sedef'e döndü. Onun dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. Konserin yapıldığı yerden çıktıklarında Doruk'la ayrıldılar. Doruk evine dönerken, onlarda sahile inmeye karar verdiler.
***
Petek elindeki kumandayı koltuğun öbür ucuna atarak ofladı. Başını kol koyma yerinden sarkıtarak gerindi. Sonra kalkıp Doruk'un içki dolabının önüne gitti ama kapağını açar açmaz gene hamilelik olayını hatırladı. Kapağı gerisin geriye kapattıktan sonra boş boş salonda gezinmeye başladı. Doruk bir an önce iş yemeğinden gelse de sıkılmasam daha fazla diye düşünüyordu.
Sehpanın üzerine bıraktığı telefonu çalmaya başlayınca hemen telefonun üzerine atıldı. Ekranda Doruk'un ismini göremeyince sinirle söylenerek telefonu açtı.
"Petek naber canım?"
"İyiyim Seda, sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim... Konsere niye gelmedin diye soracaktım?"
"Ne konseri?"
"Aa, haberin yok mu? Stacey Kent. Sen seversin. Hani Doruk gelmiş, kardeşin onunla beraber. Sürekli bakışmalar gülüşmeler, bazen sarıldılar bile! Seni göremeyince şaşırdım ben. Gazeteler sürekli sizin ayrıldığınızı yazıyor, hatta Sedef'le beraber diye yazan da oldu ama ben inanmadım. Ama bugün bunu görünce kıllanmadım değil hani... Ay Doruk öyle şey yapmaz değil mi? Senin gibi güzellik abidesi bırakılıp öyle bir kıza gidilmez yani."
"Yok öyle bir şey Seda. Sedef'in başka bir erkek arkadaşı var. Doruk'la sadece arkadaşlar onlar. Benim şimdi kapatmam lazım işim var da biraz. Sonra konuşuruz."
"İyi geceler--"
Petek hiç beklemeden telefonu Seda'nın suratına kapattı. Sinirin vücudunda dalga dalga yayıldığını hissedebiliyordu. Delirmek üzereydi. "Nasıl ya?!" diye bağırdı kendi kendine. Önündeki sehpanın üzerinde duran her şeyi aşağı attı bir darbeyle. Şu an evin her köşesini aşağı indirmek istiyordu.
"Yeter artık! Yeter!" diye çığlık çığlığa bağırarak evi savaş alanına çevirmeye başladı. Eline geçen her şeyi atıyor, dağıtılabilecek her şeyi dağıtıyordu. Hemen hızlı adımlarla üst kata çıkıp yatak odasına daldı. Kendisine ait bütün eşyaları, geniş çift kişilik yatağın üzerine koymaya başladı. Hışımla soyunma odasına daldı. Gözü dönmüş bir halde Doruk'un düzenli bir şekilde durmakta olan kıyafetlerine baktı. Ağzından en ağır Rusça küfürleri savurarak bütün askıları aşağı indirdi. Katlı duran tüm kıyafetleri çekiştirerek yere attı. Hatta bazılarını yırtmıştı. Yukarıdan kendisine bir bavul almak için uzandığı sırada ayakkabı kutularını da gürültüyle aşağı indirdi.
Bir kutudan ayakkabı yerine yığınla kağıt, not, fotoğraf falan çıkınca birkaç saniyeliğine donup kaldı. Yavaşça yere eğilip kutudan çıkanlara baktı. Fotoğrafları gördükçe şok geçiriyordu. Birçoğunda Sedef ve Doruk beraberdi. Kendisinin bile Doruk'la birlikte gitmediği yerlerde fotoğrafları vardı. Karların içinde, beraber yemek yerken... "Sapanca'ya bile gitmişler" dedi şok içinde. Otel rezervasyon kağıtları, broşürler, otel bileklikleri her şeyi saklamıştı Doruk! Hiçbir şeyi es geçmemiş, her şeyi saklamıştı! Gözyaşları süzülmeye başlarken kendi hıçkırıklarını duymamak adına eliyle ağzını kapadı. Yığınla fotoğraf vardı. Bir sürü, her şekilde, bazıları inanılmaz derecede samimiydi. Arada katlanmış bir kağıt bulunca korkuyla parmakları kağıdı açtı.
'Sedef,
Şuanki durumumuz öyle karışık ki... Seni bulmak benim hayatımda başıma gelen en güzel şeydi. Ama ne yazık ki seni bulduğumda ben, seni bana imkansız yapacak kişiyle birlikteydim. Ondan ayrılamazdım, ayrılsam bile üzerine seninle beraber olmam imkansızdı. Ben de durumumuzu böyle kabul ettim. Sen benim arkadaşımken her şey çok güzel, bu bana yetiyor diye düşündüm. Ama artık dayanamıyorum! Sen az ilerimde bir yatakta tek başına yatarken, seni öyle izlemek beni öldürüyor. Gelip sarılmak istiyorum sana. Sarılmak, öpmek... O kadar zor durumdayım ki sana anlatamam. Sen hem sevdiğim kadın hem de en yakın arkadaşımsın. Ben en yakın arkadaşıma gelip sevdiğim kadından, durumumdan bahsedemiyorum. Senin beni sevmediğini, bana öyle bakmadığını biliyorum. Sen sadece yalnızlığını paylaşıyorsun benimle. Artık yalnız olmamak için benimlesin. Mutlusun. Belki de sana seni sevdiğimi söylersem gideceksin. En çok da bundan korkuyorum, her şeyle baş edebilirim belki ama, reddedilmeyle baş edemem. Sen gidersen ben gene o mutsuz adama dönüşürüm. Kim bilir bu notu sana ne zaman verebileceğim. Belki de hiç cesaret edemeyeceğim... Ama bil ki, ben seni hep seveceğim...
Şubat 2012'
Şok içinde kağıdı geri bıraktı. Bütün vücudunun uyuştuğunu hissediyordu. Beyni durmuş, kalbi atmayı bırakmış gibiydi. Az önce dağıttığı raflara tutunarak yavaşça ayağa kalktı. Ayakta duracak gücü yoktu ama bir an önce bu evi terk etmek istiyordu. Bu iğrençliğin içinden çıkıp gitmek istiyordu. Tüm umutlarını bağladığı, sevgisine güvenebileceği tek adamın da sevgisi, sahip olduğu en sahte sevgi çıkmıştı. Bu gerçeği düşündükçe vücudu tir tir titriyordu. Bir daha ne Doruk'u ne de Sedef'i görmek istemiyordu. İkisinden de iğreniyordu. Arkasından çevrilen işler gerçek olamayacak kadar çirkindi. İnanamıyordu, bu kadar aptal olduğuna, bunu göremediğine inanamıyordu...
Hiçbir eşyasını almadan evden çıktı. Kararını vermişti bile. Zaten aldırmayı düşündüğü bu bebeği hemen yarın aldıracaktı. Bir daha Doruk'u görmeyecekti. Sedef'i de görmeyecekti. Buradan uzaklaşıp gidecekti bir süre. Ama sonra intikamı çok acı olacaktı...
*Je voudrais toujours te plaire, dans mon jardin d'hiver. (Her gün beni beğenmeni isterdim, kış bahçemde)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKTAN KARELER
RomanceSedef ve Mehmet, kendi hayatlarında kaybolmuş iki sıradan insan... Sedef bir ailedeki üvey öge olarak o aileye tutunmaya çalışırken, Mehmet kendi ailesi dışındaki bir hayata daha önce hiç adım atmamış bir genç... Birbirlerini bulduktan sonra, kendi...